
*Dikkat, spoiler içerir
Cristian Mungiu’nun “4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün” filmi, 1987 Romanya’sında iki genç kadını, Gabita ve Otilla’yı merkezine alarak kürtaj yasağının kadınların yaşamındaki etkisini anlatıyor. Film, üniversite yurdunda oda arkadaşı olan Gabita ve Otilla’nın bir seyahat hazırlığı yapma halleriyle açılıyor. Filmin genel havasının gri, klostrofobik ve despotik olduğunu söyleyebiliriz. Tercih edilen üniversite yurdu da tam olarak bu havayı temsil ediyor. Gabita hamile kalmış ve kürtaj yaptırmak istiyor. Bir arkadaşlarının tavsiyesiyle buldukları doktorla gizlice buluşmaya çalışıyorlar. Otel kiralayıp doktorla oraya giderek kürtaj olmayı hedefliyor.
Film boyunca Gabita’nın hareketsizliği ile Otilia’nın aktif çabaları arasındaki gerilim, kadınların çoğu zaman bireysel mücadelelerle ayakta kalmaya çalışmak zorunda bırakıldığını da gösteriyor bizlere. Çevrelerinden aldıkları borçlarla bir şekilde parayı tamamlayan genç kadınlar otel odası tutarken bile birçok zorlukla karşılaşıyorlar. Odayı neden tuttuklarından, ne yapacaklarına kadar bilgiyi vermek durumundalar. Otel odasında doktorla buluştuktan sonra da esas olaylar başlıyor. Filmde temel hakların, siyasi rejimlerin sınırları içinde ölçülüp biçildiği bir atmosfere tanıklık ederken filmi güncel tartışmalar ışığında değerlendirmek, kadınların yaşamını çevreleyen baskıyı daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
Çavşeşescu Romanya’sı: “Nüfusumuz artsın”
Film, Romanya’da 1966 yılında çıkarılan ve kürtajı yasaklayan yasanın etkilerini anlatıyor. Romanya Devlet Konseyi Başkanı Nicolae Çavşeşescu’nun nüfus artışını hedefleyen politikaları, devletin kadın bedenini nasıl işlevselleştirdiğinin kürtaj yasağıyla uygulanışını esas alıyor. Yasak, çocuk sahibi olmayan çiftlerin çeşitli yöntemlerle cezalandırıldığı, yasal kürtaja ulaşımınsa imkansız hale geldiği bir rejimde gerçekleşiyor. Bu dönemde yasa dışı kürtaja başvurmak zorunda kalan yarım milyondan fazla kadın hayatını kaybetmiş. Bu da yasakların sadece yüzeysel bir düzenleme olmadığını, toplumsal bir felaket yarattığını da ortaya koyuyor.
Filmin karanlık koridorlarda ve klostrofobik mekanlarda hissettirdiği baskı, çatışma ve çaresizlik, bu politikaların görsel bir ifadesi olarak çıkıyor karşımıza. Gabita ve Otilia’nın yaşadıkları tedirginlikler, bunlarla mücadele etmeye çalışmaları aslında Romanya’nın kürtaja yaklaşımının sadece çocuk doğurma zorunluluğuyla sınırlı olmadığını gösteriyor.
Günümüzde kürtaj tartışmaları
Günümüze dönersek, dünya genelinde de kürtaja erişim konusunda tartışmalar giderek hararetleniyor. ABD’de Yüksek Mahkeme’nin Roe v. Wade kararını geri çekmesi, birçok eyalette kürtaja erişim imkanlarının ortadan kalkmasına neden oldu. Latin Amerika’nın birçok ülkesinde kürtaja hâlâ sınırlı şartlar altında izin verilirken bu yasakların arkasında muhafazakar rejimlerin etkisi bulunuyor. Polonya’da kürtaja erişim hakkının daha da kısıtlanması, bu rejimlerin kadınları üzerindeki tahakkümünü ortaya seriyor.
AKP’nin uzun süredir sürdürdüğü “aile” odaklı politikaları -özellikle aile yılı ilan edilen 2025 itibariyle- kadın bedenini ve emeğini daha da derin bir şekilde sermaye programına entegre etme çabalarına işaret ediyor. Kürtaja “cinayet” denmesi, doğum kontrol yöntemlerinin şüpheli hale getirilmesi, kadın sağlığına ilişkin muhafazakar yaklaşımların örgütlenmesi gibi adımlar bunun göstergesi.
Bu duygular bize yabancı değil
Cristian Mungiu’nun kamerası, bireysel çaresizliği toplumsal bir çatışma eksenine oturtma niyetinde. Bununla birlikte kürtaja erişimdeki engellerin sadece bir sağlık meselesinin yanında şiddet, sömürü ve tahakkümün de bir parçası olduğunu da film çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Kadınların otel odasında buluştuklarında doktor “10 yıl hapis cezası var sonunda, bu işi bu paraya yapar mıyım sanıyorsunuz?” diyerek kadınlara oldukça sert ve aşağılayıcı davrandığı bir sahne izliyoruz. Karşısında evlilik dışı hamile kalan bir öğrenci, parasız ve çaresiz bir kadın var. Filmin en gergin anları buradan sonra başlıyor.
Doktor ve kadınlar arasındaki ilişki de aslında devletin kadınlar üzerinde kurduğu baskı politikalarının yansıması gibi görülebilir. Yasağın ardından legal olmayan biçimde kürtaja ulaşmaya çalışan kadınlar benzer baskıları ve aşağılanmaları bu sefer “merdiven altı” kürtaj yapan doktorlardan görüyorlar. Kadınların yaşadığı o çaresizliği izleyenler de yaşıyor. Filmdeki kürtaj yasağı ve kadınların yaşadıkları duygular bugün bizlere yabancı gelmiyor. Filmin çarpıcılığı bu gerçeklikle bütünleştiğinde tedirgin edici bir hal alıyor. Benzer politikaların bugün doğrudan uygulanmasa da onun adımlarının iktidar tarafından atılıyor olması kurguda gerçekleşenlerin gerçek hayatta yaşanabilme ihtimalini yüzümüze çarpıyor.
Filmde doktorun uyguladığı tedavi (!) sonucu kürtajın başarıya ulaşamama ihtimali olduğu söyleniyor. Bunun yanı sıra kadının fazlaca kanaması olabilir, ateşi çıkabilir, mikrop kapabilir... Birçok komplikasyonun gerçekleşme olasılığının olduğunu söylüyor doktor. “Sakın ambulans çağırmayın, o zaman hapse gireriz hepimiz” diyerek ayrılıyor. Kürtaj yasağının kadınların sağlığı üzerindeki tehdidi ortaya koyan bir sahne bu. Düşen fetüsten kurtulma görevi de yine kadınlara düşüyor.
“Sonuçlarıyla kadınlar yüzleşiyor”
Ardından erkek arkadaşının evine yemeğe gitmek durumunda kalan Otilla arkadaşını otel odasında bırakıyor. Bu yemekte erkek arkadaşıyla yaptıkları konuşma oldukça çarpıcı. Otilla’nın erkek arkadaşı kürtaj karşıtı ancak birlikte olduklarında Otilla’nın uyarılarına rağmen korunmuyor. Otilla soruyor: “Kürtaja karşısın, hamile kalsam ne yapacaktın?” diye. Erkek arkadaşı böyle şeylerin konuşulamayacağını söyleyerek: “Bilmiyorum evlenirdik” diyor. Otilla “Ben evde sadece sana yemek yapmak istemiyorum. Neden ben uyardığımda dinlemedin, ısrar ettin?” deyip koşarak arkadaşının yanına gidiyor. Hayatının neredeyse hiçbir anında söz sahibi olamayan kadınların cinsel birlikteliklerinde de benzer durumları yaşadığını gösteriyor bize yönetmen. Bu durumların sonuçlarıyla da korkunç bir biçimde kadınlar yüzleşiyor.
“4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün” filmi, sadece Romanya’nın karanlık bir dönemini değil, aynı zamanda bugün güncelliğini koruyan bir meseleyi önümüze getiriyor. AKP’nin kadın politikalarıyla beraber sermaye programı ve muhafazakarlaşma ekseninde değerlendirildiğinde, filmde gösterilen baskının, sadece bir dönemin özelliği olmadığı açık hale geliyor. Kadın yaşamını ve sağlığını merkeze alan bir yaklaşımla bu tartışmaları ele almak, kürtaja erişim hakkını toplumsal bir özgürlük meselesi olarak yeniden düşünmeyi gerekli kılıyor.
Görsel: Film afişi
İlgili haberler
'Aile yılı'nın ardından 'Aile on yılı': Erdoğan 'k...
Erdoğan, Uluslararası Aile Forumu'ndaki konuşmasında 'fıtrat', 'aile kutsaldır', 'en korunaklı liman...
Muayenehanede kürtaja ceza, hukuka aykırı bulundu
İTO, Ümraniye'de kadın hastalıkları ve doğum uzmanına muayenehanesinde kürtaj yaptığı gerekçesiyle v...
ABD seçimleri yaklaşırken gündem kürtaj
ABD'de başkanlık seçimleri yaklaşıyor. Yeri ve zamanından bağımsız her seçimin konusu kadın bedeni v...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.