GÜNÜN ÖNERİSİ: Tarihe adını kazıyan 4 dengbêj kadın ile tanışın
Hikayeciliğin kadın halidir dengbêj kadınlar... İçli sesleri, derin duygularıyla strana hayat verir, hikayelerini anlatırlar... Tıpkı Meryem Xan, Eyşe Şan, Aslîka Qadir ve Sûsika Simo gibi...

Dengbêjler, bazı kaynaklarda Türkçe karşılığıyla hikaye anlatıcıları ve Kürt toplumunun ortak hafızası ve vicdanı olarak tanımlanır. Kürt toplumunda her ne kadar Dengbêjlik sanatında erkekler ön planda olsa da, yaşadığı döneme damgasını vurmuş önemli oranda kadın dengbêj bulunur. Bunlar arasında Meryem Xan, Eyşe Şan, Sûsika Simo ve Aslîka Qadir ilk sıralarda yerini alır. Kadının, dengbêjlerin diline döküldüğü hikayelerde yer edinmesi kadar, hikayelerin kadın dengbêjlerin dilinde yer alması da bir o kadar önemlidir.

Bir kültür mirasının erk haliyle geleceğe aktarılmasını yaran kadınlar kendi acı ve kederlerini, aşklarını, özlemlerini kadının naifliğiyle mirasa ortak etmesi kadınlar için özellikle kürt kadınları için oldukça önemli bir yer tutar. Bunun yanısıra dönemin kadın üzerindeki toplum kuralları, kadına susmayı dayatan, şarkı söyleyememeyi hatta dinleyememeyi bir zincir gibi boyunlarına bağlaması, kadının sosyal toplum içinde varolmasını engeller nitelikteydi. Bu noktada kadın dengbêj olmak; kadın sesinin ayıp olmadığı, erkekler gibi divana çıkabilir olmayı, anlatılan hikayelerin sadece erkeğe değil kadına da ait olduğu, yaşamın bu alanına ortak olduğunu kabullendirmek için önemlidir. O dönemde, sanatın ve yaşamın her alanında kadının varolduğunu kanıtlayan kadın dengbêjler, bugün Kürt kadını ve tüm kadınlar için müthiş bir kazanım ve statü elde etmesindeki önemli bir mirastır.


MERYEM XAN
Şırnak’ın Dargule Köyü’nde 1904 yılında yaşama gözlerini açtı Meryem Xan. Yörede mertliğiyle tanınan Mihemet Ehmede Boti’nin kızıydı.

Çocukluk yıllarını kendi köyünde geçirdi. Dengbêjleri dinleyerek uykuya dalar ve her gece rüyasında hep aynı şeyi görürdü. Rüyasında o da bir dengbêj olmuştu ve Dengbêj Divanında söylüyordu. Her rüyadan sonra sevinçle uyanır, sanki gerçekten de dengbêj divanında söylemiş gibi hissediyordu. Oysa o, ses ve söylemin yaygın olduğu coğrafyada kadınların divana çıkmasının yasak olduğunu çok iyi biliyordu. Bırakın divana çıkmak, dinlemek bile çok görülüyordu onlara. Buna rağmen kendisine sorulan her soruda ısrarla, “Ben bir gün Dengbêj Divanı’nda söyleyeceğim” demeyi bırakmıyordu.

Kalabalıklar içinde yalnızdı
Meryem, güzelliğiyle, sesiyle yaşarken bir efsaneye dönüşüyordu. Bir gün Meryem Musul’da yaşayan ve kendisi gibi sürgün nedeniyle yerinden olmuş Mehmet Bedirxan ile tanışır. Memet Bedirxan, onu ilk gördüğü mekanda söylediği strana hayran kalmış ve Meryem Xan’a gönül vermişti. Meryem ise, kendisine karşı gelişen bu ilgiyi hemen anlamış ve o da Mehmet Bedirxan’a ilk tanıştıkları andan itibaren aşık olmuştu. Meryem ve Mehmet, kısa bir süre sonra da evlenirler. Aşkları bir süreye kadar etrafta sık sık konuşulur, ama bu mutluluk uzun sürmez.

Mehmet Bedirxan, Meryem Xan'ın başka insanların karşısında şarkı söyleyip, dikkatleri üzerine çekmesini kabul etmedi. “Koskoca Bedirxanların gelini, herkesin önünde şarkı söylüyor” dedirtemezdi. Sonuçta o bir kadındı. Sesi de ayıptı. Ailesinin ve geleneklerin öne sürdüğü bu tartışmalar her geçen gün daha şiddetli bir boyuta ulaştı. Bu durumu kabul edemiyordu Meryem Xan, bir köşede, hayallerinden uzak yaşayamayacaktı.

Ancak, Mehmet Bedirxan kararını vermiştir ve bir gün son sözünü bir soruyla sorar Meryem Xan’a: “Ya aşık olduğunu söylediğin ben, ya da sanat”. Meryem Xan hem şaşırır hem de bu korkunç tercih karşısında dehşete uğrar. Eşini sevdiği gibi sanatını da seviyor, ona da aşıktı Meryem. Bir yanda söylemekten bıkmadığı şarkıları, diğer yanda ise aşık olduğu, gözlerine baktığında ona kimsenin yazamadığı şarkıları yazdıran eşi. İkisinden de ayrılmak istemediğini söyledi. Ancak eşi bu durumu kabul etmeyerek Meryem Xan’dan ayrıldı. Meryem Xan henüz 20 yaşındayken eşinden ayrılmıştı.

Uzun bir süre divana çıkmadı. Sadece ağladığı yayıldı dilden dile… Meryem Xan yüreğine taş basıp stranlarını söylemeye devam etti. Gün geçtikçe sanat yaşamında adı dilden dile yayılan bir kadın olmuştu Meryem Xan. Ancak ayrılmak zorunda kaldığı aşkı, onun içindeki en büyük sızı olmayı bırakmamıştı. Ölene dek bir daha kimseyi sevmemeye söz vermişti. Kalabalıklar içinde yalnızdı. Göç ettirildiği köyünü, halkının uğradığı katliamları düşündükçe, onlara yönelik söylediği tüm stranları ağlayarak tamamlardı.

Tüm sesler içinde, sesi hemen fark edilen Meryem Xan, acıyı, aşkı, hasreti ve sürgünün bıraktığı izi yüreğinde taşıdı. O, artık kendini erkeklerle özdeşleyen dengbêjler divanında ispatlamış usta bir sesti. Onun şarkılarında otantizm, asalet, orijinal Kürt gırtlağı ve ezilen Kürt kadınının sesi vardı. Bir süre sonra hastalandı ve hayata veda etti...


EYŞE ŞAN
Baba evinde kurulan dengbêj divanlarıyla yaşama gözlerini açan Ayşe Şan, Babasının denjbêj olması nedeniyle küçük yaşta müzikle tanışmış, müzik hayatına Diyarbakır’da kadın cemaatlerinde ilahiler söyleyerek başlamıştır. Eyşana Kurd, Eyşe Xan, Eyşana Eli olarak’ta tanınan sanatçı, Qederê ve Dayikê gibi unutulmaz şarkılara imza atan kişidir. Dokuz yaşında babasını yitiren Şan, Yaşadığı toplumda kadınların şarkı söylemesinin günah olarak görülmesinden dolayı, maruz kaldığı baskılara dayanamayıp genç yaşta Diyarbakır’dan ayrılarak Antep’e gider.

Antep’te sanat yaşamına ilk ciddi adımı atan Ayşe Şan, Kürtçe’nin yasak olması nedeniyle radyoda iki yıl boyunca Türkçe şarkılar söyler.

1963 yılında ekonomik sıkıntılar nedeniyle sanatın merkezi olarak gördüğü İstanbul’un yolunu tutar.

İstanbul’da Kürtçe ve Türkçe konserler verir. ‘Ez Xezalım’ adlı parçasıyla ünlenir, daha sonra çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kaseti, onun tanınmasına sağlar. Ancak Ayşe Şan’ın tanınması, onun üzerindeki baskıları azaltmak bir yana, aksine artırır. Kürtçe müziğin yasak olduğu bu yıllarda baskılara daha fazla dayanamayan Şan, Türkiye’yi terk ederek Almanya’ya gider. Burada sanat ve yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışırken 18 aylık kızı Şahnaz’ı yitirir. Direndiği baskılara bir de duygu dünyasındaki bu büyük yıkım eklenir. (Şan’ın dillere destan “Qederê” adlı parçası bu yıllarda yazılır ve söylenir.)

Bir süre burada yaşadıktan sonra şartların uygun hale geldiğini düşünüp Almanya’dan geri döner.

Ezilmişlik, kendisiyle beraber acı ve kederi de getirir
Ayşe Şan, kardeş ve akrabalarının ölüm tehditleri yüzünden doğduğu, hayatının ilk yıllarını geçirdiği ve çok sevdiğini her fırsatta dile getirdiği Diyarbakır’a bir daha gidemez. Sadece annesinin ona sahip çıkması, sevdiği şehre gitmesi için yeterli olmaz.

Kendi hayatında tanık olduğu yalnızlık ve baskıyı şarkılarında dillendiren Ayşe Şan, yine de bütün acılarını güçlü bir şekilde karşılamanın yanında, ezilmişliğin üstünü örten perdenin arkasını gören, bilinçli bir sanatçı olarak; Ezilmişliğin kendisiyle beraber büyük acı ve keder getirdiğini söyler.

Ayşe Şan’ın acı ve keder dolu yaşamına kanser hastalığı eklenir. Ölümünden önce son kez kızını görmek isteyen anneye akrabaları izin vermediği gibi, annesinin mezarını bile bir kez olsun ziyaret etmesine izin verilmez. Bu olay Ayşe Şan’ın hayatında büyük bir yara açar. Ayşe Şan, bu acısını, müzik duygusunda derin izler bırakan bu olay sonucunda ‘Dayike’ şarkısıyla dillendirir. Bir dönemin bütün gençlerini etkileyerek o dönemin efsanesi haline gelmiştir.

Zorluklarla dolu olan hayatı gurbet elde tek başına mücadele ve sıkıntılarla geçmiştir.

Ayşe Şan 18 Aralık 1996 yılında İzmir’de kanser hastalığına yenik düşerek, yaşamını yitirerek aramızdan ayrılır.


ASLÎKA QADİR
Aslîka Qadir, Ermenistan’ın Elegez bölgesinin Axdara köyünde 1945 yılında doğdu. İlkokul eğitimini burada bitirdikten sonra ailesiyle birlikte Erivan’a göç eden Qadir, Ermeni dili ile Fars dili ve Edebiyatını okur. Erivan’da yıllarca ders verir, son 6 yıl Ermenistan Kültür Bakanlığında uzman olarak çalışır.

Erivan Radyosundan tüm Kürtlerin evine misafir olan bir sanatçıdır. “Welatê me Gulîstan e” parçasıyla ünlenen Qadir, Kürtlerin bilinen ve sevilen kadın sanatçılarından biridir. Sovyetlerin yıkılmasından sonra güçlenen ırkçı eğilim dolayısıyla Ermenistan’ı terk ederek Avrupa’ya yerleşir.

Welatê me Gulîstan e
Irakta başlayan Kürt hareketlenmeleri Ermenistan Kürtlerini de etkilemişti. Aslida Qadir haberleri almak, gelişmeleri takip etmek için Erivan Radyosu ile gittiği üniversite arasında mekik dokur. Bir gün bir ezgi mırıldar radyoda ve Egîdê Cimo, onun sesini duyar. Duyar duymaz, “Sesin çok güzel ve bizden saklıyorsun. Gel okuman için sana ezgi vereceğim” der. Onun için artık müzikal yaşam başlamıştır.

İlkin Ermeni şair Sayat Nova’nın “Kemençe” ve “Hetanî hebin” adlı iki parçasını okur, ardından gün gelir yine Egîdê Cimo “Tam sana göre” dediği “Welatê me Gulîstan e” parçasını verir. Verir vermesine ama Ermenistan Türkiye’yle ilişkisini bozmamak için “Gulîstan” gibi kelimelerin geçtiği parçaların radyoda çalınmasına izin vermez. Parçayı Erivan Radyosunda okuması için izin gerekir ve bir gün o umut ışığı yanar: Bir gün Ermeni ve Kürt ezgilerini derlemek için Moskova’dan bir müzisyen grubu gelir. Egîdê Cimo grubunu toplar, Aslîka Qadir’i de çağırır; “Aslik hazır ol” der. Ermenistan’ın büyük opera salonuna giderler, ilkin Ermeni müzisyenlerin ezgilerini okuyup gitmeleri istenir ve orada “Welatê me Gulîstan e” parçasını okur, kayıtlar Rusya’ya gider. İki ay sonra kayıtlar Moskova’dan onay alıp radyoya döndüğünde artık kimse bir şey diyemez. “Welatê me Gulîstan e” Güney’den gelmiş ama isimsiz bir parça gibi, Asilka Qadir’in sesinden Erivan Radyosundan yankılanan, “bir marş gibi’’ yayıldı ve ünlendi Kürtler arasında.

Kendisi hiç ezgi sözü yazmamış, sadece şarkı yorumlamışyıt Erivan Radyosunda. Radyo Qadir gibi birçok Kürt kadın sanatçıya kapılarını açmıştır. Sûsika Simo, Zadîna Şekir, Kûbara Xido, Belga Qado bunlardan bir kaçı... Onların sesleri yükselirken, Kürt illerinden Radyo programının başlaması için zaman iple çekilir.

Qadir bir ropörtajında Meryem Xan’lar için şunları söyler; “Eskiden Ayşe Şan vardı, Meryemxan, klasik müzik yapan çok kişi vardı, Mihmemed diyeyim Mihemed Şêxo vardı, Erivan Radyosunun sanatçıları, Şêroyê Biro, zurnacı Xelîlê Evdile, Egîdê Cimo var, bunlar nasıl çıktılar? Çünkü onlar kendi müziklerinden uzaklaşmadılar. Ayşe Şan, Meryem Xan, Sûsîka Simo onlar devrimciydiler. Çünkü onlar toplumun önündeydiler. Ayşe Şan, Meryem Xan için hiç kolay değildi, toplum onları kabul etmiyordu, çünkü onlar çok öndeydiler. Biz onları unutmuyoruz, onları ezgilerini hala söylüyoruz. Ama şimdi ezgilere bak. Bir kere dinliyoruz, ikincisinde artık dinlemiyoruz.”


SÛSİKA SİMO
Susika Simo 1925 yılında mülteci Kürt- Ezidî bir ailenin kızı olarak Mîrekêda köyünde doğdu. 21 yaşına iken devlet nezdinde geleneksel Kürtçe şarkılar söylemeye başladı. 1946 yılında Ermenistan’daki Kürtler nezdinde ilk kez sahneye çıkıp Kürtçe şarkı söyledi. Başkent Erivan’da da radyo yayınları yapmaya başladı. Erivan Radyosu'nda ilk söylediği “Miho” kılamıyla tanındı ve bu eser sayesinde sevildi. Susika Simo Ermeni biriyle evlenmişti. Bu kişi Kulya Neftalyan’dı. Fakat o dönemde toplumun feodal ve katı gelenekleri Simo'nun Ermeni biriyle evlenmesini hoş karşılamadı. Susika Simo, bu evliliğinden dolayı, Sovyet Kürtleri arasında fazla sevilmemiştir, çünkü o dönem Sovyet Kürtleri kendi dinlerinden, kendi halkından olmayan biriyle evlenmez ve evlenenlere karşı da hor yaklaşır ve onun bu evliliğini kabul etmezdi. Bu sebeple Susika Simo'ya karşı düşmanca yaklaşımlar gelişti.

Bu dönemde Egîdê Cimo, eşi Kulya Neftalyan gibi isimlerle birlikte çalıştı.

Ermenistan’daki çeşitli halkların yeteneklerini ve ses performanslarını Flarmonya sahnesi'nde faaliyetler yürüttü. Simo konser verirken, sarı, yeşil ve kırmızı elbiseler giyer ve başına bir başörtüsü türü olan "kefye" bağlardı. Lenînê Mezin, Lenin Rabu Em Rizgar Bun, Xerîb Bilbil, Evdalê Zeynikê gibi eserlerini sahnelerde söyledi. SSCB'de kaset çıkarımı 1986'dan sonra başladığından Simo'nun bir kaseti bulunmamaktaydı.
Susika Simo 1977 yılında Erivan’da hayatını kaybetti.

Kızıl Meydan’ın sosyalist dengbeji: Sûsika Simo


Ekim devrimi ve sosyalizmi müjdeleyen kılamlara imza atan Sûsika Simo’nun Lenin için de bir bestesi vardır. “Devra berê, devra berê, belengaz bû/ Lenin rabû em xilas bûn/ Navê Lenin şirin şa bûn...”

İlgili haberler
GÜNÜN PORTRESİ: Tacını kadınların taktığı kraliçe...

20’li yaşlarında okuduğu klamlarla kadınların yüreğini titreten, halkın “Taçsız-Tahtsız Kraliçe” ded...

GÜNÜN KÜLTÜRÜ: Dengbejlik

Birçok millet tarihe yazarak başlamış, Kürtler ise söyleyerek... Ne zaman bir yıkım, bir sevdalanış,...

Kızıl Meydan’ın sosyalist dengbeji: Sûsika Simo

Ayağındaki prangaları kopardı, sesini tüm Sovyet ülkesine duyurdu, Lenin’e yazdığı kılamlarla anıldı...