Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Bölümü Lisanüstü öğrencileri, emekli olan Prof. Dr. Alev Özkazanç ile ‘Yeni Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Sorunu ve Cinsiyet Araştırmaları’ başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdi.
Bir araya gelen kadınlar, son dönemde artan şiddet olaylarını değerlendirdi. Farklı alanlarda kadın çalışmaları yürüten kadınlar, son dönemde oluşan çeşitli kadın hareketlenmelerini ve şiddetin boyutlarını cinsiyet temelinde ele aldı.
Etkinlikte Alev Özkazanç, iktidarın güç politikaları ekseninde şiddetin failleri üzerinde değerlendirme yaptı. “Bir siyaset bilimci olarak Türkiye siyasetini artık analiz etmekte güçlük çekiyorum” diyen Özkazanç, şu sıralar politik analiz yapmaktansa olan biteni izlemek, gerçekleri haberleştirmek ve süreci tanımlayabilmenin önemli olduğuna vurgu yaptı.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET ALARM VERİYOR

Son dönemde Türkiye’de kendi kendine konuşan olguların varlığına dikkat çeken Özkazanç, “Artık biz de önerildiği ve dayatıldığı gibi ‘Yeni Türkiye’ demekten hicap duymuyoruz. Bu süreçlerde birçok zorlu eşikler atlatıyoruz. Kadına yönelik şiddet konusunda da iktidarın politikalarına bağlı olarak yeni semptomlar ortaya çıkıyor” dedi.

KADINA YÖNELİK ŞİDDETTE MEÇHUL FAİLLER ARTIYOR

Kadına yönelik şiddette faili meçhul cinayetlerin arttığına ve bunların oranının yüzde 30 olduğuna dikkat çeken Özkazanç, “Zalimlik artıyor, yakın zamana kadar kadına yönelik şiddet aile içinden geliyorken şimdi kadınlar hiç tanımadıkları erkekler tarafından öldürülüyor. Bütün bunları anlamlandırmamız gerekiyor. Kadına yönelik şiddet artık alarm veriyor”diye konuştu.
Kadına yönelik saldırı ve şiddet biçimlerine kadın haklarını savunuculara da baskı ve şiddetin arttığını kaydeden Özkazanç; feministlere, kadın derneklerine, kadın örgütlerine saldırıların politik bir kaygıyla yapıldığını da ifade etti. OHAL koşullarında KHK’lerle birçok kadın derneğinin kapatılmasını, kapatılan kurumların da malvarlıklarının KADEM ve ilgili kuruluşlara dağıtılmasını bir gasp olarak değerlendiren Özkazanç, “Kürt illerinde kadınlara doğrudan saldırılar gerçekleşmesi, 43 ilde kadın meclislerinin durdurulması ve buralarda çalışan kadınların yüzde 80’inin işsiz kalması, 561 çocuğun anneleri ile hapishanede olması şiddet araçlarının ne denli genişlediğini gösterir” dedi.

‘KADINLAR MÜCADELENİN MOTOR GÜCÜNÜ OLUŞTURUYOR’

7 Haziran’dan sonra savaş koşullarıyla birlikte şiddetin de semptomlarının değiştiğini söyleyen Özkazanç; savaş başladığından beri barış hareketini yürütenlerin neredeyse tamamının kadın olduğunu ifade etti. Burada; HDP fikri etrafında şekillenen umutların, Gezi’nin, Ensar Vakfı olayının ardından çıkan hareketliliğin, referandumda hayır çalışmalarıyla bir araya gelen kadınların büyük oranda ve özel bir hareketlenmeyle ilerlediklerini kaydetti. Özellikle genç kadınlarda radikalleşmenin yükseldiğini söyleyen Özkazanç; işsizliğin, esnek çalışmanın, savaş politikalarının kadınlara yansımalarının çok derin olduğunu belirterek, “Son dönemde kadınlar Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinin motor gücünü oluşturuyor” dedi.

‘NE POLİS NE DE YARGI KADINI KORUYOR’

Kadın hareketine ve kadın haklarına ciddi saldırıların olduğu dile getiren Özkazanç, “Bu tarz rejim altında ataerkil kriz derinleşirken şiddetin boyutları da artıyor. Bürokratik bir çöküş var. Ne polis ne yargı kadına karşı şiddetle mücadele ediyor” dedi. “Artık saray politikalarıyla sokaktaki erkeklerin davranışlarında doğrudan ilişki var” diyen Özkazanç; özellikle sınıfsal meselenin, yoksulaşma ve yoksulluk olgusunun üzerine sıkça eğilmek gerektiğine vurgu yaptı.