Belediyelerde TİS süreci: Esas olan işçinin işyerindeki birliği
‘Nasıl bir sendika bizi gerçekten örgütlü kılar’ diye sormaktan vazgeçmemeliyiz. Birimlerden atölyelere gerçek bir örgütlülük sağlanmadığı, tüm karar süreçlerinde yer almadığımız sürece kazanamayız.

Belediyelerde toplu iş sözleşmeleri dönemindeyiz. TÜİK yüzde 79, ENAG yüzde 173, işveren örgütü İTO yüzde 99 enflasyon açıkladı. İşçiler ise “Cebimizdeki enflasyon yüzde 300” diyor. Türkiye’nin dört bir yanında ek zam, daha iyi koşullarda çalışmak ve insanca yaşamaya yetecek bir ücret için işçiler eylem ve direnişler örgütlüyor, örgütleniyor.

İşte bu koşullarda sendikaların, evine bırakın bir kilo kıymayı, ekmek götürmekte dahi zorlanan işçilerin talepleri etrafında birleşmesi, öfkesini örgütlü bir şekilde dile getirmesi için ön açıcı olması, yol göstermesi beklenir. Ancak bu beklenti, işçilerin kararlılığına rağmen bürokratlaşmış sendika yöneticilerinin işverenle uzlaşan tutumu nedeniyle hep bir hayal kırıklığına dönüşüyor.

CHP’Lİ BELEDİYELERDE DURUM

Hayal kırıklıklarının en barizi ise belediye iş kolunda yaşanıyor. Özellikle de CHP’li belediyelerde… Her gün yeniden pompalanan beklenti var ne de olsa…

CHP’li belediyelerde belediyeleri temsilen Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası (SODEMSEN) bir işveren sendikası olarak son iki dönemdir işçilerin karşısına çıkıyor. İddia o ki “Belediyelerdeki ücretlerden sosyal haklara, var olan farklılıkları CHP’nin belediyecilik anlayışı gereği eşitleyecekler”miş. Anlaşılan o ki CHP’li belediyelerin eşitlik anlayışı, zaten yoksul olan işçileri yoksullukta eşitlemek! O yüzden tüm belediyelerde enflasyonun kat kat altında zam oranları dayatılıyor işçilere. Ve bu dayatma sendikal bürokrasi eliyle iktidar karşıtlığı üzerinden aklanıyor!

KYK borçları, İstanbul Sözleşmesi, ek zam talepleri, hatta KPSS… Halka sürekli beklemeyi vaaz edenlerin, “İktidara gelince çözeceğiz” söyleminin ne anlama geldiğinin yerelde vuku bulmuş hali CHP’li belediyeler. İşte bu sınıfsal perspektifin sendikalardaki izdüşümü sendikal bürokrasinin tutumu.

Sınıftan, işçilerin talep ve beklentilerinden kopuk, sendika yönetimlerinin burjuva siyasi partiler arasındaki siyasal tercihlerine sıkıştırılmış, esas olarak işçileri değil, işvereni ve sermayeyi önceleyen sendikal anlayışlar yüzünden birçok işyerinde işçilerin mücadele kararlılığı dahi göz ardı edilerek, toplu iş sözleşmeleri kapalı kapılar ardında imzalandı.

Genel-İş 8 Nolu Şube’nin örgütlü olduğu Çiğli Belediyesi’nde, işçiler grevdeyken sendikacılar gece yarısı imzaladı sözleşmeyi. Bir önceki dönem Maltepe Belediyesi’nde benzer şeyler yaşandı. Son olarak Narlıdere Belediyesi’nde de Belediye-İş Sendikası ile SODEMSEN arasında olanlar da bundan farklı değil.

Narlıdere’de işçilerin tepkisine rağmen sendika grevi bayramdan sonraya erteledi, şube yönetimi her defasında işçilerin grevi kaldıramayacağını, işçilerin güç birliği yapacak dirençte olmadığını söyleyerek, işçi iradesini kırmaya çalıştı. Grev kararlılığını güçlendiren kadın işçiler, saatin geç olması bahane edilerek işçilerin beklediği alandan çıkarıldı. Yüzde 30 zam teklifi enflasyon karşısındaki kayıpları dahi karşılamazken ve işçilerin grev kararlılığına rağmen sendikacıların manipülasyonlarıyla sözleşme kabul edildi.

Şimdi süren toplu iş sözleşmeleri var, işçiler düşük zam dayatmasına karşı eylemde. Bugün ve bundan sonrası için bu olumsuz deneyimlerden bir sonuç çıkarmamız gerek.

Talep edilen ücret zamları için “grev” demekten çekinmeyen işçilerdeki kararlılık neden sendika yöneticilerine geri adım attıramadı? İşçileri birleştiren şey sendikal örgütlülük doğru, ama bu örgütlülük iş hakların elde edilmesine gelince neden işe yaramıyor?

Bu sorulara verilebilecek en özet cevap sendikal çizgiyle ilgilidir. O yüzden “Nasıl bir sendika bizi gerçekten örgütlü kılar” diye sormaktan vazgeçmemeliyiz. Sendika dışımızda bir yapı değil, tıpkı burjuva parlamenter sistemde olduğu gibi 3 yıldan 3 yıla gidip oy verip, irademizi olduğu gibi teslim edeceğimiz bir sendikal anlayış burjuva sendikal anlayıştır. Birimlerden atölyelere gerçek bir örgütlülük sağlanmadığı sürece, işçiler tüm karar alma süreçlerinde yer almadığı sürece bu soruları her dönem farklı vesilelerle sormaya devam ederiz.

SADECE ‘ÜCRETLER İYİLEŞTİRİLSİN’ DEMEK YETMEZ!

Narlıdere Belediyesi deneyiminin de gösterdiği gibi, eğer işçiler kendi sınıf çıkarları etrafında komiteler kurarak gerçek bir örgütlülüğü sağlayabilseydi, kendilerini güçsüz gösteren söylemlere karşı birlikleriyle cevap verebilir, işçilerin çıkarınaymış gibi propaganda edilen kayıpları yüzlerine vurabilirdi. Sendikalardaki erkek egemen anlayışın bir tezahürü olarak, sanki kadınların güvenliğini düşünüyormuş gibi yapıp kadınları grev alanından uzaklaştırmak isteyen, grev kararlılığını kırmaya çalışan sendikacılara karşı, yalnızca ücretlerin iyileştirilmesi talebiyle sınırlı bir sendikal mücadele yürütülemez. Bununla sınırlı bir sendikal anlayış, işyerine dayalı örgütlü yapının olmamasıyla birleşince zaten ekonomik kazanımlar bile sağlamıyor, sosyal haklardan çalışma koşullarının iyileştirilmesine, iş güvenliği tedbirlerinden eşitlik talebine hiçbir sorun çözülmüyor.

KAZANANLAR NASIL KAZANDI?

İşçilerin işyeri komiteleri aracılıyla inisiyatif aldığı işyerlerinde, aynı dayatmalara karşı başka sonuçlar alındığı örnekler de mevcut. 2021’de Genel-İş İzmir 7 Nolu Şube Bornova Belediyesi’nde SODEMSEN’i devreden çıkarmayı başarmış, sadece ücretlerde değil sosyal haklar ve kadın hakları açısından da Türkiye’ye örnek bir sözleşme imzalamıştı. Petrol İş’te örgütlü TPI işçileri, işveren ve sendikanın tutumuna rağmen hem ek zam taleplerini kabul ettirdi hem de atılan işçi arkadaşlarını geri aldırdı. Bornova örneği sınıf sendikacılığındaki ısrar TPI örneği işçilerin kendi geleceklerini sendikal bürokrasinin eline bırakmayacak bir inisiyatif almasıyla gerçekleşti.


NARLIDERE BELEDİYESİNDE KADIN İŞÇİLER TİS’E ÖFKELİ
15 yıldır idare kadrosunda çalışan bir kadın işçi “Grev kararımızı, ‘Beceremezsiniz’ diyerek kıran ve ekonominin durum ortadayken, zammı kabul ettiren sendikacılara kızgınım. Evimize ekmek bile götüremeyeceğimiz bir sözleşme imzalandı” diyor.
Park ve bahçelerde çalışan bir kadın işçi de “Eşim özel sektörde asgari ücret alıyor. İkimizin maaşıyla çocuğumuza istediğimiz gibi bakamıyoruz, istediğimiz gibi yaşayamıyoruz. Sözleşme bizlerin, çocuklarımızın hayatı için çok önemli. Hakkımız olanı istedik. Ne sendika yönetimi ne de işveren halimizi görmedi” diye konuşuyor.
Sendikanın kadın işçileri evlerine göndermesini ve işçilerin iradesini tanımayarak sözleşmeye imza atmasını kendilerine yönelik saygısızlık olarak gördüğünü söyleyen bir kadın işçi, “Savaş Atalay’ı yeni seçtik. Adayken hakkımızı koruyacağını söylüyordu. Bizi çok yanılttı. Hak kaybı yaşadığımız sözleşmeyi ‘Türkiye’nin en iyi sözleşmesi’ diyerek duyurdu. Biz hesap bilmez değiliz. Sadece sözleşmeden sonra gelen zamlar bile yapılan zammın ne kadar eridiğini gösteriyor. Benim emekliliğim yaklaştı ama benden sonra çalışacak olan gençler adına çok üzüldüm” diyor.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül