İktidarın ‘keyfine göre’ eğitim
Yasa ve yönetmeliklerin uygulanmayışı hayatın her yerinde olduğu gibi eğitim ve çocuk bakım hizmetleri alanında da karşımıza çıkıyor.

“Yasa var fakat uygulanmıyor”, bu tespitleri son yıllarda daha sık duyar olduk. Yasa ve yönetmeliklerin uygulanmayışı hayatın her yerinde olduğu gibi eğitim ve çocuk bakım hizmetleri alanında da karşımıza çıkıyor.

YASASI VAR KENDİ YOK: KREŞ

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 191. maddesinde “Devlet memurları için lüzum ve ihtiyaç görülen yerlerde çocuk bakımevi ve sosyal tesisler kurulabilir” denilmesine rağmen bu uygulanmazken, maliyet politikasıyla kreşler, sosyal tesis kapsamına alınıp ödenek ayrılması yasaklanmıştır. İş yerlerinde kreş talebi, çalışanlar tarafından sendikalar aracılığıyla farklı dönemlerde dilekçe verilerek, çeşitli eylemlilikler ile talep edilmiş ama uygulanmamıştır. Uygulayan kurumlarda ise çalışanlar ücretsiz olarak faydalanamamıştır! Her toplu iş sözleşmesi (TİS) döneminde ise çalışanların iş yerinde ücretsiz kreş talebi yeniden gündem edilmiştir. 2013 yılında Eğitim Sen’in başlatmış olduğu “çalışanların çocukları için kreş” talepli dilekçe verme eylemine, okulumuzda, sendikalı, sendikasız bütün kadın çalışanların katılması dikkat çekiciydi.

Kadınların iş yerinde kreş talebini sahiplenmesinde evde çoğunlukla kadınların çocuk, yaşlı ve hasta bakımını üstlenmek zorunda olmalarının payı büyüktü. İkili eğitim yapılan okullarda sabah derslere erken başlayan öğretmenler özel kreşlere çocuklarını erkenden bırakma olanağı bulmadığı durumda kendisiyle birlikte okula getirmek zorunda kalarak, çocuğuyla birlikte derse girerek ya da öğretmenler odasında servis saatine kadar yalnız bırakarak, çocuğunu servise verebilmek için yol yöntem arayarak ya da okul idaresi ile arasını iyi tutarak (bunu da birçok olumsuzluğa göz yumarak) ders programını çocuğun kreş saatlerine göre ayarlayabilmek için çaba içine girmekteydi. Farklı zamanlarda kreş talebi dile getirilmesine rağmen yasada olan uygulanmıyordu!

ÖZEL SINIFLARA GÖZ YUMULUYOR
Pedagojik olmadığı ve yasada yer almadığı halde kamu okullarında özel sınıf uygulamasına ise il, ilçe yöneticileri göz yumuyor, hatta teşvik ediyordu. Okullarda oluşturulan özel sınıflar, bazen itibarlı esnaf, öğretmen, MEB çalışanları ya da yöneticileri, paralı velilerin çocukları, bazen de okulun başarılı çocukları birkaç sınıfta toplayarak, yapılmaktaydı. Bu durum ise diğer “başarısız”, okula parasal destek veremeyen, “sorunlu”, yabancı uyruklu çocukların ayrı sınıflarda toplanması ile sonuçlanıyordu.
Okullarda öğrencilerin sınıflara dağılımı eşit ve dengeli bir şekilde bilerek yapılmıyordu. Özel sınıflara özel uygulamalar yapılırken diğer sınıflarda bir yığın davranış, disiplin problemleri yıl boyunca artarak devam ediyordu. Okulların duvarları, özel okullar ve dershanelerde olduğu gibi reklamlar ile süslenerek, başarı görünür kılınarak hem paralı hem de başarılı çocuklar bu okullara çekilmek isteniyordu. Devlet okulları kendi içinde rekabete girerek birbirlerinden öğrenci kapmaya çalışıyordu. Aynı zamanda çocuklarını özel okullara gönderen velilere de vaatlerde bulunarak daha az para ile özel sınıflara öğrenci çekebilmek için okul idarecileri yol ve yöntem arıyor, okula kaynak yaratmaya çalışıyorlardı. Seviye sınıfları oluşturulamayacağı, öğrenciler sınıfsal konumlarına göre ayrıştırılmayacağı, bunun pedagojik olmadığı yasada belirtilmesine rağmen son yıllarda “nitelikli okullara öğrenci yerleştirdik” diyebilmek adına “Her öğrenci değerli ve ayrıcalıklı” ilkesi, bir elin parmağını geçmeyecek sayıda öğrenci için, özel sınıfların dışında kalan yüzlerce öğrencinin mağduriyetleri pahasına yapılıyordu. Öğrenciler arasında ayrıştırma yapılamayacağı, her öğrencinin yeteneğine göre yönlendirilmesinin yapılması gerektiği yasa ve yönetmelikte yer alıyor fakat uygulamada karşılığı yok.
Okulun gözde sınıflarının dışındaki sınıflarda ise özel öğrenme güçlüğü olan ya da başkaca öğrenme sorunu olan öğrencilerin toplanması bu öğrencilerin kaynaşmasını engellediği gibi diğer öğrencilerin beceri, davranış, yeteneklerini ve akademik olarak da geliştirecek olanakları sınırladı.

Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel

DEVLET OKULLARI KADERİNE TERK EDİLDİ

Devlet okullarında “velileri müşteri gibi görme, müşteri memnuniyeti” ve özel sınıfların oluşturulmasına yol açan süreç, okullara ihtiyacı kadar ödenek verilmemesiyle başladı. Milli Eğitim Bakanları, ekran karşısında “Devlet okullarında para, bağış toplamak, aidat almak, kaynak kitap aldırmak yasak” derken her okul yöneticisine ise “Okulun ihtiyaçlarını karşılamanın bir yolunu bul” diyerek her okulu kendi kaderine terk etti.

Yoksul semtlerdeki okullarda ise bunun sonucunda temizlik ve hijyen sorunu devasa boyutlara ulaştı. Okullar, kendi bütçesini oluşturmak ve giderlerini karşılayabilmek için velileri müşteri olarak görerek aidat, bağış, özel sınıfa kaydettirmek isteyenden yüklü para talep etme vb. yöntemleri yasal olmadığı halde uygulamaya başladı. Bakanlık tarafından bilinen hatta teşvik edilen bu durumun mağduriyetini ise yine yoksul aile çocukları çekmeye başladı. Devlet okulları, bilhassa ortaokullar, hızla çocukları yeteneklerine göre yönlendiren, davranış geliştiren, hayata hazırlayan kurumlar olmaktan çıkarak, sınava hazırlayan, özel bir dershaneye, öğretmenler ise teknik elemana dönüştü. Yasal olmayan uygulamalar, cezalandırmak şöyle dursun açıktan teşvik edildi.

SOSYAL HUKUK DEVLETİ İLKESİNDEN ADIM ADIM GERİYE GİDİŞ
Bahsettiklerimiz sadece okul idarelerinin inisiyatifinde değil, il ve ilçe milli eğitim müdürlerinin bilgisinde sürdürülmektedir. Eğitim sisteminde yaşanan bütün bu süreç, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasasında yer alan, “sosyal bir hukuk devleti olması” ilkesi adım adım okullarda yok sayılarak, yasal olmayan işlem ve uygulamalar cezai yaptırım olmadığı için pratik uygulama haline dönüşerek gerçekleştiriliyor.
KARMA EĞİTİME SALDIRI BİR BÜTÜNÜN PARÇASI
Cumhur İttifakı ortaklarından HÜDA PAR Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “Karma eğitimde öğrenciler birbirini taciz edebilir, değer kaybı var, yeni bir anayasal düzenlemeye ihtiyaç var” diyor. Halbuki kamuoyunun da bildiği ve günlerce konuşulan çocukların istismarı, Ensar Vakfında, çeşitli Kur’an kurslarında, tarikatlarda, vakıfların yurtlarında gündem oldu ve olayın üstü hemen kapatılmaya, örtülmeye çalışıldı. İstismar suçlusu ve görevde ağır ihmali bulunan Asım Sultanoğlu’nun hangi gerekçe ile Urfa İl Milli Eğitim Müdürlüğüne ataması yapıldı? 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunmaktan hapse giren Uşşaki şeyhi, yeni infaz yasasından yararlanarak tahliye olacak! Bütün bunlar ortadayken, daha ne istiyorlar?
ÇOCUKLAR CEMAAT YURTLARINDA

AKP iktidarı, “değerlerimizi geliştireceğiz, toplum böyle istiyor” diye onlarca yoksul, korumasız çocuk cemaat yurtlarına küçük yaşlarda yerleştirdi. Erkek çocuklar, karma olmayan yurtlarda sorumluluğu olanlar tarafından istismara uğradı, bu çocukları korunamadı, sahip çıkılamadı, sorumluları cezalandırmadı. Şimdi de değer kaybından, karma okullarda çocukların tacize uğrayacağından dem vurarak anayasal değişikliğin gerekli olduğunu söyleyenler yeniden bu iktidar tarafından yaratılan değer kaybına bakmalılar? Sorumlusu karma eğitim mi? Yoksa bu iktidarın değerlerde aşındırma yapmak için attığı adımlar, düzenlemeler ve değişiklikler mi?

AKP, iktidar olduğundan beri, yapılan uygulamaları görünce değerlerden anladıkları buymuş diyerek endişelenmeye başladık. Tecavüzcüyü aklamak için kız çocuklarını tecavüzcüsü ile evlendirmek üzere yasal düzenlemeler yapmak isteyen bir iktidar ortağının, hafızalarda hâlâ domuz bağı ile onlarca aydınlatılamayan faili meçhul cinayetlerle anılan birinin anladığı değer ile bizim anladığımız değer ile tabii ki aynı olamaz. 4+4+4 düzenlemesi ile özellikle yoksul semtlerde yaşayan çocuklar ve kız çocukları mağdur edildi. Vakıf ve cemaatlerin cirit attığı alanlara dönüştürüldü ve eğitim kurumları bunlara teslim edilmeye çalışıldı. Karma eğitim masaya yatırıldı, müfredata yönelik yapılan defalarca müdahaleler ile eğitim kurumları işlevini yitirmeye başladı. Anayasa’daki laiklik ilkesi yok sayılarak, tartışmaya açıldı. Pedagojik hiçbir eğitimi olmayan cemaat, vakıf vb. dini kurumların görevlileri okullarda görevlendirildi, çocuklarımız bunlara emanet edildi.

Sorgulayıcı, deney ve gözleme dayalı, düşünmeye dayalı eğitim yerini sınav odaklı eğitime bıraktı, bu uygulamalar ilköğretime kadar indi. Okullardaki rehberlik saatleri kaldırılarak girişimcilik ön plana çıkarıldı. Rehber öğretmenlere yeni görev tanımları getirilerek nöbet tutan mesleki yönlendirme yapan konuma getirildi.

Okullar, siyaseten atanmış liyakatsiz idarecilere teslim edildi. Öğretmen alımlarında torpil, adam kayırma ve şaibeli sınavlar gündem oldu. Bir çocuk bile emanet edilmemesi gerekenlere okullar emanet edildi.

Açlık ve yoksulluk sınırında yaşam süren ailelerin çocukları okula aç geliyorlar. Eğer bir düzenleme yapılacak ise bu alanda yapılmalı. Çocuklar en azından okullarda bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek yiyebilmeliler. Yoksulluğun, gelir seviyesinin enflasyon karşısında her geçen gün eridiği, her gün yeni bir zam furyası ile uyandığımız bu dönemde “değerlerimiz elden gidiyor” gündemi manidardır.

Manşet Fotoğrafı: DHA

İlgili haberler
Sömürü düzenine karşı çözümün anahtarı!

Yoksulluğu yaratan üretim ilişkilerini hedef almayan, bu üretim ilişkilerinin sürmesinin garantörü o...

Ücretsiz, nitelikli eğitim hakkından vazgeçmiyoruz

Bütçe laik, bilimsel, nitelikli ve parasız eğitime ayrılsın demek önümüzdeki dönem bütçe görüşmeleri...

Sadece kendi kardeşim için değil, tüm kız kardeşle...

Sadece kendi kardeşim için değil, adını bilmediğim ama duygularıyla konuştuğum ve anlaştığım tüm kız...