GÜNÜN BELLEĞİ: Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ipek işçileri el ele
Bursa’yı bir işçi kenti yapan koza ve kozadan ipek çıkarma işlemini yürüten işletme ve fabrikalarda çalışan Türk, Rum, Ermeni, Yahudi kadın işçiler insanca çalışma koşulları için omuz omuzaydı.

II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) Batılı tüccarlarla gayrimüslim tüccarların iş birliği sonucu önce Rumeli’de, sonra Bursa, Ankara, gibi Anadolu’nun endüstri merkezleriyle Ege’nin kimi şehirlerinde ev tezgâhlarında halı, kilim, altın ve gümüş simle işleme, kumaş dokuma, iplik bükme vb. gibi işlerde çalışanların önemli bir kısmı Rum ve Ermenilerdi. 19. yüzyıl başlarında yalnız Ankara’da evlerde ve toplu işyerlerinde bine yakın dokuma tezgâhında çalışan 10 bin dokumacıdan, 1880’lerde sadece Uşak’ta 600 halı tezgâhında çalışan 3 bin kadın ve 5 bin genç kızdan söz eden kaynaklar var. 1897’de İstanbul’daki kibrit fabrikasında çalışan 201 işçinin 121’i, Bakırköy Bez fabrikasında çalışanların yarısı kadındı. Adana, Ankara, Konya, Sivas ve Kayseri’de 8 bin kadın evde yün dokumacılığıyla uğraşıyordu. Bitlis’teki dokuma tezgâhı sayısı 1907’de 5 bine ulaşıyordu. İzmir’de 1906 yılı verilerine göre, 2 bin el tezgâhında 3bin 500 kadın, 750 kız çocuğu halı dokuyor, 750 erkek işçi yıkama ve boyama gibi yan işleri gerçekleştiriyordu. Bunların arasında gayrimüslim kadınlar muhtemelen daha ağırlıktaydı çünkü İslami muhafazakarlık kadınların çalışmasına direnç gösteriyordu.

Bir yıl sonra Bursa’da yaşanan bir grev Türk, Rum, Ermeni, Yahudi işçilerin sınıf dayanışması konusunda yol alındığını gösteriyordu. Bursa (ve Bilecik), Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik dönemlerinden beri ipek ticareti ve üretim merkeziydi. İran’dan her yıl yaklaşık bin deve kervanı ile gelen ham ipeğin bir bölümü Bursa’da dokunur tekrar İran’a ihraç edilirdi. Avrupalı tüccarlara ise hem ham ipek hem de ipek (‘kemha’) kumaş satılırdı.

Peki ham ipeği değerli kumaşa döndüren ve böylesi büyük bir katma-değer yaratanlar kimlerdi ve halleri niceydi? Bunu da Refik Halit Karay’ın 1909’da yazdığı Hakk-ı Sükut (Sus Payı) adlı hikayesinden öğrenelim:

Üç dört kuruşa karşı on dört saat kaynar suların başında, pis kokular, hasta nefesler emerek zehirlenen, tazeliğinden, kızlığından, gözlerinin pırıltısından her gün bir zerre kaybederek toprak olan vücutlar (…) Bir gün kırmızı kordelasının süslediği ipek saçlar altında sevine sevine, neşeli, kuvvetli gelen yeniler bir iki sene sonra güçsüz ayaklarını, nalçalı kunduralarını taş kaldırımlar üstünde zorla sürükleyerek kulübelerine çekilirlerdi. Ağrıyan başlarını, yanan göğüslerini dinlendirmek için yalnız altı saat süreleri vardı; gülmek ve konuşmak için değil! Kimbilir ertesi sabah bu hasta, yorgun gözler ne kadar güç açılır, her kemiği ayrı sızlayan bu zavallı vücutlar, fabrikanın düdüğüne ne zorlukla uyardı? Kim bilir bu hastalıklı sabahlar ne kadar gözyaşları döktürürdü, bu halsiz vücutları sürüklemek ne zordu?

Bu belgesel nitelikteki öykünün yayımlandığı 1909 yılının 9 Eylül’ünde, İkdam gazetesinde şöyle bir haber çıktı: Bursa’da ipek fabrikalarında çalışan işçiler, dayanabileceklerinden fazla çalıştırılmamak ve üç kuruş olan ücretlerinin artırılması için gerekli yerlere başvurmuşlardı. Ancak talepleri “Osmanlı Devleti gibi gelişmekte olan bir ülke için zararlı olacağı” gerekçesiyle reddedildi. Bundan 10 ay kadar sonra, Ağustos 1910’da Bursa’nın ipek işçileri greve gittiler. İstanbul’da yayımlanan Stambul gazetesi 48 fabrikada 2 bin 500 işçinin, Osmanischer Lloyd gazetesi sadece iplik fabrikasındaki 3 bin işçinin greve gittiğinden söz ediyordu. Bursa’da işçiler için yapılmış özel yatakhanelerde kalan Türk, Rum, Yahudi ve Ermeni genç kızların kaçının greve katıldığı bilmiyoruz ancak grevin başarılı yürüdüğü söylenemezdi. Sendika ya da işçi komitelerini tanımayacaklarını bildiren işverenlerle konuşamayan grevciler liderleriyle belediyeye yürümüşler, ancak geri çevrilmişlerdi. Ardından iş başı yapmak isteyen işçilerle grevciler çatışmış, çıkan kavgalarda pencereler kırılmış, tutuklanmalar olmuştu. Çalışmakta ısrarlı olanlar polis korumasında işe giderken, grev olmayan fabrikalar jandarmayla korunmuşlardı. Ayrıca grev yalnızca sahibi Osmanlı tebaası olan fabrikalara yayılmış, yabancıların fabrikaları çalışmayı sürdürmüş, ayın sonunda da grev tamamen bastırılmıştı.

İlgili haberler
GÜNÜN BELLEĞİ: Bursalı ipek işçisi kadınların grev...

Bursa, koza sayesinde bir işçi kenti olmuştu. Köylerde on binlerce aile kozalıkla geçinirken, şehird...

GÜNÜN BELLEĞİ: Hanum Birlikleri

Türkiye işçi sınıfı tarihinde ilk önemli grev olarak bilinen 1873 Tersane grevinde işçilerin eşleri...

GÜNÜN BELLEĞİ: Osmanlı’da ilk makine kırma eylemle...

Makine kırıcılığı anlamına gelen ‘luddist hareket’ işçilerin çok düşük ücretle ve ağır koşullarda, u...