Bu nasıl memlekettir?
Emani’nin adını duymaları bile yetti dövünerek, ellerini sinelerine vurarak konuşmalarına... “Adaletsizlik.” En çok dile gelen kelime bu.

Dergimizin haziran sayısında bir mektubunu yayınlamıştık Meryem’in, Suriyelilere yönelik nefret söylemlerini hatırlatıp “O sözlerin gerçeğini bir de bizden dinleyin” diye seslenmiş, içimize işleyen olaylar anlatmıştı.
9 aylık hamile Emani’nin 11 aylık bebeğiyle birlikte öldürülmesi nefret söylemlerinin vardığı noktayı ortaya sermişti. Olayın ardından bir araya geldiğimiz Meryem ve Suriyeli arkadaşlarının yaşadıkları zorluklarla baş etme çabalarına öfke ve küskünlük eklemişlerdi.
Meryem, Emani’nin ölümünden sonra Türkiyeli komşularıyla tartışmış. Hem o tartışmayı hem de hislerini şöyle anlatıyor: “Adalet için insanlar sokağa döküldüler. Türkiye’nin adaleti bu mu? Kocasının günahını karısına ve çocuklarına mı ödetiyorlar? Suriyeliler bunu Türkiyeli birine yapsaydı ne ederdiniz onlara? Suriyelileri bütün yakmaz mısınız? dedim onlara. ‘He’ dediler, yakarız. ‘Niye usisiz (susuyorsunuz), ne için usisiniz? Nerede vicdanınız? Vicdanınız hiç sızlamıyor mu?’ dedim. Komşum ‘Suriyelilerin çoğu da ediyorlar da ama açıklamıyorlar’ dedi. Dedim ki kendine, bir şey yapmıyorlar onun için açıklamıyorlar. Bir şey yapsalar hemen açıklarsınız kendilerini. Çocuklarımız sabahtan akşama kadar çalışıyorlar onların emeğini bile vermiyorsunuz. Boyun eğiyoruz yine de kurtulmuyoruz. Her şeye boyun eğiyorlar çocuklar. Her şeye köle olmuşlar. İşte, sokakta... Küfürleri basıyorlar parklarda. Cor (kötü) laf atıyorlar. Biz savaştan kaçıp geliyoruz, burada savaş mı edeceğiz? Benim elimde olsa bilin mi Türkiye’deki bütün erkekleri yakarım! Ben öldürülen kadının eşinin yerinde olsam Türkiye’yi komple yakarım.”
Emani’nin katledilmesinden sonra zaten sokağa çıkmakta zorlanan Suriyeli kadınların daha da evlere hapsedildiğini anlıyoruz anlattıklarından. “Üst kattaki Suriyeli komşum dedi ki eşim bana yemin ettirdi. Dedi ki bir yere çıkma. Kapının önüne çıkıyorum elim yüreğimde korkudan. Kızımla konuştum sakın bir yere gitme diye. Bunu hayvan canavar bile yapamaz. Bu milletin vicdanı olsaydı bunu yapmazlardı. Bence Suriyelileri sevmedikleri için böyle yaptılar. Yok eşi ile kavga etmişler, yalan. Bir Suriyeli gelip Türkiyeli ile kavga edemez. Bizimkiler boyun eğerler. Her şeye eyvallah edecek. Yoksa iş bulamaz. Çoğunu Aymakoop’ta çalıştırmıyorlar. Ya da çalıştırırlar iki gün, emeğini yer, kovarlar. Ben çok üzülüyorum. Savaştan kaçmasaydık da bunları duymasaydık. Biri bana küfür etsin istemem. Çok zoruma gider. Ama gelsin dayak atsın zoruma gitmez. Laflar dayaktan daha kötü.”
Meryem’le sohbetimizin ardından işçi arkadaşının evine misafir olduk. Kaygıları misafirperverliklerinin önüne geçemiyordu ama yine de büyüktü; bize biraz kaygılı gözlerle baktılar bir süre, Arapça konuştular aralarında, ama Meryem’e duydukları güven ve hoş sohbeti bir süre sonra kaynaştırdı bizi. Emani’nin adını duymaları bile yetti dövünerek, ellerini sinelerine vurarak konuşmalarına... “Adaletsizlik.” En çok dile gelen kelime bu. Ve Türkiye’ye gelmek zorunda kalmalarına neden olan “kader”e isyan, dönebileceklerine umutsuzluk...
Söz evin en yaşlı kadınının: “Esat’tan özgürlük istiyorlar. Al sana özgürlük! Biz evimizde rahattık. Bizim orada su bile bedavaydı. Duvarlarımızı su ile yıkardık. Hortumu takıp her yeri yıkardık. Burada kıyamıyorsun suyu kullanmaya. Nanca su döksek buranın parası ile 10 lira gelmezdi. Bizde elektrik kesilmezdi, burada hemen kesiyorlar faturaları ödemediğinde. Bir kişi çalışıp bütün evin ihtiyaçlarını karşılardı. Buranın bir lirasına bir haftalık ekmeğimizi alırdık. Biz ülkemizin kıymetini bilmedik. Suriye’de erzaklarımızı çuvallarla alıyorduk. Burada kilolarla almaya gücümüz yetmiyor. Burada her şey pahalı. İnşallah savaş biter bizler de memleketimize döneriz. Ama inanmıyoruz savaş bitecek”
Evin en genç kadınının da duygusu aynı: “Türkiye’ye geldiğimizde pencereden bakıp bakıp ağlardım. Biz bir buçuk yılı savaşta geçirdik. Bizde cürüm hiç yoktu. Bizde insanoğlu insanoğluna değemezdi. Komşular birbirlerine sahip çıkarlardı. Burada her kötülük var. Akşam bir bakıyorsun içkiciler silah sıkıyor. Biri karısını vuruyor. Bu nasıl memlekettir..”
Bu nasıl memlekettir? Bu bizim de sorumuz değil mi?

İlgili haberler
Ah o zihnimizi kemiren ‘ama’lar...

Birkaç gün önce Suriyelilere yönelik ırkçı söylemlere katılanlar duydukları öfkeden pişman olmuşlar...

Emani bana bir şey öğretti

Emani’ye olanlar beni tetikledi. Irkçılıkla mücadele etmem gerektiğinin, kadın hakları ve çocuk hakl...

Onlar bizim yaşam ortaklarımız

Biz o savaşı 4 yıl önce yaşadık, bitirdik. Şimdi Türkiye’de yeni yaşam savaşları veriyoruz’ diyen mü...