Artık başkaldıran bir Mizgin var
Mizgin Ekmek ve Gül'ün değiştirdiği, Ekmek ve Gül'ü değiştiren kadınlardan biri. Onun hikayesi, bugüne kadar yolu bizimle kesişen pek çok kadının kadın dayanışmasıyla değişen yaşamının bir özeti gibi.

Mizgin bu ilk mektubunu dergimize Mayıs 2015'te yazdı. Gencecik yaşına rağmen çok yorgundu. Yaşamını değiştirmeye karar verdiğinde yanı başında onunla dayanışma içinde olan kadınları buldu. Bu ilk mektubu kadın dayanışmasıyla yeni bir yaşama başlamanın heyecanı ve kaygısını yansıtıyordu.


Öncelikle size bu mektubu yazmamdaki en büyük amaç, belki benim gibi zor durumda olup da kendini çaresiz hisseden kadın arkadaşlarıma bir nebze de olsa çaresiz olmadıklarını göstermektir.
Ben Mizgin, 25 yaşında 2 çocuk annesiyim. 25 yıla o kadar çok şey sığdırdım ki bunların bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum. Benim 4,5 yıl süren bir evliliğim oldu; çok severek ve ailemin rızası olmadan evlendim… Aslında evlilik, bekârken ailemin ve çevrenin baskılarından bir kaçıştı… ‘Dışarı çıkma sen kızsın’, ‘Misafirlerin yanında oturma’, ‘Çalışma sen kızsın’…
Lise bittikten iki sene sonra Azat’ı, yani evleneceğim adamı tanıdım. O da benim gibi Kürt. Yani gelenek-göreneklerimiz, kültürümüz birdi. Azat hem merhametli hem de özgür düşünceliydi. Bir nevi baskılardan kurtulmak ve ‘çevremden biriyle evleneceğime Azat gibi özgür bir adamla evlenmek en iyisi’ diye düşünüp bütün sülalemi karşıma alıp evlendim.
Evlendim evlenmesine ama evliliğimin ilk gününden itibaren tanıdığım Azat’ın özgür yanı kalkmıştı. Yani yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak sözü benim için yazılmış diyebilirim. Resmi nikâh da yapmadı, hep bahaneler uydurdu. Hem ailesiyle oturuyor hem de her gün eve gelen ablalarının iğneleyici laflarına maruz kalıyordum. ‘Yapacak bir şeyim yok’ diyordum.

YIKIM ÜSTÜNE YIKIM
İkinci kızıma hamileyken Azat, Fransa’ya gitti. Bizi yanına alacağına söz vermişti. 1,5 yıl sonra oturum hakkını aldı. Ben de iki çocuğumla kalabalık ailesinin yanında onu bekliyordum. Oturum almadan bir gün öncesine kadar bana “sabret bitecek bu acılar” diyen adam, oturum aldıktan hemen sonra “Sizi kesinlikle Fransa’ya alamayacağım, ben burada ikinci evliliğimi yapacağım” dedi. Dünya başıma yıkılmıştı. “Azat, sevdiğim, güvendiğim adam, bana nasıl böyle bir şey der” diyordum. Yaklaşık 4-5 ay bunun tartışmasını yaptık. Almanya’da tanıştığı bir kadınla 3-4 aylık bir ilişkisi varmış o dönem. Azat bana “Mizgin artık seni istemiyorum, seni sevmiyorum, eğer seninle devam edersem hayatımdaki kadını kaybedecem evimden çık git” dedi.
“Kimdi bu kadın? Uğruna bizi yok ettiği kadın nasıl biriydi?” derken kendi kendimi sorgulamaya başladım. “Neden hala buradasın? Neden bu acıları ve psikolojik baskıyı yaşıyorsun?” dedim ve konuyu aileme anlattım. İki çocuğumla baba evine döndüm. Döndüm ama asıl kâbus bundan sonra başladı. Her gün eve akrabalar geliyor, “Biz demiştik” deyip beni daha çok çıkmaza sürüklüyorlardı.
Azat, henüz babalık yapmadığı kızlarımı 2 yıl sonra Fransa’ya alacağını, benim onun umurunda olmadığını mesaj atarak söylüyordu. Ailem ise çocukları kabul etmiyor, geri göndermemi istiyordu. Bir hafta sonra uğruna canımı vereceğim kızlarımı benden alıp babaannelerine yolladılar. Ben her gün eriyordum. Kaç gece yarısı kızlarımın sesiyle uyanıp kendimi öldürmeyi düşündüm.
Babaları kızlarımı Fransa’ya götürse onları 18 yaşına kadar görmeyeceğimi biliyordum. Babaannelerinin “artık arama” demesiyle sinir krizi geçirdim; hem ağlıyor, hem gülüyor, hem de titriyordum. O anda “sus bizi rezil ettin” deyip beni tekmelediklerini hatırlıyorum. Bu beni kendime getirdi. Hayatta tek başıma olduğumu, kızlarımdan başka kimsemin olmadığını öğretti.

DERNEK HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ
Öyle böyle ağlayarak kızlarımı geri aldım ama sorunum bitmedi. Ailem tekrar kızlarımı istemediklerini söyledi. Çaresizlik içinde yakın bir arkadaşıma sorunumu anlatırken bana bulunduğum yerde, yani Esenyalı’da, Kadın Dayanışma Derneği olduğunu söyledi. Hayatımı değiştirecekleri ve içimde bulunduğum zorluktan kurtaracakları aklımın ucundan geçmezdi.
Aslında benim amacım dernekle irtibata geçip, kızlarımla kadın sığınma evine gitmek, bir süre idare edip, çalışıp Almanya’daki halamın yanına gitmekti. Bana destek oluyordu ve Almanya’da kızlarımla yeni bir hayat kurmama yardımcı olacağına söz verdi. Bu, biyolojik baba olan Azat’ın kızlarımın benden koparıp alma şansının ihtimalinin ortadan kalkması demekti.
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği’ne ulaştım, telefonda dernek başkanıyla konuştum. O kadar umutlu konuştu ki benimle, telefonda bile güç verdi bana. Randevulaştık. Annem engel olmak istedi fakat ilk defa zincirleri kırıp “gideceğim” dedim ve kızlarımla beraber gittim. Konuştuk sorunumu, Almanya’ya neden gitmek istediğimi sebepleriyle anlattım. “Bana yardım edeceklerini, yalnız olmadığımı” söyledi. Bir aydır ilk defa dışarı çıkmıştım. Dernek başkanı ve oradaki arkadaşlarla konuşmak beni inanılmaz rahatlatmış, güç vermişti. Kendimi artık çaresiz hissetmiyordum. Gerekirse kızlarımın elinden tutup çıkacak cesareti hissediyordum kendimde.
Çok geçmeden, sadece on gün içerisinde Almanya’ya gitmem için avukatla konuşmamı sağladılar. Avukattan Almanya’ya gidebilmem için bir yıllık sigortamın olması gerektiğini öğrendim. Dernek yönetiminden arkadaşlar hemen mahallede bir kreşle görüşerek kızlarımı uygun bir fiyatla oraya yazdırmış, bana da aynı kreşte iş bulmuşlardı. İnanılmaz bir mutluluk yaşadım her şey yavaş yavaş yerine oturuyordu. Tabi ailem çalışmama da karşı çıktı fakat dinlemedim. Artık çaresizlikten ağlayan Mizgin yoktu. Çaresiz olduğu anda başkaldıran Mizgin vardı.
Bunun sebebi kadın dayanışmasından aldığım güçtü. Şu bir gerçek ki, kadın isterse her şey yapabilirmiş. Bu arada yaşadığım bunca sıkıntının en başından itibaren benimle yaklaşık 7-8 aydır konuşan, benimle ağlayan ve benimle gülen öyle bir kadın var ki bu kadının hayatımdaki yeri bambaşka. Hani eli öpülesi kadın derler ya tam da onu tarif etmişler. İşte bu kadın Sedef ablamdır. Sedef abla çocuklarıyla tek başına mücadele veren ve kazanan bir Kürt kadındır. Bu duruma gelmemde onun manevi anlamda büyük bir katkısı oldu.
Artık üzülmüyorum çünkü kadın dayanışmasından dolayı arkamda koskoca bir ordu olduğunu hissediyorum. Belki bazıları için benim bu çabam hiçbir şey olabilir ama benim çevreme göre kendimce birçok şeyi aştım.
Kadın Dayanışma Derneği’nin yardımıyla ve Sedef ablamın tecrübeli fikirleri sayesinde hedefime yani Almanya’ya ulaşacağım. Hayatımda büyük bir yer edinen Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği yöneticilerine ve üyelerine, öz ablam gibi bildiğim Sedef ablama teşekkür ederim. Gerçekten hem birlikten kuvvet doğarmış, hem de acılar paylaştıkça azalırmış. Bir dahaki sefere hedefime tam ulaşmış olarak size yazmak umuduyla… Hoşçakalın!

Mizgin bu mektuptan 3 ay sonra, Ağustos 2015'te Ekmek ve Gül'e bir mektup daha yazdı. Ona "çaresiz değilim" dedirten kadın dayanışmasının "kimseden korkum" yok diyebilmesini nasıl sağladığını anlatıyordu. 


Merhaba...
Bu mektubu size yazmadan önce kısa bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Yaklaşık 3 ay önce yine Ekmek ve Gül dergisine mektup yollamıştım. Belki bazılarınız hatırlar ama yine de kısa bir hatırlatmada bulunmak istedim... Ben Mizgin. 25 yaşında 2 kız çocuğu annesiyim. Eşi tarafından 5 ay önce baba evine mahkum edilen ve çocukları için direnen bir kadınım. İki yıldır Fransa'da olan ve sonrasında eşi tarafından ikinci evliliği kabul ettirilmeye çalışan, reddedince çocuklarıyla terk edilen, psikolojisi alt üst durumdayken Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği yönetici ve kadınları sayesinde yarası hızla iyileştirilen bir kadınım. Asıl kabus olan baba evinde sözde töre-gelenek adı altında onların istediği bir hayatı yaşamaya mecbur bırakılan, daha doğrusu bu hayatı reddeden kadınım. Sözde tutucu olan aileme ve çevreye başkaldıran ve bu gücü de kadın arkadaşlarımdan alan bir kadınım. Size şu anki durumumdan ve katettiğim yollardan kısaca bahsetmek istiyorum.
Benim koca yürekli kadın arkadaşlarım, inanın benim kadar ailesinden çekinen ve korkan bir insan daha tanımadım. Biliyorum, benim durumumda olan bir sürü kadın arkadaşlarım var. Gelenekleri çiğnemek ve erkek egemen mantığın sürdüğü bu zihniyetleri reddetmek tabi ki de kolay değil ama imkansız da değil. Ben kısmen de olsa başardım. Düşünüyorum da eski Mizgin ile şimdiki Mizgin arasında değil dağlar, okyanuslar var diyebilirim. Eskiden ailem ne derse oydu. Kolaysa karşı çık! Ama şimdi “Ben bunu istiyorum ve yapacağım” dediğim an “Sus otur yerine!” gibi cümleler yerine “İnşallah olur, iyi düşün” gibi laflarla karşılanmak büyük bir yol katettiğimin göstergesidir bana göre...
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği kadınları sayesinde bu ve buna benzer birçok şeyi aştım. Artık toplumda var olduğumu, bir birey olduğumu kısacası değerli olduğumu biliyorum. Çünkü, ben bir kadınım ve değerliyim... Değerliyiz... Yaşadığım travma ve büyük bir psikolojik sorunların kaynağı olan eşim Azat’ı anlatırken ilk mektuptaki gibi canım acıyarak değil, artık sıradan bir hikayeymiş gibi anlattığımı bilmenizi isterim. Artık kendinden emin bir şekilde adımlarımı atıyorum. Sorunlarım bitti mi? Elbette ki hayır! Ama çaresiz değilim. Arkamdaki kadın ordusuyla bunu da başaracağım. Bir aydır kızlarımdan ayrıyım. Ara sıra konuşuyor ve görüşüyorum. Gelin görün ki bağrıma bastığım taş beni her gün parçalıyor. Şu an çalışıyorum. İki ay daha paramı biriktirip, kızlarımı yanıma alacağım. İnanın artık kimseden korkum yok. Bu toplumda yaşayan bir kadın olarak erkeksiz de her şeyi yapabilirim. Ve yapabiliriz.
Bir dahaki yazımı sizinle paylaştığımda daha iyi şeylerin olması dileğiyle.

Mizgin, Ocak 2016'da yazdığı mektubunda artık bir işçi kadın olarak konuşuyor, dert paylaşıyor bizimle. Kendi derdini onlarca başka işçi kadının derdiyle eşleştirip asgari ücreti tartışıyor.


Merhaba ben Mizgin;
Bu mektubumda sizlere bir işçi kadın olarak “asgari ücret 1300 TL olacak” açıklamasının işçiler arasında nasıl konuşulduğundan bahsetmek istiyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bile 2000 TL altında maaş alanlar açlık sınırları içerisinde demesine karşın, hala 1000 TL maaş almamız ve bizimle dalga geçer gibi bunu 1300 TL yapacaklarına dair vaatler vermeleri çok saçma...
Ben bugün iki küçük evladından ayrı yaşamak zorunda olan bir kadın olarak düşündüğümde 1300 TL ile bırakın çocuklarımı alıp ayrı bir eve çıkmayı, tek başıma olsam bile harcamalara yetişemem. Düşünün ki çocuklarımı alıp bir eve çıktım. Çocuklarım çok ufak ve bakıma muhtaç. Onları bir kreşe yazdırsam; iki çocuk için en az –o da şartları zorlayarak– 600 TL alırlar. En kötü bir eve girsem kira 500 TL. Geriye bana kalan 200 TL olacak. Ben bu kalan para ile mutfak masraflarımı mı yoksa faturalarımı mı karşılayayım? Biri 4 diğeri 2 yaşında olan çocuklarımın da bir o kadar masrafı olacak. Ben 1300 TL ile neyi karşılayacağım?!
Bugün kendimi ve kızlarımı geçindirecek kadar maaşım olmadığı için evlatlarımdan ayrıyım. Halkın emeğini, alın terini karşılıksız bırakan, vergilerle, zamlarla halkını nasıl sömürürüm diye düşünen saray meraklısı hükümettir.
Çalıştığım fabrikada birkaç arkadaşımla asgari ücret zammını konuştuk. Hepimizin hayatını belirleyen asgari ücret tartışmasında hükümete yakınlık duyan bazı iş arkadaşlarımın “Bence çok iyi, kendimi çok iyi hissediyorum, Cumhurbaşkanımız sağ olsun” demesi beni düşündürdü. Yaşadıkları geçim sıkıntısı içinde gerçekten böyle mi hissediyorlar, düşünüyorlar yoksa böyle ifade etme ihtiyacı mı duyuyorlar ya da sadece “1300 TL, 1000 TL’den iyidir” diye mi düşünüyorlar bilemiyorum. Ama şu kesin ki, asgari ücret zammının tartışıldığı sırada bile elektrik, doğalgaz, su ve gıda da zamlandı ve kapıda bekleyen daha birçok zam var.
Bir arkadaşım, “Mizgin sana söyleyebileceğim tek şey var: Asgari ücret eşittir kölelik” derken bir diğeri “Asgari ücret daha fazla olmalı. Beş kişilik bir aile olarak geçinemiyoruz” dedi. Bence bu durum her şeyi açıkça gösteriyor. Aslına bakarsanız asgari ücret 2000 TL olmalı ki bizler deyim yerindeyse kıt kanaat geçinebilelim. Ama 1300 TL ile bırakın geçinmeyi, resmen sürünüyor olacağız.
Bir anne olarak çocuklarımdan ayrı bir hayat istemiyorum. 1300 TL ile ben çırpındıkça batarım. Sadece ben de değil, yüzlerce kadın, erkek, emekçi, genç de öyle... 


Bu mektup da Eylül 2016 tarihli. Tam da kadınların şort giydiği için otobüste tekmelenmesinin, kıyafetleri nedeniyle sokaklarda darp edilmesinin tartışıldığı günler. Mizgin, kadınlara yönelen saldırganlığa isyan ediyor bu kez.


Merhaba ben Mizgin. Hayatıma dair daha öncede birkaç yazım dergide yayınlanmıştı. Bu yazımda başımdan geçen ve oldukça rahatsız olduğum bir olayı paylaşmak istiyorum.
Bundan birkaç gün önce Sultanbeyli’de oturan bir akrabamı ziyarete gidiyordum. Yolda yürürken yaşları 20-25 olan üç gencin arkamdan “Kapalıların yüz karası, kapalıların adını kirletiyorsun” diye bağırdıklarını duydum. Ben tesettürlü biriyim. O gün pantolon üstüne uzun bir tunik giymiştim. Etek giymediğim için yapılan bu iğrenç yakıştırmayı kendime yediremedim ve gençlerin yanına gittim. “Sizi ilgilendiren nedir? Ahlaktan siz mi sorumlusunuz? İster başımı açarım, ister şort giyerim sizi ilgilendiren nedir?” diye sordum. Bana cevap vermeden oradan uzaklaştılar. Belki bu olay birçoğunuza basit olarak görünebilir. Ama inanın ortam kalabalık olmasaydı belki de olay farklı yerlere taşınabilirdi. Ya da ben başı açık biri olsaydım ne olurdu? Beni boş verin herhangi bir kadın arkadaşımızı düşünelim. Pantolon, şort ya da kısa etek giydiğini düşünelim, peki o zaman ne olurdu?
Evrensel gazetesinde çalışan kadın arkadaş gibi dövülecek miydi? Neden insanların saygısı yok? Neden bu toplum son bir kaç yılda bu duruma düştü? Buna sebep olan neydi? Çünkü kadını eve kapatma, namus adı altında kadını başörtüsüne zorlayan zihniyet savunuldukça bizler hiçbir zaman ilerleyemeyiz.
Ben de kapalı bir kadınım ve Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinin üyesiyim. İnanılmaz acılar yaşayan bir kadınım ve arkadaşlarımın sayesinde toparlandım. Bu durum bizi neye zorluyor ya da nereye sürüklüyor? Yolda yürüyebilmem için çarşaf mı giymem lazım? Ülkemizde kadınlara neden saygı duyulmuyor? Bizler kadın olarak üstümüze düşeni yapmalıyız. Sadece kıyafet değil düşüncelerimizin, inançlarımızın, hayatımızın kısıtlanmaması için bizler birlik olup sesimizi yükseltmeliyiz. Daha önce de yazdığım gibi, kadın isterse her zorluğu aşar, yeter ki birlik olalım.

Mizgin. Ekmek ve Gül'ün değiştirdiği, Ekmek ve Gül'ü değiştiren kadınlardan biri.
Onun hikayesi, bugüne kadar yolu bizimle kesişen pek çok kadının
kadın dayanışmasıyla değişen yaşamının bir özeti gibi.
Mizgin'in güzel cümleleriyle yaptığı bu özeti okumak için tıklayınız:
Beni güçlendiren, benim güçlendirdiğim Ekmek ve Gül


İlgili haberler
Sizi de güçlendirecek ve elbette sizinle güçlenece...

Birlikte yapabileceğimiz çok şey var. Ve biliyoruz ki kadınların yaratıcılığının sınırı yok. Aklınız...

Beni güçlendiren, benim güçlendirdiğim Ekmek ve Gü...

Mizgin yazdı: "Ekmek ve Gül varolduğu sürece benim gibi bir çok arkadaşım hem yalnızlığından kurtula...