8 Mart'ın ardından 8 Mart reklamlarının düşündürdükleri
Bu reklamları yapan firma çalışanları üretim yaptıkları fabrikalarda hangi haklara sahipler? Mesela çalışma saatleri nasıl ayarlanıyor, ya doğum izinleri?

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü önemli gün ve haftalar içinde gelip geçiyor. Kimileri kutluyoruz, kimileri anıyoruz dese de sevgili kadınlar bize şekil mi verilmeye çalışılıyor, ne dersiniz?

Kadınların ısrarla sürdürdüğü mücadelenin gözle görünür olması nedeniyle kadın hakları ve cinsiyet eşitliği her kesimin gündemine daha fazla girmeye başladı. Bu kesimlerden birisi de şirketler. Son yıllarda şirketler reklam kampanyalarında sözde “kadınların toplumsal konumlarını destekleyici ve güçlendirici” mesajlara ağırlık verir hale geldiler.

Bu söylem, mesaj ve görselleri, hepimiz gözlerimiz yaşararak seyrediyoruz. Büyük bir firmanın çalışan kadınları “Biz birlikte güçlüyüz” ya da “Burada kadın emeği var” sloganı etrafında bir araya getiriliyor. Şirket bu hareketten güç alıp hedef kitlesini kadına yöneltirken orada çalışan kadınlar gerçekten mutlu mu? Sağlıklı çalışma ortamlarına, eşit sosyal haklara sahip mi hiç düşündük mü?

Bu reklamı yapan firma çalışanları üretim yaptıkları fabrikalarda hangi haklara sahipler? Mesela çalışma saatleri nasıl ayarlanıyor, ya doğum izinleri? O firmanın kadınları gerçekten korkmadan çekinmeden konuşabiliyorlar mı?

2017 yılında bir tekstil firmasının arka planında çalışan kadınlar çıkıp “emeğimizin karşılığı verilmiyor kreş yok zorlanıyoruz” demişlerdi hatırlayalım. Bu firma kadınları öne çıkaran bir 8 Mart reklamı yapmıştı “Kadın gücü, Kadınlar her yerde” diyerek... Dünyada yaşanan Kovid salgınında bile hasta hasta çalışan  kadınlar üzerinden yapılmıştı reklam. Bir gıda firması, mutfak işlerinde daha becerikli, temiz, güven duygusu oluşturacağı için kadınları görünür yaparak reklamını yapmıştı. Şimdi bu firma ürünlerinin tercih edilmesi amacıyla mı böyle bir reklam yaptı yoksa gerçekten kadın hakları savunucusu mu? Bu reklamı seyrederken kaçımız biliyorduk burada çalışan kadınların reklama zorlandıklarını.

Toplumda kadın haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini savunduğunu, desteklediğini reklamlarla halka sunan firmalar neden “Biz kendi firmamızda sosyal hakları sonuna kadar sağladık, kreşleri yaptık, regl izinleri, analık izinlerini kullandırıyoruz, eşit işe eşit ücret veriyoruz” diyemiyorlar hiç düşündük mü?

Makyaj ürünleri ile ilgili reklamlara bakarsak “bakımlı kadın, güzel kadın” tanımı ile aslında toplumda yerleşik olan geleneksel kadın imajının altını çizerek kadını bir obje olarak öne çıkarmıyor mu? Gerçekte bu reklamlar kadınları güçlendirmek için mi yoksa hedef kitleleri kadınlara satış yapabilmek için mi?

“Her kadının hakkı” diyerek ekranlarda sabah akşam yayınlanan pırlanta reklamları ise bize değil parası olana.  Yani reklam bile sınıfsal.  

İş yaşamında farklı pozisyonlarda olan ve aralarında hiyerarşi bulunan kadınlar, tek bir sahnede bir araya getirilerek eşitleniyor ve böylece dikkatler sınıfsal farklılıklardan, sosyal adaletsizliklerden daha çok kadın  görseline  kayıyor. Diğer yandan kadınlar hangi sınıftan olursa olsunlar hepsi eşit fırsatlara sahipmiş gibi, istediklerinde ve gayret ettiklerinde başarılı olabilecekleri mesajı veriliyor. Kredi talebinde bulunan kadın reklamlarına bakalım, kadınların hepsi bireysel başarı olarak sunuluyor. Neden büyük bir başarı olarak lanse edilir, sıradan bir işlem neden başarı olarak gösterilir…

Kadınların reklamlarda temsillerinin de zaman içerisinde dönüşüme uğradığını görüyoruz. Önceleri edilgen, seksi, anaç, fedakâr gibi ataerkil kadın temsillerinin yerini günümüz reklamlarında aktif, güçlü, bedeniyle barışık, özgüveni yüksek, ekonomik güce sahip, kendi hayatını kendi yöneten kadın temsilleri almaya başladı…
Kadını güçlendirme iddiasında olan bu reklamlar, ataerkil ve kadınlara yönelik ayrımcılık üreten toplumsal yapıların nasıl değiştirilebileceğine dair pek az şey söylüyorlar. Hükümete ve politikalarına da hiç gönderme yapılmıyor. Sorunların nereden kaynaklandığı gösterilmiyor ve kadınlar kendi bireysel güçleriyle çalışarak toplumsal sorunları aşabilirlermiş gibi sunuluyorlar. Hiçbirinde eşitsizlik ve adaletsizlik, kadın cinayetleri ve kadını yok sayan zihniyete karşı bir mesaj olmadığını görüyoruz.

Biz kadınlar; ekonomik alanda, eğitimde, siyasette, sosyal kamusal alanda, hep güçlü, güzel, başarılı özgüvenli falan olmak durumun da mıyız? Olması gerekene kolayca neden ulaşamıyoruz?

Asıl tehlike ise sokakta yansıması; “güçlü ve özgür kadın” temsillerinin kadınların cinsiyetle ve güzellikle ilişkilendirilen sunumlarını değiştirmediğini, markaların ürün ve hizmetleri pazarlamak için “yeni güzellik” ve “kadınlık” anlayışı yarattıklarını görüyoruz. Hedef kitle ekonomik özgürlüğü olan kadınlar. Kadın; moda, gezi, yeme içme ve yozlaşmış bir toplumsal yapı içinde tüketici konumda çizilen sınırlarda olduğu sürece makbul sayılıyor.  Bütün taleplerimizi birlikte örgütlü mücadeleyle, eğitim hakkına sahip çıkarak çözebileceğimiz fikrinden uzaklaştırılıyoruz.

Sevgili kadınlar, emeğimizle, bilgimizle insan olarak varız. Haklar doğuştan gelen sahip olduğumuz kavramlardır. Kapitalist düzende birer tüketici, reklam ya da slogan aracı haline getirilmemize izin veremeyiz. Bize çizilen sınırlara sığmayız.

Vardık, varız, var olacağız. Bilgi ve örgütlenme ile birleşe birleşe geleceğe yürüyeceğiz. Efendilerin (kendini böyle sananlara sözümüz) sloganı, reklamların tüketicisi, “Sen de büyük büyük çaba göster başarı elde et” söyleminin arkasında olmayacağız.  Önce insan sonra kadınız hayatı hep birlikte mücadeleyle yaşanır kılacağız. Her alanda her yerde birleşerek dayanışalım.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül