İstanbul’un kadın itfaiyecileri çalıyor sirenleri: En büyük destek kadınlardan…
‘Bu iş erkek işi, sen yapamazsın’ diyenlere inat 307 yıllık İstanbul İtfaiyesinin ilk kadın itfaiyecileri olarak Şişli İstasyonunda göreve başlayan Tuba ve Dilara kadın itfaiyeci olmayı anlattı.
“Bu iş erkek işi, sen yapamazsın” diyenlere inat itfaiyecilik mesleğini seçen ve İstanbul’da bir buçuk ay önce göreve başlayan 37 kadın var. 307 yıllık İstanbul İtfaiyesinde bir ilk kadın itfaiyeciler. Tüm bu “Yapamazsın”lara karşı yaptığı işi çok seven, işine sarılan ve layıkıyla yapan kadınlar…

Ailelerini başka memleketlerde bırakan ve itfaiyeci olmak için İstanbul’a gelen kadınlardan ikisi ile buluşuyoruz Şişli İtfaiye İstasyonunda. O kadar çok ilgi çekiyorlar ki her gün bir iki haber kanalı çekim yapmak için geliyor istasyona. Yani röportaj vermeye de video çekim yapılmasına da alışmış durumdalar.

Şişli İtfaiyesinde 6 kadın itfaiyeci çalışıyor. A-B-C guruplarında 2’şer kişi olarak vardiyalarda görev yapıyorlar. Benim gittiğim saatte Tuba Kaya ve Dilara Karabulut vardiyada görevli. Garaj kapısı açılıyor, Tuba ve Dilara beni karşılayarak araçların durduğu garaj bölümünü tanıtıyorlar bana. Dilara “baca aracı” denilen ilk müdahale aracında. Tuba ise merdiven aracında görev yapıyor. Merdiven aracı genelde kırmızı ışık yandığı zaman çıkıyor. Dilara ise baca aracının sarı ışığa çıktığını anlatıyor ve devam ediyor: “Hayvan kurtarma ya da başlangıç yangınlarında çıkıyoruz biz. Ya da yeşil ışık yandığında ilk müdahale aracı denildiği zaman da çıkıyoruz.”
Araçları ve yaptıkları işleri anlattıktan sonra bu mesleği nasıl seçtikleri üzerine sohbetimize devam ediyoruz kadın itfaiyecilerle. Tuba, Erciyes Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri mezunu, aynı zamanda açıköğretim adalet bölümünü bitirmiş. Memurluk sınavına girdiğini ve itfaiyeci olarak atandığını anlatırken itfaiyeci olmadan önce itfaiyeyi hiç tanımadığını söylüyor, ancak şimdi “İyi ki itfaiyeci olmuşum” diye ekliyor.

İtfaiyeci olacağı zaman bir tedirginlik yaşamış, hiç bilmediği bir şehre hiç bilmediği bir mesleği yapmaya gelecek olması onu ilk başta tedirgin etse de “Sonra dedim ki kendime, bir seçim yaptın bir yere başvurdun ve sana geldi. Bu hakkı kaçırma” diyor.

“Ben doğuda bir il olsun istiyordum. İstanbul, büyükşehir ve beni ürkütüyordu. Her büyükşehir gibi İstanbul’un da zorluğu var, çok fazla insan, çok fazla araba trafiği var. Şehir çok kalabalık ama bir yandan sosyal hayat da var. Yani İstanbul’da yaşamanın avantajları da dezavantajları da var” diyen Tuba devam ediyor anlatmaya: “Ben itfaiyeciliği yazdığımda ailem dahil hiç kimse bilmiyordu. İtfaiyeci, yangın çıktı yangını söndürmeye gider şeklinde düşünüyordum ben de. Çevremde ne erkek ne de kadın itfaiyeci vardı, sahada olan kadın itfaiyeci de yok denecek kadar az. Ailem de beni destekledi, istiyorsan başarırsın dediler. 5,5 ay eğitimlerimiz sürdü, 1.5 aydır da görevimizin başındayız. 24-48 çalışıyoruz, 24 saat buradayız, eğitimlerimizi yapıyoruz hâlâ yeni olduğumuz için. Araçlarımızı tanımaya çalışıyoruz, güçlenmek, daha aktif olabilmek için sporumuzu yapıyoruz. Sirenin yanmasını bekliyoruz tabii ki kimsenin canına malına zarar gelmesin istiyoruz. Bu işin zorlukları var ama çalışma arkadaşlarımız, deneyimli kişiler deneyimlerini aktararak bize yardımcı olmaya çalışıyorlar.”

‘BU İŞİ YAPAMAZSINIZ, DİYENLER BİZİ DAHA DA HIRSLANDIRIYOR’
Tuba Kaya “Bu işi yapamazsınız” gibi tepkilerle karşılaştıklarını anlatıyor: “Ataerkil bir toplumda yaşıyoruz birçok kişi duyuyoruz ‘Kadın-erkek eşit değil’i, başka birçok meslekte de var bu. İtfaiye değil başka bir işe de gitsen ‘Kadınlar becerebilir mi bunu, yapabilir mi?’ gibi söylemlerle karşılaşabiliyoruz. Birlikte eğitim yaptığımız erkek arkadaşlarım bile bazen ‘Kızlar gelmeseydi’ gibi şeyler söylediler, ama onlar da biz geldikten sonra kattığımız şeyleri gördü ve kabullendi, değiştiler. Yani erkeklerin bu söylemleri bizi yıldırmıyor, tam tersi daha da hırslandırıcı oluyor. Biz kadın itfaiyeciler olarak birbirimize destek olup ‘Bunu başarabiliriz’ dedik ve yapıyoruz da. Ama yine en büyük desteği hemcinslerimizden alıyoruz.

Dilara Karabulut, kendilerine “Elinin hamuru ile karışma bu işe”, “Ay ojen mi bozuldu” gibi çok sayıda söylemlerde bulunulduğunu söylüyor ve ekliyor: “Ama biz bunları duymamayı öğrendik. Bu söyledikleri bizim modumuzu düşürmüyor, düşürmemeli, aksine onlara bunun tam tersi olduğunu kanıtlamak için uğraşıyoruz. Öyle de olmaya devam edecek.”


Fotoğraf: İBB Basın


‘İTFAİYECİLİK HAYALİMDİ’
Dilara Karabulut 14 yaşında lisede başlamış itfaiyecilik eğitimi almaya. Daha sonra üniversitesini de okumuş. “6 yıl boyunca bu mesleğin içerisindeydim yani teşkilatın içerisinden geldim” diyor. 20 yaşında mezun olduktan sonra bu alanda iş bulamadığı için çok farklı mesleklerde çalışmış, İstanbul alımını duyduğu zaman çok çalışmış girebilmek için, hatta o hırsla kendini sakatlamış. “Buraya girebilmek için düştüm, düştüğüm kadar da kalktım. Hayalimdi itfaiyecilik ve şu an istediğim yerdeyim. ‘Kadın itfaiyeci mi olur, erkek işi’ diyenler oldu, lisede bile karşılaşıyordum. Evet zor bir meslek, güç gerektiren bir meslek ama burada olabileceğimize inanıyorum çünkü bireysel bir şey yapmıyoruz takım işi bu. Hep beraber işe koyuluyoruz, bir olayda bir hata olduğu zaman onu takım yaptı olarak gözüküyoruz, herkes o hatayı da o başarıyı da kabulleniyor. O yüzden de olmak istediğim yerde olduğumu düşünüyorum ve çok da gurur duyuyorum” diyor.
Daha önceden bu mesleğin eğitimini almış olmanın avantajları olduğunu da ekleyen Dilara devam ediyor: “5 yıl boyunca beklediğim için bilgilerim çok da taze değildi, ama tabii önceden bilmek önemliydi. Fakat bu mesleği hiç tanımayan arkadaşlarıma karşı asla ‘Ben biliyorum siz bilmiyorsunuz’ gibi bir egoyla yaklaşmadım. Ben de sıfırdan başladım bu mesleğe, ancak tek bir avantajı vardı itfaiyeyi tanıyordum. İtfaiyeyi tanıdığım için neler yapmam gerektiğini nasıl durmam gerektiğini nasıl konuşmam gerektiğini biliyordum.”
Dilara için bu mesleğin zorlukları yok. Çünkü bu mesleği çok severek yapıyor. “Sadece mücadele etmem gerektiğini biliyorum, fiziksel olarak erkekler kadar güçlü olmasak da bizim o gücü başka şeylerle tamamlamamız gerekiyor bu yüzden de kendime sürekli bir şeyler katmaya çabalıyorum ve katıyorum da” diyerek çabasını anlatıyor.

‘ERKEK EGEMEN BİR MESLEK ALGISINI YIKMA DİRENCİ DE VAR’
Mesleğin zorluklarını bu mesleği yaparken vazgeçtiklerini konuşuyoruz biraz da. Tuba çok uzun zaman boyunca atama beklediğini, okuduğu bölümün bir bilim dalı olduğunu o alanda bir şey yapamayacağını bildiğinden memur olmak için çabaladığını ifade ediyor. Devam ediyor anlatmaya: “Ya akademisyen olacaksın bilimle uğraşacaksın ki atama ile olabilecek bir şey değil o da zaten, ondan vazgeçtim çünkü Türkiye şartlarında olmayacak bir bilimle uğraşıyordum. Öyle olunca da memurluk istiyordum uzun süre bekledim. Tabii ki de zorlukları var ama bu mesleği o kadar çok seviyorum ki vazgeçtiğim şeyler çok ufak şeyler. 24 saat boyunca buradayım, ‘Dışarıya çıkamadım, şöyle oldu böyle oldu’ bunlar hiç gözüme gelmiyor. 24 saat buradaysak 48 saat dinlenmedeyiz, kendimize zaman ayırmamıza olanak sağlıyor. Uzun süre bir şey bekleyince ve geç de olsa elde edince hem onu seviyorsun hem de zorlukları sana zormuş gibi gelmiyor.”
Dilara ise normal zamanda bakımlı makyaj yapan bir kadınken bu işi yaparken biraz o bakımdan vazgeçmek zorunda kaldığını dile getiriyor. Bunu bir zorluk bir vazgeçiş olarak görmüyor tabii. Burada onun için önemli olanın, zor olanın “Kadınlar yapamaz” diyen insanların algısını yıkmak olduğunu dile getiriyor ve devam ediyor haklı öfkesine: “Bir yaralıya yardım ederken o işi yapan kişinin bu erkekmiş bu kadınmış diye ayırt edildiğini gördünüz mü? Biz bunu ayırt etmiyorsak neden bir meslekte kadınmış erkekmiş diye ayırt ediliyor ki, ayırt edilmemesi gerekiyor. Cinsiyet ayrımının yapılmaması gerektiğini düşünüyorum, çünkü yapıldığı zaman bu sefer kadınlar hafife alınıyor, kadınlar otomatikman kendini zayıf hissediyorlar. Evet erkek egemen bir meslek yapıyoruz, ama bunları yıkmak için çaba sarf ediyoruz, mücadele veriyoruz. Bunları hiç kimse görmüyor. Ben kadınların her meslekte olması gerektiğini düşünüyorum.”
Dilara’dan sonra sözü alan Tuba ise şunları söylüyor: “Kadın itfaiyecinin hiç olmadığı bir yerde ilk kadın itfaiyeciler olduğumuz için çok gururluyuz. Kadın mesleği erkek mesleği şeklinde bir ayrımın dahi artık olmaması gerekiyor, her isteyen her şeyi yapabilir, isteyen istediği meslekte olabilir.”


‘HAK YEMEDİK, LİYAKATLE GELDİK’
Dilara itfaiyeciliğin yıpranma payından, koşullarından da söz ediyor: “Biz meslek olarak kabul edilmiyoruz, Belediyelere bağlıyız, yıpranma payımız yok. O nedenle tehlikeli bir iş yapıyoruz ve devlet tarafından idari bir kadroda değiliz. İtfaiyeciler olarak insanların en zor anlarını görüyoruz en kötü hallerine tanık oluyoruz. Bunlar psikolojik olarak da yıpratıcı şeyler, bir psikolojik desteğe ihtiyaç var bu anlamda meslek sayılabilsek daha güzel olur. Herkes itfaiyeye girmenin çok kolay olduğunu düşünüyor ama hiç de kolay değil. İstanbul Belediyesi ilk liyakatle alımı gösterdi bize. Biz buraya liyakate göre girdik. Ben dört beş tane şehir gezdim, dört beş şehirden sonra umudum artık kırılmıştı, acaba İstanbul’da da mı böyle olacak diye düşündüm, ancak İstanbul’da herkes eşit şekilde değerlendirildi. Hakkımla geçtim, bu mesleğe de hakkımla girdim, kimsenin hakkını yemedim bu anlamda çok mutluyum.”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Kim ne der diye düşünmeyi bıraktım, özgürleştim

Sincan’da usta bir oto lastikçi olan Gülseren namı diğer Gül abla ile tanıştınız mı?

Demirci Gülcan’ın önyargılara karşı direnişi

“Çeliğin mazisi hoşuma gidiyor. O sert görünümlü, soğuk madde, ateşle buluştuğunda yumuşayıp şekil a...

‘Kadından şoför olmaz’ algısını yıkan bir kadın: A...

Arife Duran, 15 yıldır servis şoförlüğü yapan bir kadın. Tesadüfen karşılaştığımız Arife ablanın kad...

İstanbul’un kadın itfaiyecileri algıları değiştiri...

Şişli İstasyonunun kadın itfaiyecileri Tuba Kaya ve Dilara Karabulut kadın itfaiyeci olmayı anlattı.