Kamusal alanın eli güçlü tasarımcısı: Diyanet
Gazeteci- Yazar Burcu Karakaş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın pratikleri ve tek adam rejimi içerisinde tuttuğu yere dair sorularımızı yanıtladı.

DOSYA 2. gün

Son yıllarda Diyanet’in toplumsal, siyasal alandaki etkinliğinin artışına işaret eden pek çok tartışmalı örnek yaşandı. Bunda, AKP döneminde özellikle son 10 yıldır kurumun hayatın her alanına doğrudan müdahale eden faaliyetleri kadar, Diyanet İşleri görevlilerinin siyasal ve toplumsal alanda pek çok konuya dair tartışmalara bizzat dahil olması ve yorumlarda bulunması etkili.

Ayrıca Diyanet’in özellikle 2010 yılı sonrası daha da görünür bir biçimde kadınlara yönelik din hizmetlerine ve “aile değerlerini korumaya” yönelik faaliyetlere öncelik vermesi de kurumun cinsiyet politikalarına dair tartışmaları beraberinde getirdi. Kadınların var oluşuna, şiddet karşısındaki durumlarına, ailenin korunması vurgusu yapılırken kadınların “fıtratları gereği” nasıl davranması gerektiğine dair süregiden tartışmalar, Diyanet’in neredeyse her mahalleye yayılan Aile Büroları ve Alo Fetva hatlarıyla kadınlara direkt ulaşabilmeleri de Diyanet’in işlevlerini tartışmamızı gerektiriyor. Diyanet’in yaşamın her alanına sızması kadınları ve kız çocuklarını da doğrudan etkiliyor.

“Biz Her Şeyiz: Diyanet’in İşleri” kitabıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gündelik hayatta, toplumsal ve siyasal yaşamdaki rolüne ve planlarına dikkat çeken Gazeteci- Yazar Burcu Karakaş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın pratikleri ve tek adam rejimi içerisinde tuttuğu yere dair sorularımızı yanıtladı.

Fotoğraf: Burcu Karakaş'ın kişisel arşivi

ŞİDDET GÖREN KADINA CEVAP: “DUA EDERSEN İNŞALLAH GEÇER”

Diyanet’in zaman geçtikçe yetkilerinin ve etki araçlarının nasıl arttığına kitabınızda ortaya koyuyorsunuz. Peki, tek adam rejiminin inşası sürecindeki kadın politikaları ile birlikte değerlendirildiğinde Diyanet İşleri Başkanlığı bu süreçte nasıl bir işlevi üstleniyor?

Bildiğiniz üzere AKP aile odaklı politikalar hayata geçiriyor. Bu aile odaklı politikaların hayata geçirilmesinde Diyanet ise büyük bir rol üstlenmiş durumda.

İstanbul Sözleşmesi'nin feshine giden süreçte sözleşmenin feshi “ailenin dağıldığı” iddiasıyla gerçekleştirilmişti. Kadınlar Türkiye’de güçlendikçe boşanma davası açan kadınların sayısı artıyor. Öldürülen kadınlara da baktığımız zaman çoğunluğunun boşanan ya da boşanmak isteyen kadınlar olduğunu görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi de kadınları güçlendiren metinlerden biriydi, zaten tam olarak kadınların güçlenmesinin önüne set çekilmek için sözleşmenin feshedildiğini söyleyebiliriz.  Diyanet’in bunlarla ne alakası var?

Diyanet’in aileye yönelik çok sayıda faaliyeti var. Mesela, evlenmek üzere olan çiftlere eğitimler veriyorlar, gençleri evliliğe teşvik için seminerler düzenliyorlar, aile okulları, evlilik seminerleri, çok sayıda eğitim ve panel düzenliyorlar.

Tüm sağ iktidarlar gibi AKP iktidarı da aileyi toplumun en kutsal birimi olarak görüyor ve milli birlik ve beraberliğin devamlılığı için aile bütünlüğünün süreklilik kazanması gerektiğini söylüyor. Karşı karşıya kalınan tabloda boşanmalar artıyor, bunun önüne geçmek istiyor. Bunun önüne geçmek için de Diyanet’ten, diğer başka toplumsal konularda olduğu gibi bu konuya el atmasını istiyor. Diyanet de tam olarak iktidarın bu taleplerini karşılıyor.

Bu bahsettiklerimizin bir ayağı da aile ve dini rehberlik büroları. Buralar Müftülüklere bağlı faaliyet gösteriyor. Yine aile karşımıza çıkıyor. Neden kuruldu bu bürolar? Aile içi sorunların, aile fertleri tarafından getirilerek bu bürolarda çözülmesi bekleniyor. Bir kadının şiddetle ilgili bir durumu varsa bu bürolara gidip yönlendirilmesi gerekiyor. Ben bir haber yapmıştım, kitapta da var o bölüm… Oradaki din görevlisi diyorki “Polise gidersen durum daha kötü olur”, böyle bir şey söyleyemez. Neye dayanarak böyle bir şey söylüyor? “Dua edersen inşallah geçer” diyor. Laik bir devlette böyle bir cevap kabul edilemez. Ali Erbaş’ın da son açıklaması gösteriyor ki laiklik ilkesini ortadan kaldırmaya yönelik bir arzu var.

‘KADINI BİREY OLARAK ELE ALAN BİR ZİHNİYET YOK’

Müftülükler, aile ve dini rehberlik büroları ile yaptığınız görüşmelere de kitabınızda yer verdiniz. Bu örneklerde şiddetle mücadeleye dair yeterli bir yönlendirme yokken, “aile birliğini koruma” kaygısıyla kadının yaşadığı şiddete tahammül etmesinin öğütlendiğini görüyoruz. Bir yanda böyle bir gerçeklik var bir yanda da Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Halime Martı meclis komisyonunda Diyanet'in kadına şiddetle mücadelede kamu personellerine verdiği ve kendi personellerinin bu konuda eğitimli olduğunu iddia ediyor… Aile ve dini rehberlik bürolarının kadınlara yaklaşımının aile ve boşanmalarını engelleme odaklı olduğunu söylediniz; başvuran kadınların yaşamlarına etkisi ne olabilir?

Tüm diyanet personelini tek bir torbaya koymak istemem, hiçbir kurum yapısı homojen değil. Kitabın ismi de oradan geliyor. Benim Diyanet personeline eğitim veren bir psikolog ile yaptığım bir görüşmede o psikoloğun söylediği bir cümleydi. Diyanet personelinin bir kısmının ona yüklenen görevlerden memnun olduğunu ifade ediyor ve “Biz polisiz, psikoloğuz, savcıyız, sosyoloğuz” diyor. Bir kısmı da bu misyondan rahatsız ve diyor ki: “Biz din görevlisiyiz, bizim görevimiz dini öğretmek, neden daha fazlasını yapalım?” Her diyanet personeli aynı diyemem. Ama Türkiye’deki her devlet kurumunda bir kadrolaşma var ve Diyanet de bu durumdan bağımsız değil. Her personel AKP zihniyetini belirlemiştir gibi bir şey söylemiyorum ancak geldiğimiz noktada Diyanet’in AKP tarafından araçsallaştırıldığını biliyoruz. Diyanet personeline eğitim veriliyor. Diyanet’in raporlarında da var. Ama yeterli mi bu eğitim? Arayıp konuştuğum Müftülüklerden gördüğümüz kadarıyla çok da yeterli değil. Kaldı ki o eğitim ne kadar içselleştiriliyor? Pursaklar Müftülüğüne gittiğim zaman, oradaki din görevlisine diyorum ki “Eşim eve geç saatte geldiğimde mırın kırın ediyor, ben de bundan hoşlanmıyorum.” Bunu nasıl ele alırsın? Bu patriyarkal düzenin bir sonucudur: erkeğin kadın üzerinde baskı kurması. Ancak görüştüğüm görevli şöyle ele alıyor: “Nereli eşiniz?” dedi. Ben de “Erzurumlu” dedim, “Benim de eşim Erzurumlu, bak İzmirli olsaydı böyle yapmazdı, ne yapacaksın onlar da öyle” diyor mesela. Evet insanların nerede büyüdüğü etkili olabilir ama konuyu ele alış biçimi açısından söylüyorum. İstediğiniz kadar eğitim verin, bu hakim ve savcılar için de geçerli. Eğitim verilmesi önemli ama genel olarak Diyanet’in hazırladığı broşür vs. kadını ikincil konumda ele alıyor. Sünni İslam perspektifinden ele alıyor. Kadına şiddet konusunda erkeklere “Yazıktır, kadın da insandır vurmayın” diyor mesela. Bu bile çok sorunlu bir söylem değil mi? Kadını birey olarak ele alan bir zihniyet yok ki ortada sen eğitim versen ne olur? gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Şunu da söylemek lazım, Türkiye gerçekliğine göz kapamak olmaz. Türkiye gibi bir ülkede Diyanet kadına şiddetle mücadelede önemli bir paydaştır. Ama paydaş olmalıdır. Her şeyi onun üzerine yüklemek değil bu. Sen aile ve dini rehberlik bürosu açacağına sığınma evlerinin sayısını artır madem önemsiyorsun. Kadın sığınmaevine gitmesin, dini büroya gitsin, orada sabır etmesi söylensin, evine geri dönsün isteniyor.

PROTOKOLLER YETKİLERİ ARTIRIYOR

Çeşitli Bakanlıklar ile Diyanet’in imzaladığı protokollerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Bunlar, farklı pratiklerde farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Diyanetin çeşitli Bakanlıklar ile imzaladığı protokoller ile kadınların ve kız çocukların yaşamı üzerindeki yetki alanı nasıl genişledi? Diyanet’in en göze çarpan ortaklıklarından biri ise MEB ile yaptıkları. MEB ile imzalanan protokoller eğitim sistemi içerisinde nasıl bir yer tutuyor? Pratikleri nasıl değişiyor?

Diyanet, neredeyse hemen her bakanlıkla protokol imzalayıp iş birliği yapıyor. Bunun başında gelen en önemli bakanlıklar Gençlik ve Spor Bakanlığı, Aile Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı. 2012 yılında din eğitiminde 12 yaş sınırı kalktıktan sonra 4-6 yaş içi okul öncesi din eğitimin yaygınlaştırılmaya başlandığına şahit oluyoruz. En son tartışmada bunun zorunlu hale getirilmesine dair Diyanet’in raporunda yer alan bir ifade vardı. Sonra gerçi Diyanet bunu yalanladı ama kendi yazdıkları raporda yazdıklarını yalanladılar.
Erbaş’ın açıklaması AKP iktidarının kamusal alanı din ile dizayn etmeye yönelik bir talebi olduğunu ortaya koydu: “Din Allah ile kul arasında niye olsun? Ticarette de olsun, evde de olsun, yargıda da olsun…” Bu çok açık bir şey. Ancak Erbaş bu açıklamayı sadece kendi inisiyatifiyle yapmamıştır.

MEB ile imzalanan çok sayıda protokol var. “Değerler Eğitimi” adı altında bir ders var. Ancak bunlar evrensel değerler değil. O kitaplar Diyanet tarafından hazırlanıyor. Akıllara ziyan şeyler var içinde. Değer dediği Sünni İslam’ın değeri. Okullarda Değerler Eğitimi adı altında verilen ders Sünni İslam öğretisinden başka bir şey değil.

Milli Eğitim Bakanlığı bir devlet kurumu, Diyanet de öyle. İkisi de vatandaşın vergisiyle ayakta duran iki kurum. MEB tarafından basılan bir fen kitabında örneğin yer çekimi kanunu, gezegenler bilimsel bir şekilde açıklanıyor. Diyanet tarafından basılan kitaplarda bu konu ele alınıyor ve bu kaderdir diyor. Bunu yer çekimi için ya da gezegenlerin oluşumu için söylüyor. Bu iki kitabı da okuyor çocuklar. Bu bir ikilik. Genelde hep skandal bir şey olunca konuşuyoruz ama Diyanet tarafından basılan çocuklara ve gençlere yönelik kitaplara baktığımız zaman, “bu ülkede bir de MEB vardı” diyorsun. Eğitimin bir kısmında din açısından ele almış. Bir ikilik var. Tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

Diyanetin cemaatler ile yaptığı iş birlikleri var. En son yurt meselesinde ortaya çıkan vakıf ve cemaatlere yönelik. Türkiye Diyanet Vakfına ait 54 tane yüksek öğrenim yurdu var. KYK yurtlarında psikolog yok ama manevi danışmanlık hizmeti veren bir din görevlisi var. Bunlar da eğitimin bir parçası. Psikoloğun olmadığı yurtta manevi danışmanlık hizmeti veren diyanet personelinin ne işi var?

Diyanetin bir süredir eğitim alanında etkin olduğunu görüyoruz. Eğitim deyince yurtlae da bunun bir parçası. Gençlik Bakanlığı tarafından düzenlenen kamplarda Diyanet stant açıyor, üniversitelerde gençlik kulüpleri açıyor, artık her üniversitede bir cami var. Uzun süredir gelen bir süreç. Raporlarından gördüğümüz kadarıyla önümüzdeki zamanlarda da faaliyetini artıracağı yönünde beyanları da var.

Dosyadaki tüm yazılara ulaşmak için TIKLAYINIZ

Fotoğraf: DHA

İlgili haberler
1924’ten günümüze bütçesi, mevzuatı, kurumları, pe...

Dünden bugüne Diyanet İşleri Başkanlığı'nın nasıl değişimlere uğradığına, yetkilerinin nasıl değişti...

Diyanet’in cesameti, kadınların hayatı, bizim seçe...

Sömürünün hükmü sürsün diye baskı arttıkça, yoksullar daha barınaksız, eğitimsiz, güvencesiz, gelece...

Diyanetin akşam pazarı reçetesi

Artık hiçbir emekçinin, hiçbir kadının hayatı Diyanette sembolleşen lüksü, Diyanette sembolleşen kan...