12 Eylül’den bugüne kadınlar: Hayatımızı karartamayacaklar
12 Eylül’de Mamak Cezaevinde kalan kadınlar tarafından kaleme alınan ‘Kaktüsler Susuz da Yaşar’ kitabı ve dönemin belgeleri Kadın Eserleri Kütüphanesi düzenlenen etkinlikle Vakfa teslim edildi.

2008 yılında Ankara’da açılan bir sergi ile yolları yeniden kesişmiş Mamak Cevazevinde kalan kadınların. Bir fikir ortaya çıkmış bu kadınlardan, Mamak Cezaevindeki anılarını, dayanışmalarını, mücadelelerini bir kitapta yazma fikri. 12 Eylül döneminin Mamak Cezaevi günlerini Kaktüsler Susuz da Yaşar kitabıyla  ölümsüzleştiren kadınlar kitabı ve dönemin bilgi ve belgelerini Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfına bağışladı. Kütüphanede ev sahipliği ile İstanbullulara kitabı tanıtan kadınlar, Kütüphanede düzenlenen panelde ise duygularını ifade etti.

‘BEDENLER VE RUHLAR YARALIYDI’
Panelde ilk sözü alan Nazik Işık, “12 Eylül karanlığı içinde bir tarih yazdığımızı biliyoruz” dedikten sonra bunun güveniyle buradayız olduklarını söyledi. “Kadın Eserleri Kütüphanesi Bilgi Merkezinde yer almış olmak bizim için çok önemli” diyerek konuşmasına devam eden Işık, kitabın akademik bir çalışma değil anıların aktarımı olduğunu belirtti.
Kitabın Kadın Kütüphanesine verilmesinde rolü olan kitabın yazarlarından Meral Bekar ise “12 Eylül dönemi Mamak Askeri Ceza ve Tutukevindeki kadınlar, bugüne değin hep ‘Onlar yiğitçe direndi’ sözleri ile sevgi ve saygı ile anıldılar. Çok doğru, yiğitçe direndi kadınlar. Ama “kahraman”lıklarla “güzelleme”lerle oyalanacak zamanda değiliz. En zor koşullar altında bile var olma ve var etme mücadelemize dair deneyimlerimizin ve bugün hâlâ sürdürdüğümüz gönüllü birlikteliğimizin, yaşanmakta olan zor koşullara bir ışık tutmasını isteriz” diyerek başladı konuşmasına. 1980 dönemindeki ağır baskı ve işkence ortamına, cezaevi anılarına da değinen Bekar; “12 Eylül zindanlarında hayatlarımızı karartma heveslerini kursaklarında bıraktık. Sıra, bugünün zindanlarında” dedi.


‘DÜNYA İÇİN ÇOK GÜZEL HAYALLERİMİZ VARDI’
Daha sonra söz alan Mübeccel Aslancı, etkinlik esnasında yaşadığı heyecanı anlatarak başladı sözlerine “Aslında bu kitabı yazarken sağaltıldığımı düşündüm, tekrar tekrar döndüm yazdım. Hatırladıkça tekrar yazdım fakat az önce şunu anladım; 30 yıl önce yaşadıklarımı bitirdim sanmıştım ama bitmemiş” dedi. Kitaba ilişkin duygularını konuklarla paylaşan Aslancı, “Ben bu kitapta beni çok etkileyen ve hiçbir zaman değerini yitirmeyecek bir şeyden bahsetmek istiyorum, kitabı okuyunca göreceksiniz ki bu kitabın edebi bir değeri yok, bu kitabın siyasi entelektüel bir iddiası yok, ama bu kitabın benim için çok büyük bir değeri var, hayatımızın çok önemli bir değeri var, yaşadığımız tanıklıkların çok ötesinde bir değeri var, çünkü bu kitap, bu topraklarda pek çok zaman geçerli olacak, bu ülke için geçerli, birlik ve beraberlik ruhunu anlatan bir kitap” dedi. Kitabın okunurken bu altyazının unutulmaması gerektiğine dikkat çeken Aslancı, kitabın hazırlanma sürecinin de anlattı: “Sonuçta bu koşullarda insanca yaşamak gerekir öznesinde birleştik ve ortak noktaları bulmaya başladık işte bu kitap bunun süreci.”

KİTAPLAR YAZILIRKEN KADINLAR YOK SAYILDI
Kitabın yazarlarından Dilvin Semizer ise cezaevinde kaldığı 9 ay süresince gördüğü ağır işkenceden dolayı sürekli yatmak zorunda kaldığına dikkat çekti. Çıktıktan sonra uzun yıllar tedavi gördüğünü ve yurt dışında cezaevi dönemini konuştuklarında, dostlarına, cezaevi sonrasının yaralarının sarılması ve ruhlarının onarılması konusunda hiçbir destek almadıklarını anlatamadığını söyledi. Cezavinde yaşadıkları ağır travmaların onarımını bile kendi başlarına çözmek zorunda kaldıklarına çikkat çeken Semizer kendi mücadele dönemlerinin anlatımında erkeklerin sadece kendi yaşadıklarını anlattığını, kadınlara verilen rolün ise ‘patates soyucu’luk olduğunu söyledi. “Erkek egemen toplumun bir devamıydı onlar” diye devam eden Semizer, dostları ile yaptıkları bir sohbette bir kadının “Bizim erkeklerimiz bile bizim hakkımızı vermek için sosyalizmi bekliyorlar” dediğini ve bunu çok doğru bulduğunu söyledi. “Oysa biz de vardık bu dönemde hâlâ da mücadelenin içindeyiz” diyen Dilvin Semizer, kitabın kütüphaneye verilmesine ilişkin de “Kitabımız artık yuvasında” dedi.

‘KARANLIĞI IŞILTACAK BİR KİTAP’
Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan da, 12 Eylül’de Mamaklı kadınlarından biri olduğunu; o yıllarda cezaevinde liseli bir militan olarak kaldığını belirttiği sözlerine şöyle devam etti. “Ben bu kitabın önemine dair üç noktaya değinmek istiyorum, kuşkusuz bu kitap anı kitabı olarak ortaya çıktı ama tek başına bir anı kitabı değil. Bu kitap, en zorlu dönemlerde karanlığı ışıltacak, mutlaka iyiliğin olduğunu, vicdanın harekete geçtiğini, hakkaniyetin harekete geçtiğini gösteren deneyimlerimizin olduğu arkadaşımızdır. Küçümen bu duyguların sembolüdür.” Küçümen’in o dönemde kendilerine en insani davranışları gösteren çok az sayıdaki askerden biri olduğunu belirten Gürkan, asker Küçümen’e minnet duygularını dile getirdi. Gürkan şöyle devam etti: “Yine bu kitap korkunun, kaygının, tedirginliğin insani bir duygu olduğu kadar en zor dönemlerde en ağır işkence koşullarında, en baskıcı siyasal diktatörlüğün olduğu koşullarda umudun yaslandığı değerlerin yani dayanışmanın yani mücadelenin, bugüne taşınmasını istediğimiz bir kitaptır. Ve bugünkü kuşaklar geriye döndüklerinde yaslanabilecekleri bir tarihleri olduğunu bilmelerini istedik. Bir dönem böyle bir mücadelenin verildiğinin bilinmeye ihtiyacı olduğunu düşündük. İşte bu kitap buna da hizmet etmektedir. Bu yaşanılanların tarihte kalmaması ve gün yüzüne çıkmasına ve buna emek verilmesine başta Vakıf olmak üzere herkese teşekkür ediyorum.”

‘ASKER ARKADAŞLARIM KADINLARDI’
Kitabın tek erkek yazarı olan o dönemin askeri Küçümen de bu etkinlikte askerlik arkadaşlarını yalnız bırakmadı. Kadınlara işkence yapılırken “lan” diye hitap etmediği için bile hakkında iki kez soruşturma açılan Küçümen,
O da o döneme ilişkin anılarından bir kaçını anlattı. Açlık gerevleri döneminde direnişte olan kadınların eylemlerinin kırılması için özellikle portakal vb. meyveler yedirerek iştahlarını açmaya çalışmakları için kendilerinin nasıl kullanıldığını anlattı. Küçümen kadınlara “Benim askerlik arkadaşım hiç olmadı, çünkü benim asker arkadaşlarım sizlerdiniz” dedi.

BU KİTAP TARİHE DÜŞÜLEN BİR NOT
Üç bölümde gerçekleşen etkinlikte tanıkların konuşmalarından sonra Prof. Dr. Serpil Çakır kitabın akademik yönüne değindi ve sözlü tarih çalışmalarının önemine değinerek kitabın tarihe düşülen bir not olarak da her daim hatırlanacağına ve inceleneceğine işaret etti. Kitabın pek çok yanının olduğunu ama esasında direnme, dostluk ve umudun hikayesinin olduğu bu kitapta bir de ailelerin nasıl dayanışma içersinde olduğuna da değinilen bir kitap olduğunu söyledi. İnsan onurunun korunmasının hikayelerinin de geçtiği bir kitap olduğunu söyleyerek kitapla iligili görüşlerini dile getiren Çakır, kitapta yer alan hikayeleri olan kadınlara daha sonra hayata nasıl tutunduklarına sordu ve tek tek kadınlardan bugün neler yaptıklarını ve hayata yeniden nasıl dahil olduklarının hikayelerini dinledi.
Etkinli daha sonra belgelerin teslim edilmesi ile son buldu.

İlgili haberler
Direncimiz direnenlere bir ışık olsun

Bir darbenin eşiğinden geçtik, darbe günlerini aratmayan zamanlar yaşadık. 12 Eylül darbesinde Mamak...

UnutaMAMAK

Mamak Cezaevinde yolları buluşmuş kadınlar anlatıyor. ‘Kaktüsler Susuz da Yaşar’dan sonra UnutaMAMAK...

GÜNÜN MEKTUBU: Kaktüsler Susuz da Yaşar kitap grub...

1980 Darbesi sonrası Mamak Cezaevinde tutuklu kalan ve cezaevi anılarını anlattıkları Kaktüsler Susu...