25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü yaklaşıyor, çalışmalarımız hızlandı daha çok kadına ulaşıp, daha çok kadının hayatına dokunmak istiyoruz. Adana’da tekstil işçisi kadınların yoğun olarak yaşadıkları Obalar Caddesi’nde sabah 7’de buluşuyoruz kadın arkadaşlarımızla.
Önceki bildiri deneyimlerimizden biliyoruz ki tekstil işçisi genç kadınlar bu caddeden akın akın yürüyerek atölyelere gider. Çoğu zaman bildirimiz biter ama genç işçi kadınların caddede işe doğru yürüyüşleri bitmez. Bu sabah bildirilerimiz bitmedi! Kadın işçilerin caddeden geçmesinde eskiye oranla yüzde 70’lik bir azalma var, neredeyse sokakta hiç kadın işçi yürümüyor. Ekonomik kriz ilk önce kadınları işinden ediyor. Krizin ve işsizliğin ne boyutta olduğunun en iyi göstergesi emekçi mahallelerindeki sabah işe gitme yoğunluğu oluyor.
Cadde tenha, kadınları bekliyoruz. Yolun karşısından benim tarafa geçmeye çalışan bir kadınla göz göze geliyoruz. Bu göz temasından anlıyorum; bizi ve bildirimizi merak ediyor. Karşıya geçip bana doğru yürüyor, ben de ona doğru yürüyorum, bildiriyi veriyorum “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü”, tamam diyor, alıyor bildiriyi. Ben ileriden gelen kadınlara doğru yürüyorum.
Bir süre sonra az önce göz teması kurup bildiri verdiğim kadın geliyor, arkamda bekliyormuş fark etmemişim. “Bir şey sormak istiyorum; bildiriyi neden hep kadınlara veriyorsunuz, erkeklere hiç vermiyorsunuz?” Elimdeki bildirileri arkadaşlara veriyorum, ayaküstü sohbete başlıyoruz. İsmi Hatice, bir özel eğitim kurumunda yardımcı eleman olarak çalışıyor, iş yeri eve çok uzak ama okulun servisi ile gidip geliyormuş. “Şu an servis bekliyorum” diyor.
Kadına yönelik şiddetle ilgili sohbete başlıyoruz. “Keşke erkekler bu bildiriyi okusa da kadınlara şiddet uygulamaktan vazgeçse ama sadece bunu okumakla değişmezler ki! Benim okulumda da şiddet gören çocuklar var babaları tarafından, hem de engelli çocuklar onları gördüğümde çok üzülüyorum” diyor.
“Bir engelli bebeğimiz var, iki yaşında, fiziksel engeli var, annesi de onunla birlikte geliyor, bazen emzirmek, bazen bakımını yapmak için. İsmi Gülizar, kocasından sürekli şiddet görüyor” diyor ve Gülizar’ın hikâyesini anlatmaya başlıyor.
GÜLİZAR NASIL ŞİDDETE MAHKUM OLMAZ?
“Gülizar şu an 34 yaşında, 16 yaşındayken kendinden çok büyük bir adamla başlık parasına evlendiriliyor. Kocası o kadar yaşlıymış ki birkaç yıl içinde ölüyor. Ailesi gidip Gülizar’ı yeniden eve getiriyor. Bir yıl sonra yine kendinden çok büyük bir adamla başlık parasına evlendiriliyor. Bu sefer kuma olarak veriliyor. Kuma gittiği evde adamın karısının 12 çocuğu var, tüm aile bir arada yaşıyor.
Evlendikten bir süre sonra hamile kalıyor Gülizar, resmi nikahı yok diye herhangi bir hastaneye ya da sağlık ocağına götürülmüyor. Doğum sancısı tuttuğunda mahallede terzilik yapan bir kadın ‘Ben daha önce doğum yaptırdım’ deyip Gülizar’a doğum yaptırıyor. Doğum anındaki yanlış müdahaleden bebek engelli olarak kalıyor. Engelli bebeği olan Gülizar evde sürekli fiziksel ve psikolojik şiddet görüyor” diyor Hatice abla. “Dün bebeği de kendi de okula gelmedi, aradık sorduk neden gelmedin diye. ‘Abla dün gece bebek ağladı, eşim ve kayınım ‘Niye ağlıyor bu, sustur şu çocuğu’ diye beni dövdüler. Gözlerim mosmor her yerim ağrıyor gelemem” demiş. Okuldakiler “O zaman yarın gel seni bir hastaneye götürelim” demişler. Gülizar “Tamam” demiş kapatmış telefonu.
Gülizar’ın hikâyesini anlatan Hatice ablanın da gözleri doluyor. “Ama bugün de geleceğini sanmıyorum” diyor. “Geçenlerde de böyle bir durum olmuştu, yine hastaneye götürmek istedik, gitmedi. ‘Orada polisler sorsa ne diyeceğim. Eşim yaptı diyemem, beni öldürürler, düştüm desem kimse inanmaz. Bir yerlere de şikâyet edemem, hem resmi nikâhım bile yok, ailem beni asla yanına almaz, alsalar bile yine başlık parası alıp beni evlendirirler’ demiş.”
Şiddet Gülizar’ın hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiş. Hatice anlattıkça ruhum daralıyor, koşup Gülizar’ı o evden almak istiyorum. Yaşar Kemal’in İnce Memed kitabında dediği gibi “Taş olsam erirdim, toprak oldum da dayandım. Demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım.”
Hatice abla ile konuşmadan gözlerimiz dolu birkaç dakika bakışıyoruz, kelimelere dökülmeden kadın kalbiyle anlıyoruz birbirimizi. İkimiz de çaresizliğin verdiği acıyla kala kalıyoruz. Derken Hatice ablanın servisi geliyor binip gidiyor, Gülizar’ın acı hayat hikâyesi ile bir öfkeye de kapılıyorum hırsla alıyorum arkadaşımdan bildiriyi. YOKSULLUK DA ŞİDDET DE KADERİMİZ DEĞİL, SEÇENEKSİZ DEĞİLİZ!
İlgili haberler
EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros: Gücümüz da...
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne giderken Emek Parti...
Koca ‘çalışma’, patron ‘sendikalaşma’ dedi son söz...
Kötü çalışma koşullarına, baskıya karşı sendikalaşma mücadelesi veren Gülay çok engelle karşılaşmış....
Şiddete, eşitsizliğe ve yoksulluğa karşı çaresiz d...
Burası senin kürsün: Yaz, çiz, paylaş, anlat… Birlikte yükselsin; “Şiddete, eşitsizliğe ve yoksulluğ...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.