Merhabalar, ben 57 yaşında, çalışma hayatına çok geç başlamış bir kadınım. Aşçılık yapıyorum. Her mesleğin zorluğu olduğu gibi aşçılık mesleğinin de türlü zorlukları var. Sabahın dördünde yollara düşerek mesaiye başlıyoruz örneğin. Kendi ağırlığımızdan da fazla kazanları indirip kaldırmak zorundayız. Yapamıyorsak kapıya konuluruz. Kilolarca soğan, patates, domates elimizden geçer. Ellerimiz sürekli suda. Kimimiz bel fıtığı hastası, kimimiz varis ya da ellerimizde alerjik reaksiyonlar vs. var. 3 yıl önce fıtık ameliyatı oldum ama çalışmak zorundayım. Bazen ayaklarıma kara sular iniyor “Beş dakika otursam” diyorum ama fırsat bulamıyorum. Bizim en kötü yanımız işten eve geldiğimizde de yemek yapıyor olmak. Bu şartlarda hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz.
ADALETSİZLİĞE İTİRAZ EDİNCE ‘İŞTE KAPI ORADA’!
Yıllardır çalıştığım bir köy derneğinde trafik kazası geçirdiğim için işten çıkartıldım ve anında sigortam iptal edildi. Trafik kazasında ayağım kırılmıştı. O zamana kadar yüzüme gülen patronlar o günden sonra bana sanki düşman oldular, yüzüme bile bakmadılar. 3 ay ayağım alçıda kaldı. Tamamen yürümem 9 ayı buldu. Yani bir yıllık bir sürede toparlanabildim. Eşim emekli, bir çocuğum üniversitede okuyor. Kredi borcumuz var. Emekli maaşı, ne kredi borcuna ne çocuğun masraflarına ne de faturalara yetiyor. Ben de iyileşir iyileşmez hemen iş aramaya başladım.Yenisahra’da faaliyet yürüten bir catering firmasında iş buldum. Düğün organizasyonlarına, evlere, işyerlerine yemek yapan bir firma. Sabah 6’da işbaşı yapıyordum. Güne ilk iş 300-400 kişilik salatayla başlıyordum. Sonra bir çuval soğan, patates devam ediyordu. 680 kişilik yemeğin tüm hazırlıklarını ben ve bir arkadaşım yapıyorduk. Kimi zaman 3 bin adet köfte, kimi zaman iki bin sütlaç… Kazan kazan yemek. Haftanın her günü işlemler farklı olsa da iş yükü hep aynı şekilde devam ediyordu. Pazar günleri izinliydik, cumartesi günleri de yarım gündü sözde; ama biz cumartesi günü beşten önce çıkamıyorduk. Baş aşçımızın yapacağı çoğu şeyi de bize yüklemişlerdi. Kendi işimiz yetmiyormuş gibi onun da işlerini yapıyorduk. O da gelip ocağın altını yakıp gidiyordu. Şikâyetlerimizi baş aşçıya söyleyince patronla bir oluyordu. Oysa hepimiz çalışan değil miydik? Neden bu tavır? Bu adaletsiz işleyişe itiraz ettiğimizde de “Ağır geliyorsa çıkın” cevabıyla karşılaşıyorduk.
PATRONLAR BİZİ MALLARI GİBİ GÖRÜYOR
Firmanın yemeklerini bir gün olsun aksatmadık, günü gününe yetiştiriyorduk. Müşteriler çok memnundu, yaptığım yemeklere çok güzel geri dönüşler alıyordum ama iş maaşa gelince sürekli geç ödeniyordu. Ücretimizi iki hafta, üç hafta geç aldığımız oluyordu. Hakkımızı istediğimizde “Biz de ödeme alamadık” diyordu patron ama gözlerimizin önünde bizimle dalga geçer gibi yeni aldığı arabasıyla caka satıyordu. Böyle moralsiz ve zorunlulukla çalışırken başımıza korona virüsü çıktı. Gıda mühendisi yanımıza gelip “Belki işten çıkartmalar olur” dedi, meğer bizi alıştırıyormuş. Biz hiç oralı olmamış, işimize bakmıştık. Sonrasında patron “İşler kötü giderse ücretsiz izin veririm, hepiniz evinize gidersiniz” diye tehdit ediyordu. En son günümde yemekleri bitirip çıkmaya hazırlanırken patron beni yanına çağırdı ve işlerin kötüye gitmeye başladığını ve beni çıkartacağını söyledi. “Neden” dedim, bir açıklama yapmadı. Salgını bahane etti. Üstüne üstük “Yarın da gel de şu yemekler yetişsin” dedi. Niye? Niye yetiştireyim o yemekleri, alnımda işçi değil keriz mi yazıyor? Beş aydır çalışıyordum. 6. aya girmeme az kalmıştı. Böyle olunca ne tazminat ne başka bir şey, hiçbir şey alamıyorum. Benimle birlikte bir iki arkadaşım daha çıkartıldı. İhbar tazminatı hakkım varmış. Şimdi onun için uğraşacağım. Patronuma da söyledim “İhbar tazminatımı istiyorum” diye. Çok öfkelendi. “Bu nereden çıktı?” dedi. Ben de “Hakkımmış ve alacağım” dedim. Bağırmaya başladı ve “Başımın, gözümün sadakası olsun” dedi. Sadaka mı? Sadaka değil hakkım! Nasıl görüyorlar bizi işte buna dikkat edin. Düşünüyorum da böyle olmamalıydı. Ben ne istedilerse yaptım. Demek ki her dediklerini yapmamak gerekirmiş. İşinden fazlasını yapmamak gerekirmiş. Biz işçiler düşünüyoruz onları ama onlar bizi düşünmüyor. Bizi malları gibi görüyorlar. İşleri bitince ilk vazgeçecekleri şey oluyoruz. Ne yapmak gerek diye düşünüyorum. Benim tek başına yapabileceğim hiçbir şey yok. Anca bütün işçiler kendi işyerlerinde yan yana dururlarsa bu patronlar korkarlar da kendilerine çekidüzen verirler. Bu zor zamanlarda yaptıkları fırsatçılık değil de ne! Her şeyimizle oynuyorlar, ekmeğimizle sağlığımızla her şeyimizle…İlgili haberler
Korona günlerinde balkon sohbetleri
Balkona çıkıp hava almak, aynı zamanda bir sosyalleşme, dert paylaşım alanı da olmuş durumda. Ee buy...
‘Patronların kâr hırsından bizi kim koruyacak?’
Temizlikçi, çaycı, yemekhane işçisi, okulda hizmetli, ev işçisi kadınlar… Çalışabilenlerin iş yükü k...
BİR MOTİFİN HİKAYESİ: Hanım Dilendi Bey Beğendi
Kadınların en büyük meşgalesi haline gelmiş örgü bir ifade şeklidir de çoğu zaman. Ev içi hayatın ya...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.