Salgın hastalıklarla mücadelenin tarihsel deneyimleri: HAYAL DEĞİL GERÇEK!
Ağır yoksulluk, savaş koşulları, kapitalist ülkelerin baskısının olduğu koşullarda dahi tarihe önemli bir deneyim bırakan Sovyet sisteminin salgınlarla ve hastalıklarla mücadelesinden örnekler…

Koronavirüs salgını ile bir kez daha gördük ki insan sağlığının da para kazanma aracı olarak görüldüğü kapitalizm, değil insanlığın sorunlarını çözmek, daima sorun üreten ve ürettiği sorundan bile kâr elde etmeyi hedefleyen bir sistem. Evet, virüs yerleşeceği vücudu sınıfına göre seçmez. Ama vücut direnci için gereken besinleri alabilmekten tedavi olanaklarına ve niteliğine kadar hepsi sınıfsal. Virüs karşısında herkesin eşit olduğunu söyleyenler, kapitalist sisteme ve sağlık politikalarına yönelecek öfkeyi geçiştirme telaşındalar.    

Oysa insan sağlığının en önemli değer olduğu, halk sağlığının korunması için yalnızca tıbbi tedavi süreçlerinin değil, ortaya çıkmadan hastalıkların önlenmesi için koruyucu sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırıldığı, insan sağlığının en temel unsurları olan güvenceli bir yaşam, sağlıklı çalışma koşulları, beslenmeden barınmaya, dinlenmeden sağlık güvencesine erişime kadar bütünlüklü politikaların hayata geçirildiği bir sistem var. Adı da sosyalizm!

Ağır yoksulluk, savaş koşulları, kapitalist ülkelerin baskısının olduğu koşullarda dahi bu sistemin hayata geçirilmesiyle tarihe önemli bir deneyim bırakan Sovyet sisteminin salgınlarla ve hastalıklarla mücadelesinden örnekler, bugün tartıştığımız ve talep ettiğimiz bir sürü şeyin aslında “gerçekleştirilebilir” olduğunu da ortaya seriyor. Kapitalist sistemin aksine, halk sağlığının işçilerin, emekçilerin, köylülerin, tüm halkın sağlığının nasıl ele alınacağının canlı örneğidir Sovyetler Birliği.

Gelin, bu tarihsel deneyime bir göz atalım:


KORUYUCU SAĞLIK ÖNLEMLERİ VE HALKIN DENETİME KATILMASI

Çarlık Rusya’sında çiçek, tifüs, tekrarlayan ateş, karahumma, dizanteri, kolera, veba yaygın hastalıklardı. 1910 yılında bir milyon kişi çiçek ve tifodan, 1914-1918 arası iki milyon kişi veremden ölmüştü. 1913 yılında beş milyon kişi bitlenmiş, 3.5 milyon kişi sıtmaya, bir milyon kişi de frengiye yakalanmıştı.

1917 Ekim devrimi gerçekleştiğinde koşullar iç açıcı değildir. Dünya savaşının yarattığı yıkım, getirdiği hastalıklar, işsizlik ve yoksulluk, çalışma koşullarının sağlıksızlığı, sağlık hizmetlerinin yetersizliği, hijyen için alt yapı olanaklarının yetersizliği vb. nedenlerle salgın hastalıklar yaygındır.

Devrim sonrası sağlık hizmetleri devlet tarafından verilir. Herkese, ihtiyacı kadar ve ücretsizdir. Sağlık giderleri genel bütçeden karşılanır. Koruyucu sağlığa önem verilir ve ekip çalışması uygulanır. Halk her kademede denetime katılır. Bilim halk yararına kullanılır.

1918'de kurulan işçi komiteleri ile topluma temizlik bilgisi verilir, sabun dağıtılır, kurumlar incelenir. Tüm sağlık kurumları ve eczaneler kamulaştırılır. Konut, beslenme, hijyen için gerekli altyapı çalışmalarına hız verilir. Gıda mağazaları açılır. Aşılama zorunlu hale getirilir.

Devrimin ardından başlayan karşı devrimci saldırılar hastalığın yayılmasına neden olurken gerekli tıbbi malzemelere ve besin maddelerine ulaşımı engeller, sabotajlar ve üretim araçlarının yetersizliği kıtlık yaşanmasına neden olur. Sovyetler Birliği uzunca bir dönem çeşitli salgın hastalıklarla mücadele etmek durumunda kalır.

Yükselen faşizme karşı anayurt savunması için hazırlık yapıldığı dönemde dahil sağlığa ayrılan bütçeden kısıntı yapılmaz. Faşist işgal ve savaş döneminde de hastalıkların cephede ve şehirlerde yayılmaması için çalışmalar sürdürülür.


TİFÜS: DÜNYANIN GÖRDÜĞÜ EN BÜYÜK SALGINA KARŞI TOPYEKUN MÜCADELE

Tifüs: Tifüs pandemisi dünyanın gördüğü en büyük hastalıklardan biridir. Sovyetlerde, 1918'den 1922'ye kadar otuz milyon tifüs vakası olduğu varsayılır. 1918'in sonlarına doğru başlayan büyük salgın 1920'de doruğa ulaşır. 1920'li yıllar boyunca ciddi sorun olan tifüs 1929'un sonlarında her 10.000 nüfus için iki vakaya kadar geriletilir.

Bulaşıcı hastalıkların tedavisi için iki yüz elli bin yatak temin edilir. Tifüsle mücadele için önemli demiryolu kavşaklarına karantina istasyonları kurulur, yolcular indirilip yıkanır, dezenfekte edilir, hasta olanlar izole edilir. Broşürler, posterler, konferanslar ve sergilerle halk bilgilendirilir. Trenlerde özel sergiler düzenlenir. Şehirlerin dezenfekte edildiği özel 'banyo haftaları' yapılır.


KOLERA VE VEREM: HER YERDE SANATORYUM, HERKESE ÜCRETSİZ SAĞLIK

1915'te, kolera vakası 30.000'den fazladır. 1918’de 41 bini geçer. 1921 de ise 204 bine ulaşır. 1922'de Kızıl Ordu'nun tamamı ile birlikte on milyon kişi aşılanır. Su kaynakları, kanalizasyon sistemleri temizlenir. 1927'den sonra kolera tamamen kaybolur.

Devrimin ardından tüberküloz departmanı ve Moskova'da Merkezi Tüberküloz Enstitüsü kurulur. Sonraki yıllarda cumhuriyetlerde de enstitüler kurulur. 1924’e gelindiğinde verem ölüm hızı 16,7 ye kadar düşmüştür. Çarlık dönemi 43 olan dispanser sayısı 1929 yılında 498’e, 1941’de ise 1.048’e yükselir.

Çarlık döneminde verem vakaları için 350 yatak varken 1932’de yatak sayısı 35 bine çıkmıştır. Ayrıca 12 bin yataklı günlük ve gecelik sanatoryumlar açılmıştır. Fabrikalarda çalışanlara özel diyetler uygulanır. Yemekler özel olarak hazırlanır.

Çocuklar için kurulan sanatoryumlarda Şubat-Mart aylarında seçilen çocuklar, Mayıs ayından itibaren kalmaya başlarlar. 40 gün kaldıkları sanatoryumda düzenli muayeneleri, diş ve diğer tedavileri yapılır.

Fabrikalarda veremi önlemek için yapılması gerekenler anlatılır. Her fabrikanın işçi komitesi tedavi merkezleri ve sanatoryumlara gönderilecek işçilerin kimler olacağını tartışarak kararlaştırır. 1935 yılında veremli işçilerin çalışma saatleri azaltılır. Büyük fabrikalarda özel diyet yemek odaları oluşturulur.

1941'e kadar ölüm oranı 10.000 vakada 8'e düşer, en büyük düşüş, sanayi işçileri arasındadır. 1941'de savaş arifesinde, tüberküloz sanatoryumu sayısı 898, yatak sayısı yaklaşık 73 bindir.

Faşizme karşı savaşta tedavi tesisleri de yıkıma uğrar, verem vakaları yenilenir ve artar. Alınan önlemlerle 1944 yılı Ekim ayına kadar süren iki yıllık zamanda tüberküloz için, 13.000 hastane yatağı, 4.500 gündüz ve gece sanatoryumu yatağı, çocuklar için 35.000 yer (anaokulu, kreş ve açık hava veya orman okulları) yapılır. Beslenme için özel önlemler alınır ve sonuçta ölüm oranı 1943 yılında düşmeye başlar.

GEZİCİ EKİPLERLE SAĞLIK TARAMALARI
Sovyetler Birliği’nin uzun yıllar mücadele ettiği iki hastalık verem ve zührevi hastalıklardır. Zührevi hastalıklara karşı 1918'de Halk Sağlığı Komiserliğinde özel bir bölüm kurulur. 1919'da da Moskova'da Deri ve Zührevi Hastalıklar Merkez Enstitüsü kurulur. Bu enstitülerde çalışan, eğitim alan personel her yıl artırılırken tedavi yöntemleri de geliştirilir. Dispanserler ağı yaygınlaştırılır, ayrıca gezici ekipler nüfusu inceler, tedavilerini yapar. Dispanserler çalışanların mesai saatleri düşünülerek sabah erkenden geceye kadar açık kalırlar. Zührevi hastalıkların tedavisi zorunludur ve tedavi olmak istemeyen kişi tutuklanabilir. "Bir kişiyi zührevi enfeksiyon tehlikesine sokma" durumundaki kişi, altı ay hapis ile cezalandırılır.


İlgili haberler
ORTA ÇAĞDAN ÇIKAN DERS: Veba salgını ve cadı avlar...

Kara veba gibi çağın öne çıkan krizlerini oluşturan salgın hastalıkların cadılardan kaynaklandığı ön...

Karantina biter, dertler bitmez bizde!

Korona sonrası dükkanını kapatan ve tekrar dükkanını açmayı bekleyen Nesrin’in sonrası için pek çok...

‘Ailemin yanında kendimi hizmetçi gibi hissediyoru...

Ailelerinden uzakta okuyan, koronavirüsü sonrası ailelerinin evine dönmek zorunda kalan kadın öğrenc...