Bu dava sadece Çilem’in davası mı?
Yargıtay’da görülen Çilem Doğan davasını Türkiye’nin çeşitli illerinden onlarca kadın avukat takip etti. O avukatlardan biri olan Sevil Aracı davanın geçmişini ve bugününü yazdı.

Dün kadın mücadelesinde simgesel bir önemi olan Çilem Doğan dosyasının Yargıtay’da gerçekleşen murafaasındaydık. 6 yıldır, 15 yıl hapis cezası tehdidi altında yaşayan Çilem’in yargı çilesinin 4 Kasım’da “esaslı” bir bozma ile biteceği umuduyla hem Ankara yolculuğumuzda ya da duruşma salonunda bizlerle birlikte olamasa da yüreği bizlerle atan kadınları bilgilendirmek, hem de Çilem Doğan dosyasına dair hafızalarımızı tazelemek için yazmak istedim.

Onu ilk kez “Hep mi kadınlar ölecek, biraz da erkekler ölsün” sözü ile tanıdık. Tamamen tesadüf eseri üzerine giydiği tişörtü de sloganımız olmaya aday bir cümle içeriyordu: “Sevgili geçmiş verdiğin dersler için teşekkürler. Sevgili gelecek ben hazırım.”

Çilem Doğan, 2 buçuk yıllık evliliğini “bir tatlı ekmek yemedim” diyerek özetlemişti bize. Tüm evlilik hayatı boyunca, daha ilk günlerden itibaren, hatta hamileyken ve lohusa iken dahi şiddet görmüş bir kadındı Çilem. Hayatını savunmak için öldürmek zorunda kaldığı eşi Hasan Karabulut ise adeta bir suç makinesiydi. Hasan Karabulut hakkında çeşitli suçlardan tam 19 adet soruşturma dosyası bulunuyordu. Üstelik Hasan’ın suç kaydı sadece uyuşturucu, cinsel taciz, çete gibi suçlarla kalmıyordu. Silahla bir polisi yaraladığında dahi polise şikayetini geri çektirebilmiş biriydi Hasan Karabulut.

Peki Çilem ne yapmıştı bu şiddetten kurtulmak için? Hasan Karabulut’un yastığı altında kurulu halde sakladığı silahın Çilem’in elinde ardı ardına defalarca patladığı güne kadar şiddetten kurtulmak için bir çabası olmamış mıydı? Olmuştu elbet. Çilem şiddet nedeni ile tam 9 kez koruma kararı almıştı. Eşini 5 kez savcılığa şikayet etmiş, bunların 4’ünde kamu davası açılmıştı. Boşanma davası da açmıştı. Ancak tüm bu başvurularından Hasan’ın her seferinde kendini annesinin, babasının, kardeşinin hayatları ile tehdit etmesi yüzünden geri dönmek zorunda kalmıştı. Hatta Çilem, eşinin yasa dışı işleri nedeni ile tutuklanmasını da bir kurtuluş olarak görmüş ve kocasının yakalanması için polisle iş birliği yapmaya dahi çalışmıştı.

Çilem’in anlattıklarının hepsinin doğru olduğu dosyaya giren bilgiler ile de kanıtlanıyordu. “Şiddet gördüm” dediğinde kanıt olarak iki buçuk yıla sığmış 9 ayrı koruma kararı, 4 kamu davası; “Eşimi ihbar ettim bunu duymasından endişeliyim” dediğinde emniyet kayıtları, Emniyet Müdürlüğünden kendine gelen aramalar… Biz artık avukatları olarak “Meşru müdafaa bu dosyada da uygulanmayacak ise nerede uygulanacak?” demeye başlamıştık. Ancak mahkeme, ne Çilem’in gördüğü şiddeti yeterli buldu ne de başvurduğu yolları! Neticede Çilem, mahkeme başkanının muhalefet oyuna rağmen ‘yakın akrabayı öldürmek’ suçundan oy çokluğu ile 15 yıl hapis cezası ile cezalandırıldı. İlkin tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme yapılan itiraz sonucunda 50 bin lira kefalet, yurt dışı çıkış yasağı ve karakola her hafta imza vermesi zorunluluğu getirerek Çilem’i tahliye etti.

Çilem Yargıtay’da yapılacak incelemeye kadar geçen süre boyunca her an 15 yıl hapis cezasının onaylanabileceği korkusu ile yaşadı.

DERS SEN ÖĞRENİNCEYE KADAR DEVAM EDER!

Yargıtay’da yapılacak murafaanın tarihi belirlendiğinde hem Adana’dan hem de Türkiye’nin dört bir yanından avukatlar ve kadınlar bir kez daha, hayatta kalmayı başaran Çilem ile dayanışmak için hazırlıklara başladılar. Dosya yeniden yeniden incelendi, gözden kaçırılan, atlanan bir detay var mı diye tekrar tekrar karıştırıldı. Bir yandan da kullanılacak yargı kararları derlenmeye çalışıldı, hukuki teorik tartışmalar yürütüldü.

Duruşmaya katılmak üzere gece geç saatlerde Adana’dan 20 kişilik bir ekiple yola çıktık. Bizi uğurlamaya gelen Çilem’in eli kolu doluydu. Sarmalar, dolmalar, poğaçalar, kekler. Anlaşılan o ki Ankara yollarının bedelini “ağır” ödeyecektik.

Yol boyu ilk molamıza kadar nasıl bir savunma yapacağımızı gözden geçirdik. Yeniden detayları tartıştık, prova yaptık. Pozantı’da verdiğimiz ilk moladan döndüğümüzde mola yerinde unutulmuş bir kadın ile karşılaşmamız da gecenin sürprizi idi bize. Eşinin de içerisinde olduğu otobüsün kendini unutarak hareket etmesi nedeni ile orada kalmış kadın otobüsüne ulaşmak için bir çözüm arıyordu. Kendi otobüsüne yetiştirmek üzere yanımıza aldığımız ablamıza “Kocan seni nasıl unutur da gider?” diye sorduğumuzda “Unuttu işte ne yapayım, öldüreyim mi?” deyince, tam yerine geldin diyerek gülüştük. Bizce ablamızın bizim otobüse binmesi, belki de yok sayıldığı bu evliliği bitirmesi için ona evrenin bir işaretiydi ama otobüse yetişip sorunu çözünce galiba dersini alamadı. Ama ne demişler ders sen öğrenene kadar devam eder. :)

Fotoğraf: Volkan Pekal/Ekmek ve Gül

Sabah erken saatlerde Yargıtay binasının yeni taşındığı İncek’e ulaştık. Duruşma saati yaklaşınca da Yargıtay’ın içerisinde olduğu dev kampüse giriş yaptık. İçeri girerken hiçbir zorlukla karşılaşmamamız bizi oldukça şaşırtsa da diğer illerden gelenlerle birlikte görevliler uyandı ve avukatlar dışındakileri bina içerisine almamaya başladılar. Nasıl olmuşsa Çilem’in dosyasına kalabalık bir katılım olacağı tahmin edilmemiş ve hazırlık yapılmamıştı sanırız. Nitekim çevik kuvvet ekibi de bizleri yine hayrete düşürerek oldukça geç intikal etti olay mahalline.

Duruşmayı kimlerin izleyip izleyemeyeceği de bir sorun haline dönüştü. Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanını en azından hepsi olmasa da bir kısım kadının izleyici olarak alınması konusunda ikna etmek de epeyce meşakkatli oldu. Duruşma ise yetki belgesi krizi ile başladı. Başkan “asıl vekil varken yetki belgesi verilen avukatlar duruşmada savunma yapamaz” şeklinde usulde yeri olmayan bir kural dayatmaya çalıştı. Zaten aramızda yaptığımız görev paylaşımı nedeni ile de savunmayı yapacak arkadaşlar Başkan’ın deyimi ile “asıl avukat”lardı ama bu durum hukuksuz dayatmayı tartışmamıza engel olmadı. Makul bir süre tartıştıktan sonra Başkan’a bu çabasının anlamsızlığını açıklayarak savunmalara başladık.

TEK ERKEK AVUKATA VERİLEN İLK SÖZ

Çilem’in ailesinin görevlendirdiği avukat da duruşmaya katılmıştı. Duruşmaya katılan 40 kadın avukatın arasında tek erkek olan bu avukata ilk sözün verilmesine tabii ki şaşırmadık. Zira bu durum yerel mahkemelerde de sıklıkla başımıza gelen bir şey. Dosyada aynı kişinin birden fazla avukatı varsa nedense hep erkek olanlar daha bir “asıl avukat” olarak görülüyor mahkeme heyetleri tarafından.

Dosya Adana menşeili olunca sunumları da daha çok Adana’dan avukatlar arasında paylaştırmıştık. Ankara ve İstanbul’dan gelen meslektaşlarımızla birlikte toplam 8 kadın avukat savunma yaptı. Duruşmanın iki saatten fazla sürmesi, sıra bekleyen diğer meslektaşlarımızın ve mahkeme heyetinin sabrını biraz zorladı. Bunun için meslektaşlarımızdan özür dileriz ancak bizler için böyle sembolik önemi olan bir davanın normalden biraz uzun sürmesinin de anlaşılabilir olduğunu düşünüyoruz.

Savunmamız Av. Songül Yıldız’ın yerel mahkeme kararına yaptığı eleştiriler ile başladı. Savcının mütalaasında ve mahkeme gerekçeli kararında yer alan kadına yönelik şiddete dair değerlendirmelerin yerinde olduğundan bahseden Av. Songül, bu dosyada neden meşru müdafaanın uygulanmadığını sordu, mahkemenin olay anında Çilem'in hayatına yönelik bir saldırının olmadığı, olsaydı zaten Çilem'in silahla öldürülmüş olacağı yönündeki tespitini eleştirdi. Çilem'in durumunun sadece olay anı üzerinden değerlendirilemeyeceğini vurgulayarak, sistematik olarak uygulanan şiddetin gözetilmesi gerektiğini açıkladı.

Olay örgüsünü bir kez daha özetleyen Av. Cemre Topal ise, maktulün suçlu kişiliğini anlatarak daha önce de Çilem'in ölümle tehdit edildiğini, kafasına silah dayandığını söyledi. Çilem'in kocasının şiddetinden kurtulmak için emniyet ile iş birliği yaptığını, muhbirlik yaptığını anlattı. Çilem’e haksız tahrik uygulanmasının dosya kapsamı ile uyuşmadığını, uygulanması gerekenin meşru müdafaa hükümleri olduğunu dile getirdi.

Daha sonra söz alan Av. Ayşe Zilan, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin meşru müdafaa hükümlerini uyguladığı bazı kararlardan örnekler vererek Çilem'in durumunun da bunlara benzediğini anlattı.

Av. Bahar Melek Dizdar “Tüm suçlar bir heyecan psikolojisi altında işlenir. Ancak olay anında hâlihazırda bir saldırının olup olmaması meşru müdafaa uygulanması noktasında tek koşul değildir. Daha önceki saldırılardan dolayı Çilem'in can korkusu yaşaması doğaldır” şeklinde meşru müdafaanın koşullarını kanunun gerekçe metninden yola çıkarak tartıştı.

Av. Büşra Özbiçer, kendi hayatını savunmak zorunda kalan bir kadının 15 yıl ceza almasının kabul edilemez olduğunu vurgulayarak “Çilem hayatını savunmasaydı, bugün burada Hasan, Çilem'i öldürmekten yargılanıyor olacaktı.” dedi. İzmir'de görülen bir dosyada aldatıldığını sanarak karısını öldüren erkeğin, “Adil Işık” isminin bir kadın giyim markası olduğunu bilmesinin beklenemeyeceği gerekçesi ile aldatıldığını sanmasının haksız tahrik olarak kabul edildiğini dile getiren Av. Büşra, “Failler erkek olduğunda lehe hükümler çok kolay uygulanabiliyor. Kadın olduğunda ise tereddüt ediliyor” şeklinde durumu özetledi.

Av. Ümit Büyükdağ, “Dosyada kesin olarak belli olan bir kısım gerçekler var: Çilem'in kocası pek çok suçtan sabıkalı, polis dahi yaralamış bir kişi. Çilem 2 yıl boyunca sürekli şiddet görmüş. Çilem o tarihlerde emniyet ile iş birliği halinde olup kocasının tutuklanmasını sağlamaya çalışmış ve kocasının bunu öğreneceğinden çok korkuyor. Olay günü Hasan Çilem'i fuhuş yapması için Antalya'ya götüreceğini söylüyor ve Çilem itiraz ettiğinde ise onu dövüyor.” diyerek Çilem’in psikolojik durumunu özetledikten sonra atış mesafesinin ve olay yerinin heyetin gözü önünde canlanmasını sağlamak için hareketli bir savunma yaptı. Başlangıçta savunmayı ilgiyle takip eden Mahkeme Başkanı, bir süre sonra kanımızca savunmadan etkilendiğinden endişelenerek; “Bu şekilde canlandırmalı savunma Yargıtay’da yapılmaz” diyerek savunmaya müdahale etti. Av. Ümit, zaten bitirmek üzere olduğu savunmasını avukatlara ayrılan kısımda tamamladı.

Ankara Barosu avukatlarından Candan Dumrul “Çilem ölseydi bile burada yargılanan o olacaktı. Sistem Çilem'i koruyamadığı için Çilem öldürülmüş olacaktı. Mahkeme de kocanın haksız tahrik altında kalıp kalmadığını araştıracaktı. Bunu yaparken de yine Çilem suçlanacaktı. Maktul Çilem'i öldürmek isterken Çilem silahı ele geçirdi, nasıl olduğunu bile hatırlayamadığı bir şekilde Hasan'ı öldürdü ve ancak bu şekilde hayatta kalabildi. Korku en güçlü duygudur. Bütün duygulardan önce o hissedilir. Öfke bile ondan sonra gelir. Çilem sadece korku ile kendini ve çocuğunu korumak için hareket etti” şeklinde konuştu.

İstanbul Barosundan Av. Meriç Eyüpoğlu ise mahkeme heyetine kadınların neden bu davayı takip ettiğini anlattı. Av. Meriç, “Siz bizim bir kısmımızı gördünüz. Dışarıda daha büyük bir kalabalık bizi bekliyor. Çoğu Çilem'i hiç tanımıyor. Neden buradayız? Çünkü bir kadın olarak her an Çilem'in yerinde olabileceğimizi biliyoruz. Bu ülkede sürekli kadınlar olarak arkamızı kollayarak yürümek zorunda kalmanın zorluğunu biliyoruz. Bizi anlamanızı istiyoruz. Bu toplumda kadın olmanın getirdiği zorlukları anlamanızı istiyoruz. Kadın cinayetlerinin arka planında kocadan izinsiz terlik almaktan, Adil Işık'a bir sürü traji komik gerekçeler var. Haksız tahrik indirimi bunlara uygulanıyor. Nevin Yıldırım, Yasemin Çakal, Çilem Doğan... Biz bu gibi davalara bakıyoruz. Hepsinde erkek şiddetini görüyoruz. Ölmemek için öldürmek zorunda kalan kadınlar bunlar. Bu davada verilecek karar erkek şiddetinin pervasızlığı karşısında yargıdan bir ses olacaktır. Pek çok kadının bu davanın sonucunu heyecanla beklediğini bilerek karar vermenizi istiyoruz” şeklinde beyanda bulundu.

Tüm savunmalar tamamlandıktan sonra heyet kararını 4 Kasım günü açıklayacağını bildirerek duruşmayı erteledi.

Duruşma çıkışında basın açıklaması yapma isteğimiz ise polis müdahalesi ile engellenmeye çalışıldı. Uzun tartışmaların ardından Yargıtay levhası altında fotoğraf çektirme isteğimizi kıramayan polisler kısa bir bilgilendirme yapmamıza da göz yumdu. :)

KADIN DAYANIŞMASI YAŞATIR

Dönüş yolunda savunmamızın en can alıcı noktasını oluşturan “Çilem’e ceza isteyen savcı ve cezalandırılması yönünde oy kullanan heyet üyelerinin şu anda cezaevinde oldukları” gerçeğini söylemeyi unuttuğumuzu fark ederek keşke Çilem’in erkek avukatı gibi son anda yeniden sözü alarak savunmamızı bununla bitirseydik diye hayıflandık. :)

Çilem’in davasını takip etmeye Türkiye’nin dört bir yanından avukatlar ve kadınlar gelmişti. Duruşma öncesinde de pek çok ilde “Çilem’e beraat” talebi ile basın açıklamaları, eylemler düzenlendi. Çilem’in yerel mahkemedeki yargılama sürecinde 15 yıl ceza almasına rağmen itirazla tutukluluk haline son verilmesine sebep olanlardan biri de kuşkusuz yaratılan kadın dayanışmasıydı. Biz Çilem’in etrafında örülen bu mücadelenin Yargıtay’dan olumlu bir karar çıkaracağına inanıyor ve Çilem dahil hiçbir kadının kirpiği yere düşmesin diyoruz…

Ana fotoğraf: MA

İlgili haberler
Çilem Doğan’ın Yargıtay duruşması görüldü| Kadınla...

Ölmemek için kendine şiddet uygulayan ve fuhşa zorlayan Hasan Karabulut’u öldüren Çilem Doğan’ın Yar...

Çilem Doğan’ın avukatları: Meşru müdafaa uygulanma...

Çilem Doğan’ın avukatları, Çilem’in hayatını savunduğunu belirterek meşru müdafaa hükümleri uygulana...

Adanalı Kadınlar Yargıtay’da görülecek Çilem Doğan...

Adana Kadın Platformu İnönü Parkı’nda yaptığı basın açıklaması ile Çilem Doğan’ın yarın Ankara’da Ya...