Türkiye'de kürtaj fillen yasak, kadınlar üzerinde baskı artıyor
‘Güvenli kürtaja ulaşımdaki eksikliği ve zorluğu kadınların bedenleri üzerindeki denetimi tümüyle kaybettiklerini, sadece ekonomik güce sahip olanların kürtaja ulaşma olasılığının olduğunu gösteriyor’

Türkiye'de isteğe bağlı kürtaj 10. haftaya kadar kadınların yasal hakkı olsa da fiiliyatta kadınlar bu hakka erişemiyor ve fiili bir yasakla karşı karşıyalar. Diken'den Mesude Demir'in haberine göre İstanbul Üsküdar’da kadın doğum muayenehanesi bulunan bir hekime hasta kayıt sisteminden dolayı İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından ceza verilerek hekimin muayenehanesinde kürtaj işlemi yapması yasaklandı. İstanbul Tabip Odası (İTO) hasta kayıt sisteminden verilen cezayı ve kürtaj işleminin yasaklanmasını yargıya taşıdı. Dava, İstanbul 12. İdare Mahkemesinde görülecek.

‘KÜRTAJI MUAYENEHANELERDE YASAKLAMAK İSTİYORLAR’
Kürtaj yasağı kararına ilişkin konuşan İTO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Osman Küçükosmanoğlu, “İstanbul’da kamu hastanelerinde kürtaj artık hiç yapılmıyor denebilir. Kadınlar özel hastanelere ve muayenehanelere mecbur bırakılıyor. Söz konusu karar özel hekimliğe getirilen bir kısıtlamadır. 1983’de kazanılan kürtajı muayenehanelerde yasaklamak istiyorlar. Oysa ne muayenehane ne de özel arasında bir fark yok. 10 hafta altı gebelik sonlandırma hem muayenehanede hem de özelde yapılabilir” dedi.
KÜRTAJA ERİŞEMEMEK KADINLARIN RUH SAĞLIĞINI ETKİLİYOR

İstanbul Tabip Odası (İTO) Kadın Komisyonu Üyesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Özlem Altuntaş ve Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Diğdem Göverti, dünyada yapılan çalışmalar ışığında kürtaj yasaklarının kadınların ruh sağlığı üzerindeki etkilerini Ekmek ve Gül'e değerlendirdi.

156 KAMU HASTANESİNİN 9’UNDA KÜRTAJ YAPILIYOR

Kocaeli Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Doçenti Diğdem Göverti, 1983’te 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile güvence altına alınan kürtaj hakkının Türkiye’de son güncel durumuna dair bilgi verdi: “Türkiye genelinde yapılan araştırmada 156 kamu hastanesinin sadece 9’unda yasaya uygun bir şekilde (10 haftaya kadar ve evli ve bekâr ayrımı yapılmaksızın) kürtaj yapıldığını, 65 hastanede ‘gerekçeli’ kürtaj yapılırken, 76 hastanede ise hiçbir koşulda kürtaj yapılmadığını görüyoruz. Araştırmadan ayrıca isteğe bağlı kürtajın sadece İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde yapıldığını da öğreniyoruz” dedi. Göverti, “Güvenli ve yasal kürtaja ulaşımdaki eksikliği ve zorluğu ortaya çıkaran bu araştırmalar kadınların bedenleri üzerindeki denetimi tümüyle kaybettiklerini, sadece ekonomik güce sahip olanların kürtaja ulaşma olasılığının olduğunu, güvensiz ortamda yapılan kürtajın ve ciddi sağlık riskinin arttığını da gözler önüne sermektedir” dedi.


Doç. Dr. Diğdem Göverti

'ABD'DE KÜRTAJ KISITLAMALARININ İNTİHAR SIKLIĞINI ARTIRDIĞI TESPİT EDİLDİ'

Doç. Dr. Göverti, Türkiye’de “Kürtaj ve Ruh Sağlığı” başlığında yürütülen bir çalışma olmadığını belirterek, “Yaşadığımız iklimde bunun büyük bir eksiklik olduğunu söyleyebiliriz. Dünya bilimsel literatürüne bakıldığında, JAMA Psychiatry dergisinde 2023 yılında yayımlanan bir makalede, kürtaj kısıtlamaları ile intihar arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla 1974 ile 2016 yılları arasında ABD'deki eyalet düzeyindeki kürtaja erişim kısıtlamaları ve intihar oranlarıyla ilgili veriler kullanılmış. Bu kısıtlayıcı uygulamaların, önceki yıllara kıyasla yüzde 5,81 oranında daha yüksek intihar sıklığına yol açtığı saptanmıştır” dedi. Göverti, “Kadınların bedenine, cinsel ve üreme sağlığına yönelik uygulanan bu politikalardan vazgeçilmeli; her kadına kendi bedeniyle ilgili özgürce karar verebilme, cinselliğini istediği şekilde yaşama, güvenli ve yasal şekilde kürtaja erişim hakkı sağlanmalıdır” şeklinde konuştu.

'KÜRTAJIN YASAKLANMASI CİNSİYET TEMELLİ BİR ŞİDDETTİR'

Kürtajın yasaklanmasının cinsiyet temelli bir şiddet olduğunu ifade eden İTO Kadın Komisyonu Üyesi Dr. Özlem Altuntaş, “Kadınların bedenleri ve hayatları konusunda karar verebilme hakkı temel insan hakkı ve sağlık hakkıdır. Dolayısıyla kürtaj hakkını kısıtlamanın cinsiyet temelli bir şiddet biçimi olduğunu söylemek gerek. Bu durum aynı zamanda kadınların sağlık hakkına yönelik de bir saldırıdır” dedi.

Kürtaja ulaşamayan kadınların ruhsal ve bedensel sağlık sorunları yaşadıklarını anlatan Altuntaş, “Kimi doğru bir zaman olmadığını düşünür, kimi diğer çocuklarına odaklanma ihtiyacını gözetir, yahut kendi fiziksel-zihinsel sağlıkları için endişe duyar, kimi bekar anne olmak istemez, kimi de bir çocuğu şiddet uygulayan veya istismar eden bir partnere maruz bırakmaktan kaçınır. Sosyal destek yetersizliği, ayrılık ya da boşanma planlarının olması, doğumsal anomali, ensest ya da tecavüz sonucu gebe kalmak ve bir çocuğu büyütmek için maddi güvencenin olmaması dahil pek çok nedenden dolayı bugün kadınlar kürtaj yaptırmak isteyebilirler” diye konuştu.
 

 Psikiyatri Uzmanı Özlem Altuntaş

Bilimsel çalışmalar, kürtaj yaptıran kadınların üzüntü, keder, utanç ve suçluluk gibi duygular yaşadığını ancak bu duyguların genellikle geçici olduğunu ortaya koyuyor. Altuntaş, “Araştırmalar, kendi isteğiyle kürtaj yaptıran kadınların uzun vadede bu kararlarından memnun olduklarını gösteriyor. Buna karşılık, kürtaja erişemeyen ve istenmeyen gebeliklerini sonlandırmayan kadınların gebelik depresyonu yaşama olasılığı artarken, bebeklerin düşük doğum ağırlığı gibi çeşitli sağlık problemleriyle karşılaşabileceği biliniyor. Ayrıca, doğum sonrası kadınlarda depresyon ve kaygı düzeylerinin yükseldiği de bilinmekte” ifadelerini kullandı.
Altuntaş, “İstenmeyen gebeliklerini sürdürmek zorunda kalan kadınların daha fazla şiddete maruz kaldığı görülüyor. Yapılan çalışmalar, kadınların ruhsal sağlığının; eşitsizlik, ayrımcılık, şiddet, yoksulluk ve bedenleri ile hayatları üzerindeki kontrolün, yani otonomilerinin ellerinden alınmasının, olumsuz etkilendiğini göstermektedir” dedi.

KÜRTAJ RUH SAĞLIĞI TANILARINA NEDEN OLMUYOR
Amerika’da yapılan bir çalışmadan örnekle devam eden Altuntaş, Amerikan Psikoloji Birliğinin (APA) “kürtaj yaptırmaları engellenen kişilerin, kürtaj yaptırabilenlere kıyasla daha yüksek düzeyde kaygı, daha düşük yaşam memnuniyeti ve daha düşük benlik saygısı yaşama olasılıklarının daha yüksek olduğunu açıkça ortaya koymaktadır” bulgusuna işaret ediyor. Ayrıca, kürtajı kriminalize etme girişimleri karşısında “kürtaj yaptırmanın daha sonraki ruh sağlığı tanıları için bir neden olduğunu gösteren hiçbir araştırma yoktur” diye ekledi.
KÜRTAJIN KRİMİNALİZE EDİLMESİ KADINLARIN HAYATINI RİSKE ATIYOR
Altuntaş, “Yıllardır yapılan araştırmalar, kadınların istenmeyen gebeliklerini bir şekilde sonlandırdıklarını ortaya koyuyor. Kadınlar, güvensiz ve tıbbi olmayan yöntemlere başvurarak sağlıklarını ya da hayatlarını riske atan koşullara mecbur bırakılıyor. Kürtajın yasaklanması ya da kısıtlanması, yalnızca isteyerek düşüklere bağlı sakatlıkları ve kadın ölümlerini artırıyor” dedi.
Çocuk sahibi olup olmamaya karar verme hakkının Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve uluslararası bildirgelerde bir üreme sağlığı hakkı olarak tanımlandığına dikkat çekti.
KÜRTAJIN ENGELLENMEYE ÇALIŞILMASI TOPLUM RUH SAĞLIĞINI NASIL ETKİLEDİ?

AKP iktidarının 2010’lardan bu yana genç nüfusu artırmak için doğurganlığı teşvik etmeye yönelik politikalarını hatırlatan Altuntaş, kürtaj hakkına dönük sürdürülen kriminalize etme çalışmalarının toplumun ruh sağlığına etkilerini şöyle anlattı:

“Kadınların sağlık haklarını ortadan kaldırarak, doğum kontrol yöntemlerine erişimi zorlaştırarak ve kürtajı kısıtlayarak; ‘en az 3 ya da 5 çocuk’ söylemleriyle ya da ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ gibi ifadelerle kürtajı kriminalize etmeye yönelik politikalar yürüttüler. Eskiden sağlık ocakları (günümüzde Aile Sağlığı Merkezleri) doğum kontrolü için gerekli materyalleri ücretsiz dağıtırken, artık bu haklara ücretsiz erişim de mümkün değil. Fiili kürtaj yasağı, kadın düşmanı politikaların bir devamı niteliğinde. Ülkemiz de dahil olmak üzere, dünyada artan sağcılaşma ve muhafazakârlaşma eğilimi, kadın haklarına yönelik saldırılarla kendini gösteriyor. Muhafazakâr politikalar, hem toplumsal hem de bireysel düzeyde ruh sağlığımızı derinden etkilemeye devam ediyor. Kadından sorumlu bakanlığın adının yıllar önce aile bakanlığı olarak değiştirilmesi örneğinde olduğu gibi, kadınların bireyler olarak değil, anne ya da eş olarak görülmek istendiği, buna yönelik cinsiyetçi söylemlerin ve uygulamaların arttığını gördük. Kadınlar olarak pek çok mücadele ile kazandığımız hakların tırpanlanması, geleceğe yönelik ümitsizliğe yol açıyor. Ayrıca toplum yoksullaştıkça, kadınlar daha da yoksullaşıyor. Toplumsal tedirginlik ve güvensizlik, elbette kişiler arası ilişkileri de olumsuz etkiliyor. Dayanışmadan çok rekabetin körüklendiği, güvenli ve yakın ilişki ihtiyacının zemininin kaybolduğu bir toplumsal ruhsal atmosfere yol açıyor. Hepimizi ruhsal, fiziksel ve ekonomik açıdan, bütün bu zorluklara, haklarımızın tırpanlanmasına, hayatlarımıza, emeğimize ve bedenimize yönelik saldırılara rağmen, kadınlar olarak mücadeleyi sürdürmek oldukça önemli.”

ÜCRETSİZ VE ULAŞILABİLİR SAĞLIK HİZMETİ!
Üreme sağlığı hizmetlerinin genç, kadın ve erkek herkes için gerekli olduğunu vurgulayan Altuntaş, “Doğum kontrol yöntemlerinin sadece kadınların sorumluluğunda olduğu yönündeki geleneksel ve cinsiyetçi yaklaşımla mücadele devam etmelidir. Ücretsiz ve ulaşılabilir sağlık hizmetleri, üreme sağlığıyla ilgili ihtiyaçları da karşılayacak şekilde düzenlenmelidir,” diyerek yapılması gerekenlere dikkat çekti.

Fotoğraf: Pexels