‘Güçlü iç cephe’ ne vadediyor?
Madem barıştan ya da barış olanağından söz ediyoruz; o halde devletin somut adımlar atması gerekiyor.

Bahçeli, Mecliste DEM Parti sıralarını ziyaret ettiğinden beri “barış olanaklarına” dair birçok açıklama yapıldı. Bir tarafta olası bir barışın umudu, bir tarafta daha önce barış olanağını dolaba kaldıranlara duyulan güvensizlik ekseninde süregeliyor tartışmalar.

Erdoğan’ın “iç cepheyi” güçlendirmekten söz etmesinin ardından Bahçeli, “terörist elebaşı” dediği Öcalan’ı Mecliste konuşmaya çağırıp kapatılmasını istediği partinin tutuklanmasını istediği vekilleriyle tokalaşmıştı. Orta Doğu’da büyüyen savaşı gerekçe göstererek iç cephenin güçlü olması gerektiği vurgularıyla ima edilen barışa dair konuşma görevini bu dönem Devlet Bahçeli üstlenmiş gibi duruyor.

Bu tartışmalar süregelirken Ankara’da TUSAŞ’a saldırı düzenlendi. Hem zamanlaması hem biçimi bakımından manidar olan bu saldırının ardından Türkiye, Rojava ve Irak’ı bombalamaya başladı. Birçok sivil bu saldırılarda yaşamını yitirdi.

Erdoğan, Meclisteki konuşmasında İsrail’in hedefleri arasında Türkiye’nin de olduğunu söyleyerek güçlü bir iç cephe çağrısında bulunmuştu. Başta Kürecik ve İncirlik olmak üzere ülkedeki Amerikan üsleri, İsrail’le asla kesilmeyen ticari-siyasi ilişkiler göz önüne alındığında böyle bir saldırının Erdoğan dışında kimsenin gündeminde olmadığı açık. O halde Erdoğan “tahkim ve takviye” edilmesi gereken bir iç cepheyi neden bu kadar vurguluyor? Tek adam iktidarının son seçimlerden itibaren iyice zayıflaması ve Orta Vdeli Programın (OVP) emekçinin olmayan lokmasına göz dikmesiyle burjuva muhalefeti dağıtmanın ya da kendisine yedeklemenin alışık olduğumuz bir yöntemi bu. “Dış mihraklar saldıracak” ve “Vatan tehlikede” argümanları ile hem Orta Doğu’daki saldırganlığını hem de iç siyasetteki baskıları normalleştirmenin zemini olarak ifade ediliyor güçlü bir iç cephe.

Bu güçlü cephenin bize neler vadettiğini yaşayarak biliyoruz. Güvenlik soruşturmaları, halkın boğazından tasarruf edilen bütçenin ayrıldığı savaşlar, en ufak itirazlara doğrudan kollukla verilen “vatan hainliği” cevabı... Ücretlerini ödeyemez hale geldiğimiz yurtlardan, tedarik edemediğimiz eğitim malzemelerinden, çoğu zaman açlık sınırında yahut altında çalışmak zorunda oluşumuzdan biliyoruz. Yarattıkları koşullar yüzünden bırakmak zorunda kaldığımız okullardan, intihara sürükledikleri arkadaşlarımızdan biliyoruz. Kayıp kadınlardan, kadın cinayetlerinden, faillerin cezasız bırakılmasından biliyoruz. Yeni bir durum değil; sermayenin ve onun temsilcilerinin dış güçleri; halkın öfkesini bastırmak, muhalefeti susturmak, antidemokratik herhangi bir girişimi meşrulaştırmak gerektiğinde ortaya çıktıklarını biliyoruz.

Bu güçlü iç cephe için barışa uzatılıyormuş gibi görünen el, halkı ve muhalefeti ikna edebilmenin bir yöntemi. Umut hakkından, silahların susmasından, kardeşlikten edilen sözün gerçekliğinin ne olduğunu önümüzdeki süreçte daha yakından göreceğiz. Ancak bunlar şimdilik verilmiş büyük vaatlerden ibaret.

KADINLAR HEDEFTE!

Kayyumlarla Kürt kentlerini yönetmek “normalleşmiş”, Kürt siyasetçiler cezaevlerinde. Değil kamu kuruluşlarında anadilin kullanılması, Kürtçenin kendisini kullanmak terörize ediliyor. Bunlarla eş zamanlı şekilde her bir yanı güvenlik kameraları ile çevrili Kürt kentlerinde kadınlar sistematik kolluk taciz ve şiddetine maruz kalıyor, kaybettiriliyor, öldürülüyor.

Şimdi ise kendi politikası için kullanılmadıkça tek bir Kürtçe sözcüğe tahammül edemeyenler, kadın cinayetlerinin fırladığı bugünlerde cezasızlığa karşı çıkan sesler arasından “Jin, jiyan, azadî”yi hedefe koyuyor. Bu tutumun sonuçlarını “‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı atılacak, kadın eylemlerine gitmeyin” diyen milliyetçi grupların açıklamalarından, ODTÜ kadın duvarında Kürtçe, Arapça ve Farsça “Kadın, yaşam, özgürlük” yazılamalarının karalanmasında gördük.

İşçi, emekçi, öğrenci kadınların yaşam hakkını güvence altına almayan sistemin ve onun iktidarının protesto edilmesinin dahi tek dilli olmasının dayatılmasını dayatan bu tutum, ülkede yükselen ırkçılığın mimarı olmakla birlikte tüm uluslardan kadınların en temel hakkı olan yaşam hakkını da hiçe sayan bir nitelik taşıyor. Bu tutumun etkisi olarak kadınların eşit, özgür bir hayat mücadelesini büyütmek için yan yana geldiği alanlarda Kürtçe sloganların atılması ve dövizlerin bulunmasının yarattığı kriz, kadınların birlikte bir kurtuluş mücadelesi vermesini araya görünmez duvarlar çekerek engelliyor.

Kürt kentlerinde ise devletin kadınlara yazdığı kader, tecavüze uğradıktan sonra intihara sürüklenen İpek Er’i günlerce alıkoyup işkence eden Uzman Çavuş Musa Orhan’a kamuoyundan tepki yükselmeden önce verilen takipsizlikten çok da uzaklaşmadı. Bu kader Taybet Ana’nın bir hafta sokakta bekleyen cenazesinin yasına dahi henüz izin vermiş değil. Koyun otlatmak için çıktığı evinin 200 metre ilerisinde havan topuyla öldürülen 9 yaşındaki Ceylan Önkol, 4 yıldır bulunamayan Gülistan Doku yazılan kaderin yüzlerce kurbanından yalnızca birkaçı. Bahçeli’nin sözünü etmediği silahların işlediği cinayetler...

Madem barıştan ya da barış olanağından söz ediyoruz; diyaloğun önünün açılması, eşit yurttaşlık için somut adımların atılması gerekiyor. Kürt sorunun çözümü için atılacak adımların somut bir zemine çekilip Kürt halkının gasbedilen haklarının teslimiyle sürecin söylev vermekten hukuki bir zemine çekilmesi gerekiyor.

Kürt halkının anayasal olarak varlığı kabul edilmesi, Kürtçenin kamu kuruluşlarında kullanımının önü açılması ve anadilinde eğitimin bir hak olarak tanınması gerekiyor. Cezaevlerinde tutulan tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması, atanan kayyumların geri çekilmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra Kürt kadınlarına yönelik suç işlemiş kolluk kuvvetlerinin yargılanması ve gerekli cezaları almasına, kadınların tüm ülkede korunmasına yönelik adımların atılması gerekiyor. Ancak eşit yurttaşlığın temelini oluşturacak bu adımlar atıldığında “barış” elinin bir anlamı olur. Rojin Kabaiş’in, Ceylan Önkol’un, barış annelerinin yaşayamadığı barışın inşası için herkes taşın altına elini koymalı.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Kürtçeye baskı kadınlara bağımlılık ve bunalım ola...

Kürt dilinin bugün karşı karşıya olduğu baskılar ve kadınların bundan nasıl etkilendiğine dair İHD H...

Öldürülen Fatma Altınmakas‘ın şikayeti, Kürtçe ter...

Muş‘ta tecavüze uğradıktan sonra öldürülen Fatma Altınmakas‘ın jandarma karakoluna şikayette bulunma...

Van YYÜ öğrencilerinden Rojin için eylem: ‘Korkma...

‘Rojîn’e ne olduğunun, arkadaşımızın nasıl kaybettirildiğinin hesabını sormaya devam edeceğiz. Sesim...