Yürünen yolları açmak, birlikte yürüyenleri çoğaltmak için…
İnsanca bir hayat, güvenli bir gelecek isteyen milyonların ‘milyonlar’ olduğu gerçeğini göstermeye, milyonlar olmayı başarmaya ihtiyacımız var. Bunun için sorumluluğumuz, görevlerimiz var.

2019 yılında ekonomik krizin vurduğu işçileri, emekçileri ve ailelerini bir de koronavirüs vurdu. Öncesinde de ekonomik olarak rahat yüzü göremeyen bu kesim için salgınla birlikte yaşamın daha çekilmez olduğunu Ekmek ve Gül okurları iyi bilir. Her ne kadar Hükümet ‘normalleşme’ye geçildiğini söylese de ne ekonomik bakımdan ne virüse yakalanma riski bakımından rahatlamadan söz edilemez. Bugünlerde kadınların yaşadıkları ise daha da katmerlendi.

‘EVDE KAL’ DENİLEN SÜREÇTE NELER OLDU?
“Evde kal, evde hayat var” denilen sürede kadınlar neler yaşadı kısaca hatırlayalım:

■ Ev içi şiddetin artmasına rağmen 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa’nın ve İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması çağrılarına Hükümetin yanıtı “Bu yasa ve sözleşmeleri nasıl daha işlevsiz hale getiririm” oldu. Hatta Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu, “6284 kapsamında verilen tedbir kararlarının yükümlülerin koronavirüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi gerektiği”ne hükmederek mahkemelerin, evden uzaklaştırma kararı almamasının yolunu açtı.

■ Basına yansıdığı kadarıyla; 11 Mart’tan nisana kadar 21 kadın, nisanda 20 kadın, mayıs ayında 21 kadın öldürüldü. Kadına yönelik şiddet yüzde 27.8 arttı. Kadınlar, sığınmaevlerine ya ulaşamadı ya da çok zorlandı.

■ 13 Nisan’da çıkarılan infaz yasasıyla şiddet/cinsel şiddet suçluları da tahliye edildiler. Mağdurların bilgisi dahi olmadan tahliye edilen erkekler suç mahallerine geri döndüler ve şiddete kaldıkları yerden devam ettiler. Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre, tahliyelerden sonraki 20 günde ALO 183 hattına 2 bin 506 başvuru yapıldı.

■ Sürekli gündeme getirilen “çocuk istismarına af yasası” korona günlerinde bile iktidarın gündeminde oldu, infaz yasası ile geçirilmek istendi, tepkiler sonucu geri çekildi.

■ Kadınların yoğun çalıştığı başta sağlık, gıda, belediye, market, posta, depo, kargo, tarım vb. alanlarda hizmet ve üretim devam etti. Mesailer 12-14 saate kadar uzadı. İşten atılma ile hastalık kapma ve çocuğuna, yaşlısına bulaştırma kaygısı arasında kadınlar hem işte hem evde çalışmayı sürdürdü.

■ Esnek çalışmanın bir biçimi olarak evden çalışmanın yaygınlaştırıldığı bu sürede kadınlar iş ile ev işi, çocuk-hasta-yaşlı bakımını birlikte yürütmek zorunda bırakıldı.

■ Zorunlu olmayan mal ve hizmet üretiminin yapıldığı işkollarında çalışan kadınların durumu da daha farklı olmadı. Ve tüm bu alanlarda mobbing, şiddet, cinsiyetçi uygulamalar korona günlerinde daha da çekilmez hale geldi.

■ İşsizlik ve yoksulluğun giderek derinleşmesinden kadınlar da payını aldı. DİSK’in raporuna göre, son bir yılda toplam işgücü yüzde 6.9, erkek işgücü yüzde 4.9 azalırken, kadınların işgücü yüzde 11.1 azaldı. Kadınlar işgücü piyasasından çekilirken daha çok istihdam dışına çıktılar ve aynı zamanda iş aramaktan vazgeçmek durumunda kaldılar. Kadınların istihdam oranı bir yılda yüzde 28.5’ten yüzde 25.5’e düşerken çalışma çağındaki her dört kadından sadece biri istihdama katılabilir oldu. Korona bahanesiyle uygulanan kısa çalışma ve ücretsiz izin uygulamaları kadınları da vurdu. Mart 2019’da 8 milyon 663 bin olan çalışan kadın sayısı mart 2020’de 6 milyon 845 bine geriledi. Bir yıldaki azalma yüzde 21.

■ Giderek artan işsizlik, ele geçen ücretlerle geçinebilmenin daha da zorlaşması, pazar ve marketlerdeki fahiş fiyatlar nedeniyle giderek küçülen alışveriş poşetleri, artan faturalar kadınları zorlamaya devam ediyor.


GERİYE NE KALDIYSA YOK ETMEK İÇİN FIRSAT KOLLUYOR
İktidarın politikaları, hayatın her alanını cendereye alarak, ‘tek ses’ karşısında farklı sesleri susturmak, kendi bekasını sağlama almak üzerine kurulu. Koronavirüs illetini nimete çevirmenin, “evde kal”ma durumunu da kullanarak her türlü baskıyı artırmanın yollarını sürekli deniyor. Seçilmiş belediye başkanlarını tutuklamak, HDP’li belediyelere kayyum atamak, HDP ve CHP’nin vekilliklerini düşürmek, biat etmeyen odaların (TTB, TMMOB), baroların yasalarını değiştirmeye çalışmak... Kıdemi fona devretmek, sürekli sermaye lehine paketler açmak, her koşulda üretimi sürdürmek için işçileri aileleri ile birlikte “izole üretim kampları”na kapatmak, teknolojiyi işçilerin her adımını takip için kullanmak… Hükümet, işçi emekçi haklarından, demokratik hak ve özgürlüklerden geriye ne kaldıysa yok etmek için fırsat kolluyor.

BASKIYA RAĞMEN MÜCADELE YOLLARINDA OLMAK…
İktidarın başvurduğu her türlü baskıya karşın, ne işçiler ve emekçiler, ne emek ve meslek örgütleri ne de emekten, barıştan, özgürlüklerden yana partiler dayatılanları kabullenmiyor, çeşitli yollarla mücadeleyi sürdürüyorlar.

1 Mayıs, her koşulda mücadele araçlarının yaratılabileceğinin örnekleriyle şenlendi. Başta Emek Partisi ve sendikaların çağrısıyla öncesinden başlayarak 1 Mayıs günü dahil fabrika, işyeri, sokak ve balkonlarda işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler; birlik, dayanışma ve mücadelenin sürdüğünü gösterdiler. İşçi ve kamu emekçilerinin örgütlenme ve mücadele talepleri de giderek artıyor. İstanbul, İzmir, Kocaeli, Antep illeri başta olmak üzere korona koşullarında ölümüne çalıştırılan işçiler örgütlenme ve mücadele içinde olmaya devam ediyor. Sağlık emekçileri virüsle mücadele ederken talepleri için mücadeleden de vazgeçmiyorlar ve kazanıyorlar. İktidarın tüm provokatif söylemlerine ve yasaklarına rağmen HDP iki koldan yürüyüşünü tamamlayarak partisine yönelik baskılara karşı tutumunu gösterdi. Avukatlar, yağmurun altında gece boyu bekleseler de sokulmak istemedikleri Ankara’ya girdiler ve örgütlerine sahip çıktılar. İşçiler kıdem tazminatının gasbına izin vermeyeceklerini söylemek için işyerlerinde bir araya gelerek açıklamalar yaptılar. Sınav gerilimi, geleceksizlik dayatmaları, işsizlik ve eğitimsizlik sarmalına karşı yaratıcı yöntemlerle seslerini duyurmaya çalışan gençler Cumhurbaşkanı Erdoğan şahsında tüm iktidara “Oy moy yok” dedi.

Kadınlar, evde, sokakta, işyerinde şiddete, tacize karşı hep tetikteler. Davalar, duruşmalar, katillerin, tacizcilerin tutuklanması, ağır cezalar almaları kadınların ısrarlı takibi ile mümkün oluyor. İktidarın eşitsizliği yeniden yeniden üreten söylemlerine, uygulamalarına, yasa hazırlıklarına karşı hiçbir zaman sessiz kalmayan kadınlar zaman zaman geri püskürtmeyi de başarıyor.


HER NERDEYSEK ORADA BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRMEK!
Henüz bu mücadele deneyimleri ve bir yol açmak için yapılan hamleler sermayenin fırsatçılığından, iktidarın politikalarından etkilenen geniş kesimleri kapsayan, derdi büyük olanların büyük birliklerini, yan yana durma, örgütlenme, birlikte güçlü bir mücadele aksı kurma potansiyellerini harekete geçirme konusunda istenen düzeyi henüz yakalayamadı.
Çünkü her birimizin, “Artık yeter” diyen geniş kesimlerin, insanca bir hayat, güvenli bir gelecek isteyen milyonların “milyonlar” olduğu gerçeğini göstermeye, milyonlar olmayı başarmaya ihtiyacımız var. Bunun için sorumluluğumuz, bunun için görevlerimiz var.
Fabrikada, işyerinde, mahallede, derneklerde, sendikalarda, platformlarda, adı konmamış bir araya gelişlerde zaman zaman yükselen zaman zaman geriye düşen bu mücadeleyi sürekli kılarak sonuca ulaştırmak için bulunduğumuz her alanda güç birlikleri oluşturmak önemli.
Fabrikadaysak, aynı bantta, aynı bölümde kadın ve erkek işçi arkadaşlarımızla birliğimizi sağlamalıyız. Çalışma koşullarımızdan, ücretlerimize, işçi sağlığı ve güvenliğinden sendikal örgütlenmeye, kadınlara karşı ayrımcı tutum ve davranışlardan virüse karşı alınacak önlemlere kadar, işçileri ilgilendiren ne varsa bu birliklerin gündemi olmalı. Birlikte tartışılmalı, çözümler üretilmeli, çözüm önerilerinin gerçekleşmesi için mücadelenin yolları burada örgütlenmeli. Patronların işçileri kimliği, memleketi, cinsiyeti üzerinden bölerek yönetme taktikleri böyle boşa çıkarılabilir. Kadınlar bu birliktelik içinde aktif yer alarak cinsiyet ayrımcılığı uygulamalarını bertaraf edebilir, sınıf kardeşleri olan erkek işçilerin kadın-erkek eşitliğine bakışını, tutumunu değiştirebilirler.
Fabrika için söylenenler diğer işyerleri için de geçerli. Kamu kurumlarında (hastane, adliye, büro işkolunun olduğu işyerleri, okullar…) çalışan emekçiler açısından bu birliği sağlamanın yolu aynı bölümde, katta, birimde ve binada çalışanların işçi-memur olmasına bakmadan yan yana gelmelerinden geçiyor. Kamu kurumlarında farklı işçi ve memur sendikalarına üye olan-olmayan her kesimi sorunları ve talepleri üzerinden bir araya getirmenin yollarını yaratmak önemli. Kadın kamu emekçisi ve işçilerin sayıca daha fazla olduğu kamu kurumlarda, kadınların aktif ve çalışma koşullarına dair taleplerinin fazla olması da kaçınılmaz.
Mahallede, sitede kadınların dayanışmasını ve birlikteliğini sağlamanın çeşitli yöntemleri dergimizin sayfalarına defalarca yansıdı. WhatsApp gruplarından, dernek kurmaya kadar birçok yöntemi kullanıyor kadınlar. Şiddet gören kadına koşmak, şiddet görmesini engellemek için komşuların çeşitli yollara başvurması, korona günlerinde işsiz/aşsız kalanlarla dayanışma, taciz ve şiddet mağduru kadınları karakolda, adliyede, duruşmada yalnız bırakmama, gündeme gelen kadın karşıtı yasalarla ilgili söyleşiler, bilgilenme toplantıları, sitelerde paneller, söyleşiler vb. Kadınlar ne kadar örgütlü davranırlarsa bu organizasyonları da o kadar iyi yapıyorlar.
İktidarın dayattığı her türlü zor, şiddet, baskı, haksızlık, eşitsizliği derinleştirme hamleleri, çalışma yaşamımızı ve hayatımızı çekilmez kılan ne varsa fabrikada, işyerinde, mahallede birliğimizin gücüne çarptığında kazanan işçiler ve emekçiler, kazanan kadınlar olacaktır.
İlgili haberler
Pandemide bir sığınmaevi deneyimi: Bebeğe mama, ih...

1 kutu bebek mamasını bulup buluşturamayan, bunu büyük bir sorun haline dönüştüren, bir kadını “koru...

METAL İŞÇİSİ KADINLAR: Kıdem tazminatı bizim gelec...

Pandemi döneminde salgını önlemek yerine yine kıdem tazminatını fona devretme planları yapan iktidar...

Gölgelerden çıkalım, dünyayı biz kuralım

Pandemide tüm dünyada artan şiddet, sendikaların gündemine olması gereken biçimde girmedi. Kimi örne...