Geçtiğimiz haftalarda 140journos Youtube kanalında yayınlanan ‘Kedicik’ belgeseli, kısa sürede büyük yankı uyandırdı. Ancak bu belgesel, Adnan Oktar örgütünün gerçek karnalığını merceğe alırken aynı zamanda Türkiye'nin derin ve köklü bir sorununu da hatırlatıyor.
Belgesel, Adnan Oktar örgütünün kadınları nasıl istismar ettiğini açıkça gözler önüne seriyor. Bu suç örgütünün kadınları nasıl kandırdığı, sistemli bir şekilde nasıl istismar ettiği ve bu istismara nasıl sessiz kalındığını anlatıyor. Ayrıca belgesel bu örgütün kadınları, duygusal ve maddi bağlamda nasıl etkilediklerini gösteriyor. Belgesel özellikle örgüt üyesi erkeklerin zengin mahallelerde bulunan alışveriş merkezlerine gidip hedefledikleri genç kadınları etkilemek için nasıl taktikler kullandıklarını gösteriyor.
SAHTE DÜNYANIN CAZİBESİ, İSTİSMARIN YOLUNU AÇIYORDU
Kadınların duygusal olarak istismar edildiği ve karşı taraf ile kurdukları duygusal bağ örgüt tarafından ustaca kullanılıyor. Genç kadınlar, hayal ettikleri bir yaşamın kapısını aralayacaklarına inanarak bu oyunun bir parçası haline geliyorlar. Örgüt üyeleri, fiziksel özelliklerinin avantajını kullanarak kadınlara yaklaşıyor ve onları bu karanlık dünyaya çekiyorlar. Bu süreçte örgüt üyeleri dini manipülasyonlar ve güven kazanma taktikleri ile cinsel istismara zemin hazırlıyorlar. Bu döngü, her bir kadın için tekrarlanıyor ve kadınlar, neyin içine çekildiklerini anlamadan korkunç bir gerçeklikle karşı karşıya kalıyorlar.
Belgesel, yayınlandığı andan itibaren sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Kadınlar, kendi deneyimlerini paylaşarak bu suç örgütünün nasıl çalıştığını ifşa etmeye başladılar. Özellikle, genç kadınların yaşadığı korku ve güvensizlik, bu videoların altındaki yorumlarda net bir şekilde ifade ediliyor.
Belgesel farklı yönleriyle hafızamıza kimi hatırlatmalar yapıyor. Türkiye televizyonu dizilerinde sıkça gördüğümüz "fakir kız- zengin oğlan" ilişkisi ve genç kadının zengin, yakışıklı bir iş insanıyla tanışması sonucu “hayatının değişmesi” senaryosu bu suç örgütünün sık sık kullandığı yöntemler arasında yer alıyor. Genç kadınlar gösterişli yaşamlar, yalan haberler ve sahte zenginliklerle kandırılırken, gerçeklikten uzak bir dünyanın cazibesine kapılıyorlar.
BİR OPERASYONUN ARKA PLANI
Belgesel, örgütün çökertilmesi operasyonunun İçişleri Bakanlığı’ndan gizli gerçekleştirildiğine dikkat çekiyor. Bu mesele bakanlık ile örgüt arasındaki ilişkinin derinliğini gösteriyor ve ciddi bir soru işareti oluşturuyor. Devlet tarafından 10 yılda bir gerçekleştirilen operasyonlarda, hukuk ve siyaset içindeki etkili figürlerin desteğiyle bu örgütün operasyonları aşarak yıllardır faaliyetlerine devam etmesini net bir şekilde gözlemliyoruz. Belgeselde 1999’da örgüte karşı gerçekleşen operasyonda, operasyonu gerçekleştiren savcılar, hakimler ve emniyet güçlerinin operasyon sürecinde ve sonrasında aldıkları tehditler ve iftiralar ve kişilerin hayatına yansıma şekline de yer veriliyor. Güncel operasyonun gerçekleştiği döneme bakmak gerekirse, belgeselde de açıklamalarına yer verilen Mustafa Çalışkan o dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü koltuğunda oturuyordu. İçişleri Bakanlığı’nda Süleyman Soylu, Milli İstihbarat Teşkilatı koltuğunda ise Hakan Fidan yer alıyor. Süleyman Soylu’nun yapılan her usulsüzlükte, her örgüt çetesinin arkasında, yanında yer aldığını örgüt çetelerinin çökertilmesinden sonra görmemiz bir tesadüf değil. Buna ilişkin belgeselin altında yapılan yorumlarda “her adımlarını bildikleri bir suç örgütünün, sistematik bir şekilde açık açık uyguladığı cinsel istismarın devletin organlarında dahi barınması artık şaşırtmıyor” dikkat çekiyor. Belgesel, Adnan Oktar'a bugüne kadar dokunulmazlık sağlayan üst düzey bürokratları, diplomatları ve siyasilerden oluşan kirli ağı açığa çıkararak son buluyor. Yani kısaca belgesel devletin bir “bakanlığının” devre dışı bırakılması ve emniyet güçlerinin “kahramanlığıyla” örgütün çökertildiğini gösteriyor.
ÇELİŞKİLERLE ‘ÇÖKERTİLEN’ SUÇ ÖRGÜTÜ
Fakat akıllara gelen soru emniyet güçleri de bu devletin bir parçası değil mi? Devletin farklı aygıtlarının yıllardır bu örgüte verdiği desteği nasıl yorumlamalıyız? Belgeselde gösterilen sonuç tablosu devletin kendi suçunu bastırıp, yine kendini pohpohlamasından başka bir şey değil. Yıllarca istismarı ve kadınların ne yaşadığını bilen devleti sadece Süleyman Soylu’nun bakan olduğu döneme sıkıştırabilir miyiz? Aslında belgesel bir çelişkiyi mercek altına alırken farklı boşluklarla bir süreci bize göstermeye çalışıyor: Devletin yakından temas kurduğu ve yine devletin kendi eliyle bir operasyonla çökerttiği bir suç örgütü!
Sonuç olarak; Adnan Oktar belgeseli, toplumsal bir sorunu ele alırken aynı zamanda devletin kendi içerisinde uyguladığı planları ve kendi suçunu bastırmaya, gizlemeye çalışarak bir taraftan kendi kendini akladığını gösteriyor. Bu belgesel bize bir taraftan genç kadınların yaşadığı korkuyu ve istismarı gözler önüne seriyor, medyanın kadınları nasıl etkilediğini ve manipüle ettiğini düşündürüyor. Devletin yıllarca bilip ses çıkartmadığı belki de binlerce kadının bu örgütün içerisinde hayatını “cehenneme” dönüşmesine izin verdiğini de gösteriyor. Çeteler, örgütler ve devletle olan ilişkileri hep kronik bir sorun olarak önümüze çıkıyor. Bu devletin tek bir organından bağımsız tüm aygıtını incelemeyi gerektiriyor.
Fotoğraf: 140journos Youtube kanalı erkran görüntüsü
İlgili haberler
Filmler ve belgesellerle Filistin
Filistin sineması İsrail tarafından işgal edilmiş toprakalarıda süren direnişe kapı açıyor...
Satranç oyuncusu Kübra Öztürk: 'Anne olduğunda işi...
Hamile olduğu için milli takım bursu kesilip olimpiyatlara davet edilmeyen satranç oyuncusu Kübra Öz...
GÜNÜN BELGESELİ: Beş Kadın Beş Gazeteci
Gazeteci Seher Akgün’ün ‘Beş Kadın Beş Gazeteci’ adlı belgesel ve kitap rapor çalışması bölgedeki ka...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.