Yeni yılın ilk Ekmek ve Gül sayısından merhaba…
2020 büyük zorluklarla hatırlanacak. Her yandan etrafımızın baskılarla kuşatıldığı, en temel haklarımıza dönük saldırıların arttığı, pandemiyi fırsat bilenlerin emeğimizi katbekat sömürdüğü, her gün bir can pazarının yaşandığı bir yıl geçirdik. Canımızla sınandık. Haklarımızla sınandık. Yaşama, hayatta kalma gayreti her şeyin önüne geçti. Halkın ihtiyaçlarının ve sosyal korumanın sağlandığı 21 gün tam kapanmayı sermayenin ihtiyaçlarını gözeterek “tercih etmeyenler”, yıl boyunca koronadan 21 bini aşkın insanın ölmesini tercih etmiş oldu. İş yerlerinde alınmayan önlemler yüzünden hayatını kaybeden işçi sayısı ise 2 bini geçti. Bu senenin kadın cinayetleri bilançosu ise İçişleri Bakanlığına göre 234, anıt sayaçta ise bu rakam 383. Yılın son gününe yaklaşırken bir tek günde dört kadın vahşice katledildi! 302 sağlık çalışanı ise koronadan yaşamını yitirdi, her gün bir yenisi ekleniyor bu sayıların yanına. Bu seneyi tüm bunların yanında yoksulluk ve işsizlik nedeniyle süren intiharlar da izledi. Adeta savaş rakamları gibi…
Hayatlarımızı birer rakama indirgeyenler her birimizin hayalleri, sevdikleri, yapmak istedikleri, hakları, ihtiyaçları olan birer insan olduğumuz gerçeğini yok sayıyorlar. 2021, insan olduğumuzu, insanca yaşama hakkımız olduğunu, haklarımızın gereğinin yerine getirilmesi gerektiğini daha çok konuşacağımız, bunun için daha çok mücadele edeceğimiz bir yıl olacak.
Emareler açık…
Dergimizin bu sayısında pek çok farklı ilden, çok sayıda iş kolundan, iş yeri ve fabrikadan kadın işçiler “birlik” tartışması yapıyor. Şirketlerin silinen borçları, affedilen vergileri, zenginlerin aldığı arabalar, villalar, yaptıkları yatırımlar, milyonlarla ifade edilirken, işçi emekçilerin ücretlerinin kuruşlarla hesaplandığı bugünlerde “üç kuruşluk değer görmemenin” ne demek olduğunu, ama daha önemlisi bunun neden böyle olduğunu tartışıyorlar. Korona sürecinde işçiler arasındaki bağları koparmak için özel yöntemler uygulayan patronlar karşısında “aramızdaki bağı yeniden ve daha güçlü nasıl kuracağız?” diye soran işçilerin fabrika ve işyerlerinden izlenimleri, aktarımları gösteriyor: Artık sorunları konuşmak yetmez, çözüm için ne yapmak gerekir, asıl mesele buna yanıt vermekte.
Dergimizin ana gündemlerinden biri de, yılın son günlerinde sosyal medyada yapılan ifşalarla tekrar gündemin ilk sırasına yerleşen şiddet. Şiddetin iş yerlerinde yaşanan boyutlarını ortaya seren izlenimler ve mektupların yanı sıra, iş yerlerinde tacizi önlemek için “araçlarımızın” neler olduğunu tartışan yazılarımız da dergimizin sayfalarında yer alıyor. Özellikle işçi kadınların iş yerinde yaşadıkları tacizi ortaya koymasının önündeki engeller bizzat kadınların anlatımlarıyla dile gelirken, bu engelleri aşmak için yine dergimizin en temek gündemi olan “birlik”, çeşitli örneklerle somutlanıyor.
Dergimizde belediyelerde süren TİS görüşmelerinin kadın çalışanlar için önemi de Kadıköy, Bakırköy ve Avcılar Belediyesinde çalışan kadınlar tarafından anlatılıyor. TİS görüşmelerinin sürekli ertelenmesinin artık sabırları nasıl taşırdığı hissediliyor her bir cümlede.
Kitap sayfamızda bilindik tarih anlatılarının dışına çıkıp susturulan kadınların gözünden ve dilinden geçmişi yeniden yazan Kızların Suskunluğu kitabını karıştırıyoruz.
15 Ocak’ta Rosa Luxemburg’un ölüm yıl dönümü. Rosa’nın mücadele azminden ve kavgacılığından feyz almaya çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçtiğimiz için sizinle onun direnç dolu yaşam hikayesini paylaşıyoruz tarih sayfamızda.
Sağlık sayfamızda, son dönemde işçi kadınlarla yaptığımız buluşmalarda çokça dile getirilen “vajina fıtığını”nı masaya yatırdık. Özellikle ağır yük kaldırmak zorunda kalan işçi kadınlara sağlık dileriz…
Bitmeyen okul derdine “okul”un kökenlerine bakarak tatlı bir perspektif sunuyor Filiz Gür, hemen yamacında ise anneliğin nasıl bir vicdan azabına döndüğünü anlatıyor kadınlar.
Erbane tınılarıyla kapatıyoruz dergiyi bu ay, içimizde fıkırdayan yaşam arzusuna katık olsun diye…
“Değişmeli…” İşte bu sözün “büyüklüğü” işçi kadınların anlatımlarından taşıyor sayfalarımızda, tek başına değişmeli diyen değil, değiştirmenin yolunu da arayan kadınların kalemi oynuyor her bir sayfada. Değiştirme arayışı en güzel başlangıç. Seneye de çok yakıştı.
Sevgili şair Sennur Sezer’in de kalabalığın gücüne dizdiği övgüler gibi, değişimin kapısında buluştuğumuz bir ay olsun…
“Ağlamayı güzel günlerin şafağına bırak, yediverenlerin tomurcuklarına… günü değil daha / Yürü, izi kalsın caddelerde adımlarının. Burası değişmenin kapısıdır ve elbet değiştirmenin.”
Görsel: E. Ava-Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Sömürü neydi?
Patronların bir sınıf olduğu kolay anlaşılıyor. Oysa işçilerin de bir sınıf olduğunu anlatmaya gelin...
Esenyurt’tan işçi kadınlar: Bu yoksulluktan Cengi...
Bir tarafta ağır çalışma koşullarından, zorunlu mesailerden hali kalmayan, borç batağına saplanmış i...
Patronun serveti büyüyor, işçilerin ise borçları…
Pandemi boyunca üretime devam eden, devletten teşvik üstüne teşvik alan ve kârlarına kâr katarak büy...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.