Bizi ezmeye, baskılamaya çalışanlara karşı sustuğumuzda kendimizi bir öfke içinde buluruz, bu biraz da kendimize karşı bir öfkedir. O anda yapamadıklarımızı ancak yapmak istediklerimizi gerçekleştirdiğimizi hayal eder ve o hayallere kapılıp gideriz kimi zaman.
Kimi durumlarda kaybetme ya da elimizdekinden olma korkusuyla haykırmak istesek de susarız. “Hayır” diyemeyiz, “yeter” diyemeyiz, ama bir şeylerin yanlış gittiğini düşünürüz, hatta biliriz. Bazen işyerinde patrona, bazen evde kocaya karşı çıkaramayız o sesi. Ve karşı çıkamamanın ağırlığını hissederiz; çünkü biliriz çarklarının adaletsizce döndüğünü... Tepemizdeki baskının yarattığı korku bir kabus gibi çökerken ruhumuza, ses çıkaramayız işte. Kafamızı yastığa koyduğumuz an “Ah keşke şöyle yapsaydım, böyle deseydim” pişmanlıkları döner dolaşır zihnimizde. Biz de kendimizi rahatlatmak ya da öfkemizi yatıştırmak için, etrafta kimsecikler yokken, ‘yapmışız’ gibi hayal kurarız. Ne çok yaparız değil mi bunu? Ah o ses çıkaramadığımız her şeye karşı bir dile gelsek, o çıkaramadığımız sesleri bir birleştirsek neler olur kim bilir?
‘Hizmetçiler’, biraz bu ruh halini hatırlatıyor. İki kız kardeşin yaşadıkları eşitsizlikleri, itilip kakılmayı, hor görülmeyi sahneye taşıyan bir oyun ‘Hizmetçiler’. Asla sahip olamayacaklarının hayaliyle hareket eden ve ‘hanımlarına’ olan nefretleri içlerine işlemiş iki hizmetçi kadının hikayesi.
İkincikat Sahne tarafından sahnelenen oyun, hizmetçi kız kardeşlerinden birinin evin hanımının elbisesini giyip, peruğunu taktığı ve tıpkı onun gibi davrandığı sahne ile başlıyor. Bu aslında bir oyun ya da hayalden çok, bir cinayetin provası...
CLAİRE VE SOLANGE BÖYLE Mİ KURTULACAK?
1933 yılında Fransa’da gerçekleşen ‘Papin Kardeşler Cinayeti’ olayından etkilenen Jean Genet tarafından yazılan ‘Hizmetçiler’, bugüne kadar Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde tekrar tekrar uyarlanarak sahnelendi.Hizmetçiler (Les Bonnes), iki kız kardeş olan Claire ile Solange’ın, ‘sınıfsal kimliklerinden’ dolayı ezilmesi, hanımları tarafından sürekli hor görülmeleri, aşağılanmaları hatta şiddete uğramalarının canlarına tak etmesiyle sürüklendikleri ‘çözüm’ü tartıştırıyor.
Kendi sınıflarına, benliklerine “yabancı” kadınların hayali “hanımları” gibi olmak olunca, ezilmişlikleri karşısındasında buldukları kurtuluş, “sınıf atlamak”, bunun için de engel olarak gördükleri “hanımlarını ortadan kaldırmak” oluyor. Ve iki kız kardeşin çözüm olarak bulduğu yolun ‘çözümsüzlüğü’ çok geçmeden anlaşılıyor...
Bir taraftan hanımlarına olan nefretleri, bir taraftan birbirleriyle olan çekişmeleri ve rekabet... Sürekli olarak aynaların karşısına geçerek yaşadıklarını sorgulamaları, ‘Hizmetçiler’in aynasında seyirciyi de sorgulamaya itiyor. Aynalara kendi varlıklarından utanarak, hatta iğrenerek bakan kadınlara bu duygunun hanımları tarafından an be an hakaretlerle kabul ettirildiği çok açık.
Kızkardeşlerin sürekli birbirini suçlamaları ve hangisinin daha başarılı olduğu tartışmaları içerisinde, sürüklendikleri son, birbirlerini çektikleri bir bataklık aslında. ‘Çözüm’ü bir sınıf mücadelesinde değil bir ‘sınıf atlama’ ve bunun yolu olarak da hanımlarını öldürmeyi planlamakta buluyor bu iki kız kardeş.
Peki, kurtuluş böyle sağlanır mı, adalet böyle tecelli eder mi? Milyonlarca Claire ve Solange böyle mi kurtulacak? Elbette egemen olanın sahip olduklarına sahip olma isteği ve bu uğurda mücadele etme isteği anlaşılır. Ancak ‘hanımların’ kökünün öldürerek kurumayacağı ve kurtuluşun böyle gelmeyeceği de ortada. Sonuç olarak kardeşlerin ‘çözüm’ü aslında kendi sonlarını hazırlıyor.
Öfkenin nereye evrileceği çok önemli. Ya tek başımıza kurtulacağımızı sandığımız düşlerde kaybolacağız ya da gerçek bir kurtuluş için birlikte eşitsizlikleri ortadan tümüyle kaldırmak için mücadele edeceğiz...
PAPİN KARDEŞLER CİNAYETİ
Papin Kardeşler Cinayeti, 2 Şubat 1933’te Fransa’nın Le Mans şehrinde yaşandı. Anneleri tarafından Madame Danzard ve kızına hizmet etmek için gönderilen Christine ve Lea adlı iki kız kardeşin, çalışmaya başladıkları evde yaşadıkları hor görülme ve itilip kakılmaları kanlı bir sonla bitti.
Sürekli baskı gören, diken üstünde bir çalışma yaşamı süren kız kardeşler, bir gün Madame Danzard ile kızının hakaret, aşağılama ve kız kardeşleri birbirinden ayırma tehditlerine dayanamayarak cinayet işlerler. Christine önce ölüm cezasına çarptırılır, daha sonra hapishaneye götürülür, oradan da Rennes’ta bir akıl hastanesine sevk edilip 1937’de hayatını kaybeder. Lea ise 10 yıl hapis cezasına çarptırılır, 1941’de serbest bırakılır ve o da 1981’de hayatını kaybeder.
Olay tiyatro oyunlarına ve filmlere konu oldu, birçok farklı isimle uyarlanarak sahnelendi.
İlgili haberler
Televizyon bozuksa tiyatro izleyin
‘Kadın Sığınağı sizi bolca güldürüp oyun bittiğinde gözyaşlarınızı tutmanıza engel olan bir oyun. Ev...
GÜNÜN OYUNU: Anne Frank’ın Hatıra Defteri
Savaşın ortasında, bir çatı katında sessizce yaşanmak zorunda kalınan 2 yıllık bir hayat. Bu 2 yılda...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.