Aile Bakanlığının ‘aile’den saymadıkları: Ek ders meslek çalışanları…
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında ek ders karşılığı çalışan emekçiler hiçbir özlük hakkından yararlanamıyor, sürekli yarınını düşünmek zorunda bırakılan emekçiler güvenceli iş istiyor.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde Bakanlık Makamı Oluru ile ek ders karşılığı çalışan 5 bin meslek elemanı var. Bakanlığa bağlı kuruluşlarda ek ders karşılığı yani saatlik ücretle çalışan hemşire, fizyoterapist, öğretmen, sosyolog, psikolog vb. birçok alandan meslek elemanları haftalık 35 saat ve üzeri çalışıyor. Mevzuata göre aslında tam zamanlı personel sayılmaları gerekiyor ama hiçbir özlük hakkından yararlanamıyorlar. Öyle ki onlar için yıllık izin, doğum izni, süt izni bir hayal! Kendileriyle aynı işi yapan kadrolu elemanların üçte birine tekabül eden ücretle çalışan, o ücretleri de kesile kesile kuşa dönen, asgari ücretin altında bir ücrete mahkûm olan ek ders elemanları için yaşamak her geçen gün daha da güçleşiyor. Ek dersli meslek elemanlarından biri sosyolog, biri eğitimci iki kadın, Bakanlıkta çalışan ek ders meslek elemanlarının mağduriyetini özetliyorlar. Anlattıkları; 5 bin ek dersli meslek elemanının Aile Bakanlığı eliyle nasıl sömürüldüğünü ve nasıl da “aileden” görülmediklerini ortaya seriyor.

TAM ZAMANLI ÇALIŞIYOR, KISMİ ÇALIŞAN OLARAK GÖRÜLÜYORLAR

Bakanlık bünyesinde 5 yıldır çalışan sosyolog kadın, mesleğini severek yaptığını ancak haklarından mahrum kalmanın onu tükenme noktasına getirdiğini şöyle anlatıyor: “Bakanlıkta 20 yıldır hiçbir hakkı olmadan çalışanlar bile var… Bu kapsamda öğretmen, sosyolog, sosyal çalışmacı, çocuk gelişimci, hemşire, sağlık elemanları var. Hepsi Bakanlığın onayıyla tam zamanlı bir şekilde, tüm gün çalışıyorlar bir yıl süreyle. Bir yılın sonunda tekrardan Bakanlığa isimlerimizi gönderiyoruz ve Bakanlık tekrardan onay veriyor. Çoğu ilde sigorta giriş -çıkışımız yapılmıyor. İller arası farklı uygulamalar da var. Kurumun durumuna göre 8-5 çalışan arkadaşlarımız var. Haftanın 5 günü 35 saat çalışıyoruz. Normal memurla, sosyologla, psikologla birlikte gelip aynı işleri yapıyoruz, aynı evraklara imzamızı atıyoruz ama statümüz daha düşük, maaşımız daha düşük, çalışma kıdemimiz onlara göre düşük. Asgari ücretin altında kaldığımız zaman sigorta primlerimiz düşüyor. Kadrolu memurlar yaklaşık 4 bin 500, bizler ile aynı unvana sahip olan 5-6 bin liraya yakın alırken biz 2 bin 500 TL alıyoruz, 2021 yılında memur maaşına yapılan zam ile birlikte belirlenen memur maaş katsayısı dikkate alınarak yapılan hesaplamalar sonucunda 2 bin 600 bandında olacak aldığımız; ama bu ücret ile yine de asgari ücretin altında kalıyoruz. Kanun ve mevzuata göre 30 gün üzerinde sigorta primlerimiz yatırılması gerekirken, SGK sistemi 30 gün tam çalışmamıza rağmen, asgarinin altında ücret verildiğinden bizi kısmi zamanlı çalışıyor olarak gösteriyor, sigorta primlerimiz 17 güne, 20 güne düşmüş oluyor. 2020 yılının şubat ayında böyle bir durum yaşadık, Bakanlık tarafından taşraya bir görüş yazısı gönderildi, sigorta primimiz düzenlenerek 30 gün üzerinden gösterildi ama ücretimizi yine asgari ücretin altında aldık. Bu sene sadece bir ay değil bütün aylar asgari ücretin altında kalmış olacağız! Primler böyle olunca hak kaybına uğrayacağız. Bizler aldığımız bu ücretlerle evimizi geçindirmeye, ailemize bakmaya çalışıyoruz.”

Ek dersli meslek çalışanları görevleri gereği sahaya incelemeye çıkmak durumunda kaldıklarında yol ücreti dahi alamıyor ve kendi ceplerinden harcamak durumunda kalıyorlar. Hiçbir hukuki güvencesi olmayan meslek çalışanları amirinin tek bir sözü ile işinden olabiliyor, onaylarının bir yıllık olması ve her yıl yenilenmesi işsiz kalma riskini artırıyor, üstelik çalışanlar işsiz kalma durumunda ise tazminat hakkı gibi hiçbir hakkını talep edemiyor. Yıllarca kamuda emek veren işçiler için tüm seneler çöpe gidiyor.

DOĞUM İZNİ, SÜT İZNİ, YILLIK İZİN, BAYRAM İZNİ YOK

Tek sorun ücretler ya da işsizlikle karşı karşıya olmak değil, özlük haklarını da kullanamıyorlar. Sosyolog kadın anlatıyor: “Özlük haklarımız olmadığı için, yerellerde farklı uygulamalar yaşanıyor maalesef. Ben kendi ilimde çok rahat izin kullanabiliyorsam da başka bir ildeki arkadaşımız kullanamayabiliyor. Bir kadın çalışana hamile kaldığı için ‘atıl’ gözüyle bakılabiliyor. İş akdinin sona ermesi için bakanlığa yazı yazabiliyor müdürlükler. Her ilde farklı uygulamalar olduğu için birçok kadın arkadaşımız süt iznini, doğum iznini kullanamıyor. Normalde memur statüsünde çalışıyoruz, memurun doğum, süt izni hakkı var ama bunu biz kullanamıyoruz. Yıllık izin, bayram iznimiz de yok. Örneğin bayramlarda herkes ücretli izin kullanırken, bize bunlar ‘çalışmadığımız süre’ler olarak dönüyor ve ücretten kesiliyor, sigorta primi eksik yatıyor. İŞKUR’dan gelen süreli sözleşmeli personelin dahi belli yıllık izni var, ama biz sürekli burada çalışıyoruz, 10-15-20 yıl çalışan arkadaşlarımız var, sürekli tam zamanlı çalıştığımız halde, bizim bir tatil iznimiz, yıllık iznimiz yok. Hastalansak gelmek zorundayız, gelmezsek maaş eksik yatacak, prim düşecek… Bayramlar olmasın istiyoruz mesela. Çünkü o bize bayram olmuyor! Geçen bir arkadaşım aradı, yeni doğum yapmış, çocuğu küçük, bırakacak kimsesi yok, diğer kadrolu memur arkadaşların iki yıl izne ayrılma hakları var, bizim böyle bir hakkımız da yok, kadın işi de bırakmak istemiyor çünkü bırakırsa tekrardan o işe alınma gibi bir garantisi yok. Bu yüzden ne yapabileceğini bilemiyor. Yani çocuk olduktan sonra arkadaşlarımız işten ayrılmak zorunda kalıyor. Ailede tek çalışan olan arkadaşlarımız için durum daha zor, çocuğu bir şey istediğinde onu alamıyor. Zor durumda kalıyor. Tatile çıkmak, dinlenmek istiyoruz ama yapamıyoruz. Bu şartlarda psikolojimiz de çok etkileniyor. Biz burada danışanlara danışmanlık yaptığımız, hizmet verdiğimiz, dezavantajlı gruplara rehberlik yaptığımız halde kendimize bu rehberliği yapamıyoruz. Biz de psikolojik danışmanlık alma ihtiyacı duyuyoruz ama bu maddi sıkıntı içinde ona sıra bile gelmiyor. Biz de kendi kendimizi tedavi etmeye çalışıyoruz.”

PROJELERDE EMEKLERİ VAR AMA ADLARI YOK

Tüm bunların yanında yapılan plan/proje, program ve eğitimlerde ek ders karşılığı çalışan personellerin geri plana atıldığını öğreniyoruz. Proje çalışmalarının neredeyse tüm iş ve işlemlerini yapmasına rağmen proje içeriğine dâhil edilmemek de çalışanların canını sıkan bir diğer mağduriyet oluyor: “Örneğin, aile danışmanlığı gibi eğitimler veriliyor, buraya ek dersli elemanların katılmasına izin verilmiyor mesela, halbuki bu eğitimleri almak istiyoruz, birçok eğitimden mahrum kalıyoruz.”

PANDEMİDE GECE GÜNDÜZ ÇALIŞANLAR FAZLA MESAİ ÜCRETİNİ ALAMADI

Pandemi öncesinde ve sonrasında da Bakanlıktaki personel yetersizliğinden kaynaklı yatılı kuruluşlarda çalışanların nöbet tuttuğunu ancak bunun karşılığında ödeme alamadığını öğreniyoruz. Bu durum pandemide de büyük sorun yaratmayı sürdürmüş: “Yatılı kuruluşlarda çalışan arkadaşlarımız için pandemi çok daha zorlayıcı bir süreç oldu. Pandeminin kendisi zaten başlı başına psikolojik olarak olumsuz bir etkenken bu arkadaşlarımız 10 gün 15 gün çocuklarından, ailelerinden ayrı kalıp çalışmak zorunda kaldı. Günlerce gece gündüz kuruluşlarda yatılı çalışan arkadaşlarımız fazla mesai yaptı ancak fazla mesai ücretinden yararlanamadı. Yatılı kalan çalışanın mesaisinin kat sayısını 150’den çarpmak gerekiyor ancak muhasebe çalışanı 140’tan çarpıyor. Hem düşük ücret veriyor, hem çalışanın hakkına giriyor, hem de çalışana ‘Senin böyle bir hakkın yok’ deyip psikolojisini bozuyor. Bu işleri yapan, muhasebesiyle ilgilenen arkadaşların da tam bir yetkinliği yok ve herkes kulaktan dolma bilgiye göre iş yaptığı için kuruluşlarda ilden ile farklı uygulamalar oluyor.”

ARTIK BU MAĞDURİYET GİDERİLSİN!

Sadece bir genelgeye bağlı çalışan ek ders meslek elemanları yıllardır haklarının peşinde, defalarca Bakanla görüşmelerine rağmen henüz olumlu bir adım atılmamasına tepkilerini sosyal medyadan gösteriyorlar. 4A’yı geç, 4B’ye bile razılar: “Bir sözleşmeye ihtiyacımız var. Haklarımız sözleşmeye göre düzenlenmeli, alacağımız ücretten çalışma süremize kadar tek tek bu sözleşmede her şey yer almalı. Bu gerçekten çok acil ve elzem bir ihtiyaç. Yoksa bu hak kayıpları devam edecek. Bakan Hanım’la birkaç kez görüşme fırsatımız oldu, dosyalar hazırladık, gönderdik ama şu ana kadar olumlu bir dönüş olmadı. Umuyoruz ki bir düzenleme yapılacak. 4A’lı yapmıyorlarsa 4B’liler gibi bir sözleşmemiz olsun, hiç olmazsa her sene ‘Acaba hangi müdürün inisiyatifinde Bakanlık onayım gelecek/gelmeyecek’ diye düşünmeyiz, en azından 3 yıllık bir sözleşmemiz olur, deriz ki ‘3 yıl çalışma hakkımız var’, yarına dair korkumuz bir nebze azalır, biliriz ki şu şu haklarımız var, primlerimiz düşmeyecek. İşimizi daha da sarılarak yaparız böylelikle. Tüm ek dersli arkadaşlarım özveriyle işlerini severek yapıyor. Hatta alanında uzmanlaşmış ve kadrolu personele eğitim verecek düzeyde olan pek çok arkadaşımız var. Mesai kavramı yok zaten bizde, bazen gece incelemeye de çıkabiliyoruz… İşimizi çok seviyoruz ama gelecekte de severek yapmak istiyoruz! Bizim o kadar hakkımız yok ki en azından 4B olsun izin kullanabilelim, bir gün diyelim ki ‘Çok yoruldum, çok bunaldım izin kullanmak istiyorum’ ya da doğum yapan arkadaşımız ‘Aman müdürüm bana izin verir mi vermez mi?’ diye kaygılanmadan izin yapsın istiyoruz. Cenazesi olan arkadaşlarımız cenazelerine bile gidemiyorlar. O kadar çok mağduriyet var ki, bunlar çözülsün artık!”

Çalışanların neden böyle güvencesiz bir işte çalışmak durumunda kaldıklarını atamanın olmaması ve mezunun çok fazla olması olarak yorumlayan sosyolog, Bakanlığın ek dersli meslek elemanı çalıştırmasının nedenini ise personel yetersizliğinden ve Bakanlığın iş yükünün fazlalığından dolayı olduğunu belirtiyor.

ÜCRET YETMEDİĞİ İÇİN EK İŞ YAPANLAR VAR
Engelli çocuklarla çalışan bir eğitimci kadın da şöyle anlatıyor bu mağduriyeti: “Mobbinge maruz kalıyoruz, aynı işi yapmamıza rağmen kadrolu personellerle bize eşit davranılmıyor. Statü farkı görülüyor, bu çok üzücü oluyor çalışırken. Biz yeri geliyor tüm yıl izinsiz çalışıyoruz, izin aldığımızda da ücret kesiliyor. Statümüz olmadığı için kendimizi ifade etmemiz zorlaşıyor. Pasif kalıyoruz, geri planda kalıyoruz. Özlük haklarımız yok. Türkiye’nin en mağdur kesimi olabiliriz. Çoğu hocamız ek iş yapmaya başladı ücret yetmediği için. Çocuklar yeni doğum yapan annelerinden mahrum kalıyor. Mesleğimizi severek özveri ile yapıyoruz. Tüm bu sıkıntılardan dolayı tükenmişlik yaşıyoruz. Yine de işimizi bırakmayıp mesleğimizi hakkıyla yerine getirmeye çalışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Bakanımızdan bu mağduriyetimizin giderilmesini talep ediyoruz.”

Fotoğfraflar: Pixabay, freepik

İlgili haberler
Bir tekstil atölyesi: Kadınlar, mülteciler, atanam...

Göçmen ve mülteci kadınlardan başka gelen bir kesim de var gündelik çalışmaya; genç kadınlar. Aralar...

Rehabilitasyon öğretmenleri örgütleniyor: Haklarım...

Uzun süredir yürüttükleri çalışmalar sonucunda Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Öğretmenleri Derneğini...

Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı... Ne...

Bu birleşme, kadınların kaderiyle işçilerin kaderinin nasıl da birleştiğinin somut, sarih bir göster...