Kocayı değiştirmekten yaşamı değiştirmeye: Küçükçekmece’de piknik sohbeti
'Çalışsak da çalışmasak da tüm yük bizde' diyen kadınlar tüm bu yüklerin onları nasıl etkilediğini, ve nasıl altından kalkacaklarını tartıştı.

Kadınlarla geçtiğimiz haftalarda çayır çimende piknik yapıp hem güzel havanın tadını beraber çıkarmak hem de sohbet etmek üzere buluştuk.

Herkes evde yaptığı yiyeceklerle birlikte çocuğunu kapıp geldi. Önce kendi memleketlerine özgü börek çörekler, en hızlı kilo verdiren diyetler hangileri diye konuşarak yenildi. Az az ama sık sık yemek mi, aralıklı oruç diyeti mi daha etkili derken “Aman zaten yapabildiğimiz hamur işi nasıl sağlıklı beslenelim?” sorusu baskın çıktı, börekler, kömbe afiyetle yenildi.
Biraz şarkı türkü söyledik hep birlikte. Ardından hayatımızda neyi değiştirmek isterdik diye bir soru ile başladık sohbete.

ETEKLERDEKİ TAŞLAR DÖKÜLÜYOR

İlk ve en candan cevap Gülhan’dan geldi. “Tabii ki kocayı.” Kahkahayı bastı herkes. Geçen sabah televizyon programında bir astroloğun yorumlarını dinliyormuş Gülhan. Kendi de oğlak burcuymuş. Astrolog demiş ki oğlak burçları bu ay evde ne fazlalık eşya varsa atsın, toprakla, bağ bahçe ile temas etsin. O da kalkmış ev temizliği yapmış, evin önünde az biraz toprakla uğraşmış. Sonra bir bakmış kendi deyimiyle “ev işiyle yorulmuşken herif öyle yayılmış yatıyor.” Kolundan bacağından kavrayıp çekmiş koltuktan. “NOLUYO YA” diyen kocaya da yapıştırmış cevabı “Duymadın mı televizyonda kadın dedi ki evdeki fazlalık eşyaları atın.” Kahkahalara boğuluyoruz. Sonra birden ciddileşiyor Gülhan.

“Bu işin şakası da tabii ama bu öküzlüklerden bıktık. Sanki ekonomik krizi ben çıkardım, çocuğun eğitimindeki zorluklar benim omzumda, sanki tüm dünyanın derdini ben çözmek zorundayım gibi hissediyorum, yoruluyorum çok sıkıldım” diyor. Eşinden beklediği ilgiyi, inceliği görememek de cabası anlaşılan.

Onun bu herkesi gülümseten girişinden sonra dökülüyor bir bir eteklerdeki taşlar. Kocayı değiştirmek isteyen çokmuş, evin içinde bir an olsun değer görmek isteyen, kendi istemeden bir bardak çay olsun kendilerine getirilsin isteyen kadınlar var. Kimi ev kadını kimi çalışıyor. Ama içlerinden biri şöyle özetliyor; çalışsak da çalışmasak da tüm yük bizde.

KİLO KİLO YİYECEK ALMAK NEREDE?

Bir başkası “şu yoksulluk değişsin isterdim” diyor. “Bak bir parça et alabilmek için Kurban Bayramı’nı bekliyoruz ki konu komşu kurban keser de ikram eder diye” diye giriyor lafa Sevtap. Sosyal medyadan yemek videoları izliyormuş. Dikkatini en çok çeken şey bazı ülkelerde her şey kilo kilo alınıyor, tepsilere bol bol dökülüyormuş. Biz kuş kadar bir şey alıp pişirebiliyoruz. “Ben, hepimiz bolluk içinde olalım, herkes her şeyden canının istediğince yesin istiyorum” diyor.

Bir başka kadın eğitimin eşitsizliğinden dert yanıyor. Beşinci sınıfa giden kızının okulundan deneme sınavları için 20 lira para istenmiş. Verememişler o an parayı. Sınıftaki tüm çocuklar deneme sınavını çözerken okulda bir sürü kitapçık elde kalmasına rağmen kızına ve parayı vermeyen beş öğrenciye daha deneme sınavı yapılmamış. Kızı ağlayarak gelmiş eve. Gülfikar da gitmiş dayanmış müdürün kapısına. Sinir ve üzüntüden ağlamış da tutamamış kendini. “20 liraiçin bu çocuklara yaşattığınıza değer mi?” diye tartışmış da çözmüş o anki sorunu.

Eğitimden konu açılınca herkes bir yandan atlıyor lafa. Herkesin en can alıcı noktası çünkü. Eğitimdeki eşitsizliğin, devlet okullarındaki vaziyetin geldiği hal her bir kadının yükünü ona yüze katlamış. Çocuklarının geleceği için duydukları kaygı da cabası.

“Peki tüm bu değiştirmek istediğimiz şeyleri nasıl değiştiririz, değiştirmenin önündeki engeller ne?” diye sorduğumuzda şimdiye dek hayatlarında nelerin sorun olduğunu, bu sorunların kaynağının ne olduğunu, nasıl çözülebileceklerini hiç tartışmamış ya da hep sadece sorunlardan yakınmış olmanın getirdiği bir alışkanlıkla o an düşünüyorlar. Biraz da yardım ediyoruz bu düşünüşlere.

Şurada herkes anlaşıyor gibi; yaşadığımız dertler, hissettiklerimiz sadece bize özgü değil. Demek ki işleyişle ilgili bir problem var. Hatta astroloğun yorumundan kocayı da atması gerektiğini çıkaran Gülhan hızlı kuruyor bağlantıyı “Kadın başbakan da vardı ülkede bir ara, yöneten kadın da olsa biz kadınların yaşadıkları şeyler değişmiyor ki, ülke hep kötü” diyor.
Bize de sistemi anlatmanın küçük bir olanağını sunmuş oluyor. “Değişmez, çok çıkarcı, hiçbir şeyi umursamayan insanlar da var” çıkışları ile tartışmaya devam ediyoruz. Kadınların hem hayatta kalmak hem de aşağılanmadan, kendi sözünün isteklerinin önemsendiği, dinlendiği, kendilerini güçlü hissedebilecekleri bir araya gelişlerin ne denli değerli ve hayati olduğu konusunda mutabık kalıyoruz.

Hakları öğrenmekten tutalım da birlikte şarkı söylemeye, meme kanserinin yaygınlaşmasına karşı kendilerini nasıl kontrol edebileceklerinden, çocuklarının okullarındaki sorunlarla nasıl baş edilebileceğine dair daha çok yan yana gelmek gerektiği konusunda da anlaşıp toparlanmaya başlıyoruz. Her pikniğin sonunda olduğu gibi, kimin saklama kabı nerede, o çatallar kimindi, şu yer örtüsü hangi çantadaydı soruları eşliğinde günü bitiriyoruz.

Fotoğraf: Unsplash

İlgili haberler
Küçükçekmece’de buluşma: Pamuk ipliğine bağlı olma...

Küçükçekmece Ekmek ve Gül Grubunun çağrısıyla İşçi Kadın Forumunda bir araya geldi. Buluşmaya teksti...

Lezita’da işten atılan kadın işçiler: Sonuna kadar...

Abalıoğlu Lezita fabrikasında Öz Gıda-İş’e üye oldukları için işten atılan 5 kadın işçi direnişi sür...

Daha güçlü, daha örgütlü bir mücadele için soru an...

İşçi sınıfının ihtiyacı politika, kadın işçilerin ihtiyacı daha çok politika. Soru anahtarı az çok o...