Her kadına tanıdık gelen kadın: Tante Rosa
Sevgi Soysal, toplumun kadına giydirmeye çalıştığı geleneksel düzenin bütün rollerini reddederek kendi doğrularının peşinden gitmeyi seçen Rosa’yı neden yaratmıştır?

“Kuş ölür sen uçuşu hatırla.”
F. Ferruhzad

Dünya edebiyatının unutulmazları arasında yer alan Emma Bovary, Jane Eyre, Anna Karenina, Clarissa Dalloway, Nastasya Filippovna, Nataia Rostova, Elizabeth Bennet, toplumun kendilerine biçtiği kimliklere karşıtlıkla duran güçlü kadın karakterlerdir. Edebiyat tarihi içinde kadın kahramanları incelediğimizde, günümüzde hâlâ geçerli olan kadın sorunsalının evrenselliği görülmektedir. Bizim edebiyatımızda başkaldırarak; bireyselliğini, yaşama olan manevi bağlılığını korumaya, savunmaya çalışan kahramanlar için de Tante Rosa’nın önemli bir yeri vardır. Kendine biçilen kimliğe, dayatmacı kültüre, şiddete karşı duruşuyla dikkat çeken trajikomik bir hikâyedir onunki… Sevgi Soysal, toplumun kadına giydirmeye çalıştığı geleneksel düzenin bütün rollerini reddederek kendi doğrularının peşinden gitmeyi seçen Rosa’yı neden yaratmıştır? Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kaynağını oluşturan ataerkil düzen içinde, dünyaya kadın olarak gelmek bile başlı başına sorundur, eksikliktir, yenilgidir çünkü. Sevgi Soysal kadın ve yazar olmanın sorumluluğuyla üstlendiği kadınlık algısını, yazma eylemiyle birleştirerek karşımıza Tante Rosa’yı çıkarmıştır. Hem de tüm aykırılıkları, tekrar tekrar kaybedişleri ve tüm direnişleriyle…

Tante Rosa’nın yayımlandığı yıllarda hak ettiği ilgiyi görmemesi, pek çok eleştiriye maruz kalması da sanatta şiddet oluşumuna verilebilecek en iyi örneklerdendir. Şiddet kavramı, her çeşidiyle sanatın tüm alanlarında yaratımı tetikleyen güçlü bir tema olarak karşımıza çıkar, dünya var oldukça da çıkmaya devam edecektir. İnsanın tabiatını, insanlık durumunu, farklı kültürleri tüm doğallığıyla ortaya koyarak… Sanatçı yaratımıyla, sezgisel gücüyle her dönemde şiddete direnmenin yolunu bulmuştur. Yoksa bir Tante Rosa yazılamazdı.

Füsun Akatlı, kitabın yayımlandığı yıllarda yapılan eleştiriler üzerine Tante Rosa’nın, özgün bir eser olarak uğradığı haksızlığa şöyle vurgu yapmıştır: “Birey-toplum diyalektiğinin, birey bileşenine sırt çevirip toplum bileşenini de bu tavırlarından ötürü eksik ve yanlış değerlendirenler, yazın yapıtlarını değerlendirirken de aynı gözlüğü taktıklarında Tante Rosa’yı ve onunla birlikte yazarını, yabancı, bireyci ve yanlış bulurlar.”

Hülya Soyşekerci, Akatlı’nın bu görüşünü şöyle değerlendirmiştir, “Füsun Akatlı, sözleriyle, Tante Rosa’nın bireyi, (kadını) anlatırken aynı zamanda toplumsal normları sorguladığına dikkat çekmişti. Füsun Akatlı, öykücülüğümüzün özgün başarılarından biri olarak nitelediği bu eserde; sadece Tante Rosa adlı kahramanın yaşadıklarının değil, “Tante Rosa’larla kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan ve sonunda onları yutan, kendini ancak törelerle, yasaklarla, kurallarla ayakta tutabilen sakat ve çirkin düzenin” de anlatıldığını/ gösterildiğini belirtmiştir.”

‘TANTE ROSA TÜRKİYE İÇİN ERKEN ÖTEN BİR HOROZ GİBİDİR’
Tante Rosa, Murat Belge’nin sunuş yazısıyla başlar, arkasından Funda Soysal’ın kaleme aldığı ‘Tante Rosa’dan Sevgi Soysal’a Yolculuk’ başlıklı yazıyla devam eder. Yazının dikkat çekiciliği ise Sevgi Soysal’ın roman poetikasından, o kısacık yaşamına sığdırdığı eserleriyle kadınlık çizgisi diye nitelendirdiği, on dört kısa öykü ve kahramanı Rosa’yla kurduğu yoğun ilişki üzerinden kadın dünyasına derinlikli bakışıdır. Bir diğer detay kitabın yazıldığı döneme dair. 68’lerde yazarın sergilediği kadına yönelik kurgusal cesaret. Funda Soysal, yazısında bu duruma şöyle yer verir:

“1968’lerin Türkiye’sinde Tante Rosa’nın yadırganması tuhaf değil; ama masum da değildir bu yadırgayış. Doğrudur, Sevgi Soysal’ın çizdiği Tante Rosa portresi ancak modern bir toplumda var olabilecek bir kadındır. Tante Rosa’nın yaşadığı toplumda kadın, istemediği bir düzeni bırakıp gidebilir, kendi yaşamını yeni baştan defalarca kurabilir. Gerçekte, kadına böyle bir yaşam alanı tanımayan bir toplum için Tante Rosa, Alman olduğu için değil, özgürlüğünü sahiplenen bir kadın olduğu için yabancıdır. Ama bu yabancılığı vurgulamak, Tante Rosa’da asıl anlatılanın, nerede ve ne zaman yaşıyor olursa olsun, her kadının içinde varolabilecek “kadınca bilemeyişlerin hikâyesi” olduğunu göz ardı etmek olur. Tante Rosa’da, okuyan her kadına tanıdık gelen bir kadınlık hali vardır; Tante Rosa, sanki kadınlığın kimliğe bürünmüş halidir. Sevgi Soysal, bu kadınlık denen şeyi, anlatılması, romanı yazılması gereken bir şey olarak gördüğü için mi yadırgandı acaba diye bu günden geriye doğru sormamak, neredeyse imkânsız gibidir. Yazarın böylesi erken bir zamanda bu bilinci kazanmasının ardında elbet kendi aile ve yaşam deneyimlerinin etkisi vardır. Tam da bu yüzden, asıl önemli olan, Sevgi Soysal’ın bu kadın varoluşunu Tante Rosa gibi bir kitapla yazınımıza yansıtmış olmasıdır. Bu açıdan Tante Rosa Türkiye için erken öten bir horoz gibidir. Sevgi Soysal’ın, Tante Rosa’yı, Türkiye’ye yabancı bir ortamda kurgulayışının gerisinde, kendi yaşam deneyimleriyle bu ötüşün erken, bedelinin de ağır olduğunun bizzat farkında olmasının yattığı dahi söylenebilir.” (S.12-13)

KİMLİK ARAYIŞINDAKİ ROSA...
Rosa’nın hikâyesine dönersek, küçük yaşta babasını kaybeder ve annesi yeniden evlenir. Tante Rosa’nın başkaldırıları, gönderildiği rahibeler okulunda başlar. Küçük yaşta içinde barındırdığı sıra dışı hayalleriyle, okura başka bir dünyaya sahip olan ruhunu duyumsatır. Meraklı, özgür ruhu her cezadan sonra prensinin gelip onu kurtaracağı hayalleriyle süslenir. Kendini teselli etme ya da geliştirdiği bir çeşit savunma şeklidir bu. Katı kurallar, kurguladığı hayallere inanmasına neden olmuştur. İnanmalar, inandırmalar, okuldan atılmasına kadar gider. Okulda, Schwester Maria ile arasında geçen diyalog, kimliğini bulma yolunda anlamlıdır.

“Durup dururken su içiyorsun,” dedi. Schwester Maria,
“Su içiyorsun durup dururken, sen arzularına gem vuramayan günahkâr bir kızsın,” dedi,
“içini öldürmeyi bilmiyorsun.”
“Ben içimi öldüremem,” dedi Rosa,
“çünkü içim prensestir.
Prenses prensindir ve prensin olan bir şeyi
öldürmeye sizin bile yetkiniz yoktur.” (S. 22)


Tante Rosa’ya rahibe okulunda öncelikle “arzularına gem vurmayı”, yani başka bir deyişle “içini öldürmesi” gerektiği öğretilir. Bir gün koşarken düşer, rahibeler yarasını sarmak için bile kara çorabını çıkarmasına izin vermezler. Yara iltihaplanır. Schwester Maria, Rosa’ya, Tanrı tarafından cezalandırıldığını, söyler. Nedeni, bedenini unutmayı bilmemesi, içini Tanrı’ya adamayışı, arzularını sindiremeyişidir. Bu nedenle Tanrı, yarasını iyileştirmemiştir. Bedenine yabancılaşması istendiğinden, yıkanırken kıyafetlerini çıkarması da yanlıştır. Kitabın tamamına vurgu yapan “arzulara gem vurma ve içini öldürme” söylemlerinin yer aldığı sorunsalın altını yazar en başta çizmiştir. Rosa’nın uğrunda rahibeler okulundan kovulmayı göze aldığı “prenses” olarak adlandırdığı “içi” bir sonraki “Tante Rosa’nın Hayvanları” öyküsünde farklı şekilde ortaya çıkar. Bir sabah uyandığında dizginlemeyi düşünmediği, o içindeki hayvanın peşine takıldığından toplumsal değer yargılarının, soğuk duvarlarına bir kez daha çarpar.

İlerleyen öykülerde Rosa evlenir, çocukları olur. Aforoz edilme öyküsü, erk sistemin kadını ötekileştirmesi ve Tanrı adına kadının dinden çıkarılmasına kadar uzanır. Eş, üçüncü çocuğunu emziren anne ve toplumun kedine biçtiği rolleri üstlenen bir kadın olarak geçirir günlerini, ama bir gün yaşadığı hayatı, eşini ve üç çocuğunu terk eder, uzaklara gider. İtaatsizlik, kiliseden (toplumdan) aforoz edilmekle karşılık bulur. Yazar Rosa’nın aforoz edilişini, edilme nedenini, karşıtlıklar ve ikilikler üzerinden giderek verir, eril davranışa gönderme (savunma) amaçlıdır kitabın kurgusu. Çünkü geleneksel toplumlarda bir kadın, çocuklarını terk ederek uzaklara gidemez, bu annelik içgüdüsüne de terstir, toplumun üzerimize örttüğü kimlikle de asla bağdaşmaz. Yazar bu noktada roman kişileriyle cinsler arası karşıtlığı gerçek kılar. İlerleyen bölümlerde Rosa, ikinci, üçüncü evliliğini de yapar; ikinci eşi ölür, üçüncü eşini ise o terk eder.

Öykülerin başlangıcında kimlik arayışının peşine düşen Rosa, bir süre hayatını eş ya da iş arayışıyla kurgular. Her öyküde karşımıza çıkan Sizlerle Başbaşa adlı popüler aile dergisi de Rosa’nın, hayatını üzerine kurduğu dünyasında, yaşamında önemli bir yer tutar. Dergide gördüğü bir ilana bakıp iş başvurusu yapar Tante Rosa. Bazen aynı derginin satıcısı olur; bazen de o dergiye ilan verip iş girişimlerini duyurur. Tante Rosa, yaşamın Sizlerle Başbaşa dergisinde tefrika edilen sıradan aşk romanlarına hiç benzemediğini anlayacak, ama dergiyi okumayı yaşamının sonuna dek bırakmayacaktır.

Yaşlılık dönemlerine geldiğinde artık ilgi çekemediğini anladığında, karnını doyuracak parası olmadığında bile içindeki prenses durur. O prensesin isteği doğrultusunda hareket eder, onun gibi de giyinmeye devam eder. Eskiciden aldığı sivri topuklu, lame gece ayakkabılarıyla sokakta yürümeye çalışır; parlak, süslü, gece elbiselerini giyer, eski kürküne sarınır, bir papağını bile olur. Gerçeklik algısını kaybetse de yaşam enerjisini hiç düşürmez.

“Yaşlandı Tante Rosa… Bir Noel ağacı gibi süslü pırıltılı olmalıyım. Göze batıcılığım, çirkinliğimi, yaşlılığımı aşmalı. Gülebilirler, alay edebilirler, ama görmeden “geçemezler. Bunca yaşanmışlığın yanından insanların bakmadan, aldırışsız geçip gidivermeleri, hayır bunu istemiyordu.” (S.82) Tante Rosa'ya göre, insan öyle eskiyerek yitip gidemezdi. Ölümü de sıradan değildir Rosa'nın ve ölüsü de hiçbir yere ait olamaz. Belki bu Tante Rosa için olabilecek en iyi sondur…

...Ben unutmam ama Tante Rosa'nın öldüğünü, bir ben unutmam. Onu o dehlizden ben soktum çünkü. O Rosa ki her dehlize sokulabilir. O Rosa ki istenirse yaşar ve ölür. O Rosa ki şu şartlarda ya da bu şartlarda da yaşar. O Rosa ki acıklı da, gülünç de olabilir. O Rosa ki ne bir nokta ne de bir virgüldür. O Rosa ki başkası tarafından verilmiş bir ad, başkası tarafından çektirilmiş acılardır. O Rosa ki beceriksizliklerde ısrarlıdır. O Rosa ki kimseye bir şey öğretemeyip kimseden bir şey öğrenemeyendir. O Rosa ki düşünde kendi cenazesine gelenleri görüp kendi ölümüne ağlar. Onlar ki hep kendi ölümlerine ağlarlar. Kendi yalnızlıklarına, kendi kadersizliklerine ağlarlar. İşte bütün onları, o Rosa ile birlikte öldürdüm noktayı koyup düğümü çözmek için... (S. 91)


Kadın olmanın art alanını sıkı sıkıya aktarır, gösterir Sevgi Soysal. Kendisini, anneannesi, teyzesi ve bütün kadınları kucaklayarak kitaba sığdırmaya çalışır. Tante Rosa, bu sevgiye hikâyesiyle karşılık verir.

Tante Rosa yanımıza nükseden okumalar bir gün kendini çıkmaz sokaklara vurabilir. Biri çıkıp bu inanç kadının gücünden mi yoksa çaresizliğinden mi, diye sorsa doğru yanıtı asla alamaz.

Kaynaklar:
• Soysal, Sevgi, Tante Rosa, İletişim Yay.,İstanbul,2015
• Akatlı, Füsun, Öykülerde Dünyalar, Boyut Yay.,1998

*Dipnot: Kurşun Kalem (Nisan-Mayıs-Haziran/2019)yayımlandı
*Ara başlıklar Ekmek ve Gül’e aittir


ZERRİN SARAL KİMDİR?

Ankara’da doğdu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunudur. Öğrenciliği döneminde başladığı Anadolu Üniversitesi’nde uzun yıllar çalıştı. Halen Felsefe okumakta, ilk eseri, kadın tarihi üzerine araştırmaların olduğu, “Edebiyatımızda Kadın Yazarlar Sözlüğü”dür. (N.Ağaoğlu, Z.Saral - Edebiyatımızda Kadın Yazarlar Sözlüğü, Phoenix Yayınevi, 2013: Ankara) Öykü Gazetesi, Çağdaş Türk Dili, Üvercinka, Edebiyatist, Edebiyat Nöbeti, Akköy, Sancı, Artcivic, Patika, Evrensel, Bugünden Edebiyat, Sakarya Gazetesi, Son Haber Gazetesi, Ekin Sanat, Lacivert, Yaşam Sanat, Kurşun Kalem, Aksi Sanat, Deliler Teknesi dergilerinde; öykü, deneme, inceleme yazıları yayımlandı. Remzi Karabulut’un derlediği Öyküden Çıktım Yola (Aylak Adam, 2014) ve Handan Gökçek’in hazırladığı Yakından Geçen Mülteci Öyküler (Yakın Kitabevi, 2018) adlı seçkilerde öyküleriyle yer aldı.

Resim yapıyor. “10 Kadın 10 Fırça” isimli karma resim sergisinde eserleri yer aldı (2018, Haziran). Patika ve Çağdaş Türk Dili Dergilerine Ocak 2018’den bu yana, desen çalışmaları ile katkı sunmaktadır. “Hayatın İçinden Kadınlar” (Mart,2018) adlı karma fotoğraf sergisinde çalışmaları yer aldı. Begüm, Zeze ve Mia’nın annesi. Eskişehir’de yaşıyor.

İlgili haberler
Tante Rosa kadın futbol takımıyla sahnede

Futbol erkek işidir diyenlere inat sahaları bırakmayan kadın futbolcular sahnelerin tozunu da attırd...

Sevgi Soysal’ın ardı sıra yürümek

Yürümemiz için yolumuzu açar Sevgi Soysal; yeniden, usanmadan yeniden başlamak için irade göstermemi...

GÜNÜN GÜZELLİĞİ: PTT’den ‘Sevgi Soysal’ zarfı

Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi (PTT AŞ) tarafından “2018 Yılın Yazarı Sevgi Soysal” konul...