Makine ile dertleşmeyelim, birlikte değiştirelim
Gülay ve Fatma tekstil işçisi iki kadın. Sendikalı olmakla olmamak arasındaki farkın ne olduğunu anlattıkları bu sohbet, kadın işçilerin bir şeyleri değiştirme ihtiyacını da ortaya koyuyor.

İstanbul İkitelli’de yaşayan, yıllarını tekstil işçiliğiyle geçirmiş iki kadın Gülay ve Fatma. Çalışma yaşamında farklı deneyimler edinmiş olsalar da yaşamları pek çok noktada örtüşüyor…

Gülay sendikalı işyerinde çalışmanın deneyimine sahip, Fatma ise çocukluğu dahil, 29 yılını tekstil atölyelerinde güvencesiz, kötü koşullarda çalışmış, kendi deyimiyle ‘makinanın parçası’ haline gelmiş bir kadın işçi.

İkisi de hayatlarından çalınan yılları, çalışma koşullarını anlatırken ortak deneyimlerini ise şöyle dile getiriyorlar: “İşçi birlikte hareket eder, işyeri sendikalı olursa her şey daha kolay olur.”

SENDİKALI OLANIN HAKKI

Gülay uzun yıllar farklı işyerlerinde çalışmış. 11 yıl boyunca çalıştığı en son fabrikada ise sendika varmış. Gülay, “Kumaş fabrikasıydı. İkramiyemiz vardı üç ayda bir. 40 kilo erzağımız vardı, bize yetiyordu, hatta akrabalarımızla paylaşıyorduk. 8 saat çalışıyorduk. Fazla mesainin 90 saati geçmesi yasaktı. Bunları sendikalı olmamıza borçluyduk. Birlikte hareket ediyorduk. Sıkıntılı bir durum olduğunda hemen iş yavaşlatırdık, işveren istediğimizi yapmak zorunda kalırdı.” diyor. “Bunlar tabii ki kendiliğinden olan şeyler değildi, bizden önceki işçi arkadaşlarımızın emeklerinin ürünü. Sendikanın olmadığı işyerlerinde de işçiler birlikte hareket etse patron istediklerini vermek zorunda kalır. İşçiler birlikte hareket ettikten sonra her şeyi değiştirebilirler. Bugün haklarımızın kırpılıp güdükleştirilmesinde biz işçilerin payı var. Yan yana gelip birlikte hareket etmediğimiz için bu hale gelindi. Hep böyle kalacak gibi düşündük rahat davrandık. Bir işyerinde hak gaspı olduğunda sesimizi çıkarmadık. Bizim başımıza gelmez dedik” diye anlatıyor sonrasını.

Doğum ve emeklilik nedeniyle o fabrikadan ayrılmış. Şimdi geçim dertleri zorlamaya başlayınca, mahalledeki bir tekstil atölyesinde yeniden çalışmaya başladı Gülay: “Ben rahat çalışarak emekliliğimi kazanmışım aslında. Akşama kadar pertim çıkıyor şimdi. Çalışma saatleri çok uzun, sürekli bir iş yetiştirme telaşı... Daha çok çalışıyoruz ama yetmiyor aldığımız ücret ihtiyaçlarımıza. Dua ediyoruz sonraki aya çıkmak için. Emekliyim, eşim çalışıyor, kira ödemiyorum, ama hâlâ çalışıyorum. Buna rağmen yetmiyor. Son 1 yılda yaşadığımız yoksulluğu hiç yaşamamıştık.”

‘ÇOCUĞUMA BİLE ZAMAN AYIRAMIYORUM’

29 yıldır işçi olan Fatma da tekstil işçiliğinin yoruculuğundan, bu kadar zor şartlarda çalışıp yine de geçinememekten dem vuruyor; “11 saat çalışıyorsun. Hiçbir sosyal hayatın yok. Bir de geçim derdinden dolayı mesai ekleniyor. Çalışma saati 16 saate çıkıyor. Kadınsın, evinde de işler seni bekliyor. Çocuğun, evin ihtiyaçları yemek, bulaşık, ütü… Kendine ayırabileceğimiz bir zaman yok. Sonra arkadaşların, ailen şikayetçi oluyor. Bazen çocuğuna bile yetemiyorsun. 2 buçuk yaşındaki çocuğumu pedagoga götürdüm, pedagog ‘Çocuğunuza az zaman ayırdığınız için bu kadar hırçın’ dedi. Ya ona zaman ayıracağım ya da onu aç bırakacağım. Aldığım para ile geçinemiyorum. İnsanların en fazla 8 saat çalışması gerekiyor ki hayattan tat alabilsin. En azından cumartesi pazar çalışma olmasaydı. Cumartesi evin işlerine, pazar da kendimize, çocuklarımıza, ailemize zaman ayırırdık. Bugün aldığımız para ile 8 saat de çalışsak geçinemiyoruz. Asgari ücret 5 bin 500 lira oldu, ama aynı zamanda yumurtanın kolisi 65 lira oldu. Biz hiç kendimizi zam almış gibi hissetmiyoruz. Faturalar aldı başını gitti.”

‘BU ÜCRETE BU İŞİ DİKMİYORUZ DEMELİYİZ’
İnsani koşullarda çalışmak isteyen ve ihtiyaçlarının tamamını karşılayacak bir ücret isteyen Fatma “Bunun olabilmesi için fason atölyelerinde önce bizim işleri diktiğimiz firmalara karşı birlik olmamız gerekiyor. Ancak o zaman insan gibi yaşamanın olanakları mümkün. Bizim gibi atölyelerde çalışanların ‘Biz bu fiyata bu işe gitmiyoruz’ demesi gerekiyor.” diyor.
Sendikalı bir işyerinde çalışmamış ama sendikanın ne olduğunu biliyor Fatma, bildiği kadarını da anlatıyor şu sözlerle: “Tanıdıklarım vardı sendikalı çalışan. İstemediklerinde mesaiye kalmıyor, ücretlerine istedikleri zammı alamadıklarında iş durduruyorlardı. Bizim kadar uzun saatler çalışmıyorlar. Sigortaları aldıkları maaş üzerinden yatıyor. Maaşlarının dışında yan hakları vardı. Benim eltim sendikalı bir iş yerinde çalışıyor. Maaşı çok yüksek değil ama gıda yardımı yapıyorlar. Bizim aldığımız para faturalara kiraya ve markete pazara gidiyor. Onlar en azından markete para vermiyorlar. Sendikalı işyerinde çalışmak isterdim. En azından azıcık nefes almamıza yardımcı olurdu. Atölyelerde bu çok mümkün değil. Türkiye’nin her yerinde dağınık şekilde çok sayıda atölye var. Kadın-erkek, dil, din, ırk ayırmadan birbirini dışlamadan yan yana gelsek bütün zorluklara rağmen değiştirebiliriz. Geçim derdine düştük, artık birbirimize çay içmeye gidemiyoruz. Bildiğim tek şey bu makinelerin birer parçası olduğumuz. Artık makine ile dertleşir hale geldik.”

Fotoğraf: DHA