O kapılar açıldı, bir daha kapanmayacak
Mahkûm edildiğimiz hayatın üstüne kapanan kapılara karşı, bizim de kapılarımız var. O kapılar, yaşamak istediğimiz hayata açılmanın kapıları... Birbirimize ulaşmanın kapıları...

Kapılar, iki hayatın ihtimalini anlatır. Mahkûm edildiğimiz hayatlar, yaşamayı hak ettiğimiz hayatlar... Kapanan kapılar, açılan kapılar... 

Dışarıya kapanan kapılar ardında git gel aynı işler, dön dolaş aynı hisler, doldur boşalt aynı dertler vardır. “Yok, böyle olmaz” dememeye ayarlı kadınlığı bozma ihtimaline karşı bir önlem olarak kapalı kapılar ardını alışkanlıklarla uyuşturma vardır. Kapılar, dışarının tekinsiz, dışarıdakinin yabancı, dışarıda olanın korkutucu olduğu ha bire öğretiledururken, bunu kanıksayışın üstüne kapanır. Her bir kanıksayış, her bir korku küçük bir ölümdür. İnsan kanıksadıkça ölen bir parçasını kandığı noktada bırakır. Çünkü dışarısı ne kadar tekinsiz olursa, içerisi de bir o kadar tekinsizdir. Dışarısı ne kadar korkutucu ise, o korkunun gölgesi içeride o kadar büyür, karabasana döner. 

Ama dışa doğru açılan, dışarıya doğru akan bir hayatın mümkününü de gösterir kapılar. Hani şairin dediği, “çıkıp gitmek olmalı” kapılar...

Mahkûm edildiğimiz hayatın üstüne kapanan kapılara karşı, bizim de kapılarımız var. O kapılar, yaşamak istediğimiz hayata açılmanın kapıları... Birbirimize ulaşmanın kapıları... Bir aralık açıp, dünyaya “Ben de varım” demenin kapıları...

Zaten hep dışarı taşmanın bir yolunu bulmaz mıyız? En sıkı kapalı kapıların önünde silkelenen bir halı, en sıkı kapalı pencerelerin önünde kırmızı kırmızı açan bir sardunya, olmadı reyhan vardır... Kapı aralığı güven endeksine göre genişler ya da daralır. Geniş ya da dar, bir hasbıhala muhakkak açılır. Muhabbet sararsa kapı açısı genişler, içeri buyur’lar gelir. Ama daha güzeli vardır, “Sen dışarı gel”lere icabet edilir...

Kapıyı kapatmaktan ziyade, açmanın ve dışarı çıkmanın mümkününü zorlamak...

İşte yaptığımız bu. Her yazımızla, her mektubumuzla, her çabamızla yaptığımız bu...

Çünkü biliriz ki kapalı kapılar, ardında kalanları boğar. Kapalı kapılar ardında kalması istenenler aslında hep gizlenenler, yok sayılanlardır.

Şiddet mesela. Mesela istismar...

Hiç gündemimizden düşmüyor. Türkiye, çocuk istismarı vakalarıyla sarsılıyor. Her gün çocukların, aslında tüm toplumun geleceğinin karartıldığı olaylarla karşılaşıyoruz. Öfkemiz birikiyor. Biriken öfkemiz iktidarın kendi planlarına payanda yapılmaya çalışılıyor. “Cezaları ağırlaştıracağız, hadım getireceğiz” diye diye gerçek çözümlerin üstü kapatılıyor.

Kadınlar ise şiddet, taciz, istismar kapalı kapılar ardında kalmasın, gerçek çözümlerin üstüne kapılar kapanmasın diye ev ev, sokak sokak çalışıyorlar.

İşte Ekmek ve Gül’ün bu sayısı kapıyı açmanın ve gerçek çözümler talep etmek için dışarı çıkmanın mümkününü zorlayan kadınların sözlerini, taleplerini, biriktirdiklerini aktarıyor size. Memleketin dört bir yanında süren “Çocuk İstismarını Aklatmayacağız, Etkili Önlemler Talep Ediyoruz” kampanyasından notlar, tartışmalar, çözüm önerileri, tarihsel deneyimler ve gelecek tahayyüllerini içeren bu sayımız kadınlar ve çocuklar için başka bir hayatın mümkün olduğunu gösteren ve bunun için mücadele eden kadınların elinden çıktı.

Kapıların, içeriyi ve dışarıyı birbirinden ayıran sınırlara, iç güvenlik için gerekli kılınan bekçilere dönüştürülmesindense; içi dışı değiştirmeye imkân olan günlere açıldığı tarihler vardır. 8 Martlar, 1 Mayıslar... Kendimize sınırlar koymaya değil, imkânlar yaratmaya doğru devşirilen umuttur bu günlerde aralanan kapılar. Böylesi zamanlarda bir kez birlikte olmaya, birlikte bir şeyler yapmaya, sokağa çıkmaya açılan kapılar, bir daha kapanmazsa işte o zaman değişir tarih, değişir hayat, değişir dünya...

Ekmek ve Gül’ün nisan sayısı 8 Mart’tan 1 Mayıs’a kapılar açan, aralarında kurdukları, hayatla kurdukları köprüden geçen kadınların, heybelerinde neler taşıdıklarını anlatıyor.

Bu 8 Martta reklamların süslü laflarının ardına gizlenmiş dertlerimiz, reklamlar bitince bitmedi. Hatta büyüyerek devam ediyor. Bize çizilen “iyilik, güzellik” tablosunun ardındaki gerçekleri Ekmek ve Gül’ün nisan sayısında kadınların dilinden okuyacaksınız.

Bu gerçeklerin kimisi can yakıyor, kimisi insanın boğazını düğümlüyor. Ama unutmuyoruz, “Yazdıklarımızda gerçek adına söylediklerimiz ne olursa olsun, bir kıyıcığında umudu saklı tutuyoruz.”

Evet, çok işimiz var... Çocuk istismarını önlemek, bir tek çocuğun bile hayatına kast edilmesine izin vermemek için kapılar çalıp kapılar açmaya devam edeceğiz. 8 Mart’ta biriktirdiklerimizi 1 Mayıs’a taşıyacağız. Hayatın sahnesinde başrol oynayacağız. O rolü de kimseye kaptırmayacağız!

Biz, tam 10 yıldır Ekmek ve Gül’de anahtarlar biriktiriyoruz, üzerimize kapalı kapıları açmak için. Hâlâ üzerimize örtülen kapıları açmaya zorlamaktayız, kapalı bir tek kapı bile kalmasın inadındayız, bu mümkünün umuduyla çalışıyoruz, birikiyoruz, biriktiriyoruz.

Ekmek ve Gül 10 yıllık birikimiyle kadınların “mümkün”ünün adıdır.

Bu mümkünü sağlayan tüm kadınları kutluyoruz! İyi ki varsınız...

İlgili haberler
Sovyetler’de her çocuk eşit, her çocuk değerli!

Çocukların tüm ihtiyaçlarının karşılandığı, her türden istismarın önlenmesi için devletin seferber o...

5 MADDEDE SAYIYORUZ: Çocuk istismarında gerçek önl...

Çocuklara cinsel istismar gündem olduğunda hissettiğimiz duyguların başında öfke ve çaresizlik geliy...

Devlete güven yok, önleme talebi çok!

Çocuk İstismarını Aklatmayacağız Kampanyasından notlar: Kadınlar adalete güvenmiyor, idam ve hadım i...