EMEP: ‘Diyanet, kadınların mevcut haklarına dini telkinler ile saldırıyor’
Sorularımızı yanıtlayan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, Diyanet’in artan etkisi ile tek adam rejiminin tahkimi arasında dolaysız bir bağ olduğuna dikkat çekiyor.

DOSYA 6. gün

AKP iktidarında Diyanet İşleri Başkanlığı'na toplumsal ve siyasal hayatın her alanında etkin bir rol verilmesinin kadınlar açısından yarattığı sonuçları değerlendirdiğimiz dosyamızda kadın hareketinin tartışmalarını aktarmaya devam ediyoruz.

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, Diyanet’in artan etkisi ile tek adam rejiminin tahkimi arasında dolaysız bir bağ olduğuna dikkat çekerek, mücadelenin de bu nedenle tek adam yönetimine karşı en geniş kadın kesimlerinin birlikte hareket etmesinin olanaklarını arttırmakla güçleneceğini söylüyor. Kadınların mevcut kazanımlarına yönelik saldırıların halk nezdinde “dini telkin ve söylemlerle” meşrulaştırılmaya çalışıldığını ifade eden Gürkan, tek adam yönetiminin kadınların haklarına yönelik saldırılara karşı kadın hareketinin en geniş kadın kesimlerine ulaşmaya yönelik tartışmalarını da sürdürmesi ihtiyacına dikkat çekiyor.

‘İNANÇLARI İSTİSMAR EDEREK SERMAYENİN SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPIYOR’

Diyanet, gittikçe devletin her kademesinde söz sahibi olan ve yaşamın her alanına müdahale etme yetkisi ve bütçesine sahip bir kurum haline her geçen gün getiriliyor. Diyanet'in dünden bugüne politikada başrol haline geldiği süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tek adam yönetimi olarak siyasi rejimi değiştiren iktidar, toplumsal düzeni de bu rejime uygun hale getirmeyi hedeflemekte. Milliyetçi muhafazakâr söylemlere ve politikalara yaslanıp, yurttaşların inançlarını ve tercih ettikleri yaşam biçimini aslında istismar ederek emek ve halk karşıtı politikalarına yedeklemeye çalışıyor. Farklı toplumsal kesimleri kutuplaştırmaktan kaçınmıyor. Diyanet de siyasi iktidarın bu politik zeminini güçlendirmek üzere rol oynuyor. Kamuoyunda da yankı uyandıran açıklamaların salt “gündem değiştirme” olarak değerlendirilmesi Diyanet’in esas işlevini göz ardı etmek anlamına gelir. Diyanet; iktidarın içeride sömürücü, baskı ve şiddete dayanan, dışarda ise yayılmacı ve agresif politikalarına özellikle dindar kesimleri yedeklemek üzere düşünce birliği yaratmayı hedeflemekte. Ayrıca azalan halk desteğini yeniden toparlamak üzere toplumsal kutuplaşmayı derinleştirerek yol alacağını düşünmekte, Diyanet’in söylem ve açılımları da kutuplaşmayı derinleştirmeye hizmet etmekte. Milliyetçi muhafazakâr söylemleriyle ve politikalarıyla emekçi halk kesiminde sanki kendi fikirleri iktidardaymış algısı yaratılıyor. Oysa gerçek durum şu; iktidar emekçi halk kesimlerinin duygu, düşünce ve inançlarını sömürerek destek alıyor ama bir avuç tekelin, sermayenin sözcülüğünü ve siyasetini yapıyor.

TUĞLALAR DÖKÜLMEYE BAŞLADI

Özellikle ekonomik koşulların, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının ağırlaştığı, AKP’yi destekleyen halk kesimlerinin bu desteğinin her geçen gün azaldığı ve sorunlar karşısında tepkilerin arttığı, mücadele eğilimlerinin geliştiği süreçte böylesi bir Diyanet açılımının oynayacağı rolün önemi ortada. Bir de buna, iktidarın kadınların kazanımlarını hedef alan girişimleri karşısında kadınların mücadele kararlılığını koyduğu ve taleplerinde yer yer ortaklaşabildiğini eklersek, bu önem daha da artıyor. AKP iktidarı sözcüsü olduğu tekellere yaslanarak güç oldu, emekçi halk kesimlerinden aldığı destekle gücünü 20 yıldır tahkim ediyor. Şimdi bu tahkimat duvarlarından tuğlalar düşmeye başladı ve iktidar bu tuğlaları tekrar yerine koyacak söylemlere sarılıyor, Diyanet'in buradaki rolünü de doğru okumak gerekir.

‘İNANCIMIZA GÖRE’ SAVUNUSU YASALLAŞTIRILIYOR

Diyanet’in sınırlarının her geçen gün daha da genişlemesinin kadınlar ve kız çocuklarının yaşamlarına etkileri neler oluyor?

Daha önce atılan adımları hatırlayalım: 4+4+4 olarak planlanan eğitim sistemindeki değişiklikler, boşanmaların zorlaştırılması, 3 çocuk söylemleri, din görevlilerinin tüm devlet kademelerinde görevlendirilmeleri, kürtaj kısıtlamaları vb. adım adım bugüne gelindi. Şimdi kız çocuklarının özellikle örgün eğitimden dışlanmasına tanıklık ediyoruz. Boşanma kararlarında kadınların ölümle sınanmasının ve yaşadığı şiddetin bu politikalarla bağını kurmazsak, neyle kuracağız? Kendisine “din adamı” sıfatını koyan bazı şahsiyetlerin “İnancımıza göre 6-7 yaşındaki kızlarla evlenilmesi caizdir” açıklamaları cüretini tam da bu politikaların uygulandığı zeminden almaktadır. Diyanet'in verdiği fetvalar ya da din adamlarının açıklamaları hayatın farklı alanlarını “inancımıza göre” diye tariflemeye başlayınca hukuk normları ve kuralları da yok sayılıyor, yasalar ters yüz ediliyor. Yasalarda suç olan eylemler “inancımıza göre” savunusuyla meşrulaştırılıyor. Diyanet’in açıklamalarından güç alan toplumsal gericilik tüm mekanizmalarıyla devreye giriyor. Kız çocuklarının istismarı, çocuk yaşta evlilikleri, eğitimden erken ayrılış, boşanma kararlarında cesaretini kırma, dini telkinlerle yaşanılan günlük sorunların üzerinin örtülmesi gibi sonuçlar yaşanmakta.  

Diyanet’in yaşamın her alanına artan etkisi ve mevcut pozisyonunun gelecekte kadınlar ve kız çocukları için sonuçları sizce neler olabilir?

Tek adam yönetiminin kendisini tahkim etmesi, eğitimde, yargıda, ticarette, siyasette, toplumsal yaşamda daha etkin bir Diyanet dini kuralları tüm topluma dayatacağı için; kadınların sahip olduğu mevcut hak ve kazanımların dini telkinlerle, inanç gerekçesiyle daha çok gasbedileceğini öngörebiliriz.

HAREKETİN ORTAKLAŞTIRILMASI, MÜCADELENİN ISRARI HAYATİ

Kadın hareketi açısından bu konu sizce bir mücadele gündemi olarak nasıl ele alınmalı? Nasıl bir mücadele yolu izlenmeli?

Kadın hareketinin deneyimleri aslında yürünecek yolu gösterdi: taleplerde ortaklaşma, mücadelede ve birliktelikte kararlılık ve gücünü örgütlenmeyle sağlamlaştırma. Her ne kadar İstanbul Sözleşmesi’nden tek adam kararı ve iradesiyle çıkılsa da sözleşmede yer alan hükümlerin, yasaların, yönetmeliklerin uygulanması, mevcut hakların kullanılması için bugüne kadar nasıl mücadele edildiyse bundan sonra da mücadele edileceğinin kararlılığı gösterilmiştir.

Kadın hareketinin parçalı duruşu, kazanımların korunması ve hakların kazanılması bakımından risktir ve gücünü de zayıflatan bir etkendir. İktidarın resmi, gayrı resmi sözcüleri “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı, şimdi izlerinin her alanda silinmesi gerekir” diyerek iktidarın kadın politikalarının yolunu çizmiştir. İktidarın politikaları ceza yasasından medeni yasaya ve miras sistemine kadar ikili hukuk sistemini açıktan önerme cüretinin gösterilmesine kaynaklık ediyor ve yeni yasama döneminde önümüze gelecek saldırı yasaları hakkında ipucunu da veriyor.

Dolayısı ile hem gelecek saldırılara karşı durmanın hem de bugün kadınların sahip olduğu hakların korunması ve genişletilmesi için hareketin ortaklaştırılması, mücadele ısrarının sürdürülmesi hayati önem taşıyor.

Dosyadaki tüm yazılara ulaşmak için TIKLAYINIZ

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği: ‘Diyanet, yoksul...

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği’nden Yasemin Özdurmaz derneklerinin bulunduğu işçi mahallesinden so...

Kamusal alanın eli güçlü tasarımcısı: Diyanet

Gazeteci- Yazar Burcu Karakaş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın pratikleri ve tek adam rejimi içerisinde...

Feride Eralp: ‘Diyanet’in büyüyen etkisi eşitsizli...

Dosyamızın kadın hareketinin Diyanet'in dönüşümünü nasıl değerlendirdiğini ele aldığımız bölümümüzde...