Aile odaklı hukuk tartışmasında kadınları ne bekliyor?
Kadınların haklarının yargı reformları adı altında sürekli sınırlandırıldığı bir durumda iktidarın 'aile odaklı' eylem planının neler getireceği tartışmalıdır.

Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nın açıklanmasının ardından aile yılı ilan edilen 2025’te, AKP "aileyi güçlendirmek” üzere eylem planında sıraladığı faaliyetleri gerçekleştirmeye başladı. Aileyi korumak ve güçlendirmek için planda var olan faaliyetler, “evlilik akdini sona erdirme oranının en yüksek olduğu üç ilde ve doğurganlık hızının en düşük olduğu üç ilde yapılacak analiz çalışması sonuçlarına göre pilot uygulama gerçekleştirilmesi; evde bakım desteği hizmet modeli teşvik edilecek, gündüz bakımevleri ile vefa kıraathaneleri yaygınlaştırılarak, evinde yaşlı ve özel gereksinimli birey bulunan ailelere sunulan hizmet modellerinin geliştirilmesi; uzaktan, esnek ve hibrit çalışma gibi yeni nesil çalışma modellerine ve bu modellerin ebeveynlerin istihdama katılımı ve aile/aile bireyleri üzerindeki etkilerine ilişkin analiz çalışması yapılması; aile ve dini rehberlik büroları/merkezleri aracılığıyla ailelere dini rehberlik ve manevi danışmanlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması” olarak sayılabilir. Bununla birlikte son süreçte de eylem planı doğrultusunda hukuk alanında yapılacak stratejik hedefler de yeniden öne çıkartılıyor.

AİLE ODAKLI HUKUK

2025 ve öncesinde en çok konuşulan hukuk konularının başında, boşanma davalarında dava şartı olarak arabuluculuk uygulamasının yasallaşması geliyor. Her ne kadar henüz yasal olarak boşanma davalarında zorunlu arabuluculuk uygulaması bulunmasa da AKP, Yeniden Refah gibi partilerin seçim broşürlerinde bu uygulama yer alıyor; aile hukukunda arabuluculuğun olması gerektiğine dair düzenlenen paneller, etkinlikler, bu konuyu uzun süredir gündemde ilk sıralarda tutuyor.

Planda da "evlilik akdinin sonlandırılma sürecinin aile bireyleri üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması ve aileyi destekleyici uygulamalar geliştirilmesi amacıyla mahkeme temelli aile arabuluculuğu sistemi ve olası etkilerine ilişkin uluslararası ve geniş katılımlı çalıştay düzenleneceği" duyuruluyor. Boşanma sürecinde “aileyi destekleyici” uygulamalar geliştirmek için çalışmalar yapacağını duyuran iktidar, bu süreçte kadınların yanında ne şekilde duracağına dair bir görüş belirtmiyor.

Daha önceki yazılarımızda da belirtmiş olduğumuz gibi arabuluculuğun hızlı ve gizli olması kadınların yasal haklarının ne şekilde tesis edileceğine dair bir güvence vermiyor. Çünkü bu mesele “aile odaklı” olarak ele alınıyor. İktidar, aile içinde kadının konumunu güçlendirmek, bağımsız bir birey olarak topluma katılmasını sağlayabilecek tedbirleri almak, buna yönelik düzenlemeler yapmak üzere değil; kadının ancak aile içinde var olabilmesini sağlayacak adımlar atıyor.

Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nda yer alan bir ifadeyi hatırlayalım: “Ülkemizdeki evlenme ve evlilik akdinin sonlanmasına ilişkin veriler de aile yapısına ilişkin yaşanan değişimler hakkında bilgi vermektedir. 2011 yılında ortalama ilk evlenme yaşı kadınlarda 23,8; erkeklerde 27,1 iken 2023 yılına gelindiğinde ortalama ilk evlenme yaşının kadınlarda 25,7; erkeklerde 28,3’e yükseldiği görülmektedir. Ortalama ilk evlenme yaşının artması ile birlikte ilk çocuğa sahip olma yaşının da ertelendiği, bunun bir sonucu olarak sahip olunan ortalama çocuk sayısının azaldığı görülmektedir.” Evlenme yaşının yükselmesi, böyle olunca geç yaşta anne olunması, bu durumda da üç çocuk yaparak işgücüne “ara eleman yetiştirme” yaşının biyolojik olarak yükseldiği ülkemizde vizyon ve eylem planının aslında “ailenin korunması” derken neyi kastettiğini görüyoruz: ucuz işçi cennetine çocuk yetiştirmek.

AİLE ODAKLI ÇALIŞMA

Planda, kadınların çalışma hayatına katılmasının neden “aile odaklı” olması gerektiğine dair de bir cevap veriliyor. Şöyle diyor Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kadınlara: “Demografik dönüşümün sosyal hizmetler ve sağlık hizmetleri kapsamındaki ihtiyacın şeklini değiştirmesi, işgücü piyasası dinamiklerini etkilemesi ve sosyal güvenlik sistemi üzerindeki riskleri yükseltmesi beklenmektedir. Söz konusu çok yönlü etkiler nedeniyle, ailenin dayanıklılığını ve işlevselliğini korumak için bütüncül bir yaklaşımla desteklenmesi ve güçlendirilmesi daha da elzem hale gelmiştir… Demografik yapıda görülen bu değişimler, işgücü piyasaları, sosyal güvenlik sistemleri, kamu maliyesi, kamu hizmetleri, sosyal politikalar, sosyal hizmetler ve tüm bunların finansmanı üzerinde yük oluşturarak tezahür edebilmektedir.”

Peki tüm bu sayılan hizmetler ve maliyetlerin üzerindeki finansman yükünü kim üstlenecek? Cevap tabii ki kadınlar. Kadınların çalışma hayatına katılmaları da aile odaklı çünkü. İş ve aile yaşamını “uyumlaştırarak” ev içinde, mümkünse kısmi zamanlı olarak çalışma hayatına katılmak kadınlara öneriliyor. Böylelikle kadınlar, bir kamu hizmeti, sosyal hizmet olarak verilmesi gereken yaşlı bakımı, çocuk bakımı gibi hizmetleri de aile içinde üstlenerek bunların devletin yükünü hafifletme görevini de yerine getirecektir.

ŞİDDET SORUNU NASIL ÇÖZÜLECEK?

Tüm bu tablo içinde kadınların aile içinde öldürülmesine, şiddet görmesine karşılık ise, “Aile içi şiddet ve aile düzenine karşı işlenen suçlar ile nedenlerine yönelik analiz çalışmaları yapılacaktır” şeklinde bir ifade vizyon belgesinde yer alıyor.

Aile düzenine karşı işlenen suçlar, birden çok evlilik, hileli evlenme suçu, çocuğun soy bağını değiştirme, kötü muamele, aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali, çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçları olarak Ceza Kanunu’nda yer alıyor. Birden çok evlilik ile ilgili madde düzenlemesinde yer alan “resmi nikah olmadan evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar ve dinsel tören yapanlar hakkında ceza verilmesine ilişkin düzenleme” ise Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Zaten daha sonra yapılan düzenlemeler ile din görevlilerine de resmi nikah kıyma yetkisi verilmişti. Aile kurumuna “korunma ve güçlendirme” adına Dinayet’in müdahalesini sonuna kadar mümkün kılan iktidar, kadınların ve LGBTİ’lerin şiddete karşı, toplumsal eşitlik için mücadelesini ise aileyi yıkıcı olarak görüyor. Kadınların haklarının yargı reformları adı altında sürekli sınırlandırıldığı, kadına yönelik şiddetin önüne geçilmediği, kadın cinayetlerinin giderek vahşileştiği ve cezasızlık politikası ile bir çözüm üretilmediği bir durumda, iktidarın “aile odaklı” eylem planının neler getireceği tartışmalıdır.

Hukuk alanında yapılacak değişikliklerin de aile ve dinamik nüfus yapısını etkileyen gelişmeler çerçevesinde gözden geçirileceği, ihtiyaçların tespit edilerek yeni düzenlemelerin de aile odaklı esaslar üzerine kurulmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapılacağı da eylem planı içinde yer alıyor. Dolayısıyla kadınların aile içinde yaşadığı şiddete, yaşam haklarının ihlal edilmelerine yönelik bir vizyon ve eylem planı bulunmayan iktidarın “aile odaklı” ifadesi, kadınların hayatlarının temeline evi koyarak tüm hayatını buna göre şekillendirilmeye yönelik politikalar ve hukuk yaratmaya çalıştığı anlamına geliyor.  

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
Aile Hukuku Değerlendirme Kurulunda kimler olacak?

Aile Hukuku Değerlendirme Kurulunda hangi kurumların olacağı açıklandı

Hak gaspları için yeni bir adım: Aile Hukuku Değer...

Adalet Akademisinde aile hukukunda yeni düzenlemeler yapılmasına dönük çalışmalar yapacak Aile Hukuk...

Aile yılında arabuluculuk tartışması | Kadınları n...

Arabuluculuk uygulaması zayıfı değil, güçlüyü koruyan bir uygulama olarak ilerlemekte ve yerleşmekte...