Tahta kuruları ve uçan saraylar
Lüks uçaklarla uçanlar, uçak almak için uğraşanlar karşımızda işte. Bunu unutmayalım, tahta kurusu ile mücadele etmeyen devletin süper lüks uçağı var bu da böyle bilinsin…

1800’lü yıllardan söz etmiyoruz ya da 1900’lerden. Bu ülkede binlerce işçi tahtakurusu olmayan yataklar, içinde kurt çıkmayan yemekler, insanca davranışlar ve ücretlerinin ödenmesi talepleri ile ayaklandılar. 2018 yılında oldu bütün bunlar. Birkaç gün önce hem de…

Üçüncü havalimanı denen dev inşaatta yaşananlar söz konusu olanlar. 29 Ekim’e yetişecek baskısı altında ücret bile ödemeye gerek duymadan işçileri çalıştırmanın tek bir adı vardır: Kölelik. Evet bunun adı kölelik. Kölelik yasaklanalı epey bir zaman oldu, angarya hala Anayasaya göre yasak. Ama İstanbul’un içinde bir şantiyede bunlar serbest.

Bütün bu koşullarda dört yıldır çalıştırılan işçiler geçen gün dünyanın en doğal işini yaptılar. “Yeter artık” dediler, iş bıraktılar, patronlarla görüşüp sorunlarını çözmek istediler. Ne kadar doğal değil mi? Köleliği kabul mü etselerdi, ücret almadan daha kaç ay çalışsalardı?

Uzun süredir kimsenin demediği gibi “hayır” dediler, yaşadıklarını haykırdılar, işi durdurdular. Tabii ki AKP ve patronlar “Nedir sorunlarınız kardeşler, çözelim tabii ki olur mu öyle şey” falan demedi. Tam tersi direnişin hemen ardından şantiye basıldı, 400’den fazla işçi gözaltına alındı, günlerdir karakollarda hala bir kısmı. Avukatla görüşmeleri yasak, patron karakolların içinde geziyor. Patron listeleri veriyor, jandarma gözaltı işlemi yapıyor.

Daha da bitmedi, Sabah gibi gazete sayılmayacak yayınlar, işçilerin aslında hiçbir sorunları olmadığını, havaalanı açılışına bu kadar az zaman kala bu direnişin içinde bir iş olduğunu yazmaya başladılar. Aslında insanın aklından çok şey geçiyor da şimdilik sadece pes diyeyim ben…

Ne acayip(!) bir ittifak değil mi? AKP ve patronlar. Bir işyerinde direniş oldu diye jandarma niye müdahale eder ki, sonuçta patronla işçilerin arasındaki mesele değil midir? Ama hayır değildir. AKP bütün iktidarı boyunca işçilerin lehine tek bir iş yapmamış, üstelik sömürü koşullarını arttırmak için her türlü verili koşulu sağlamıştır. Hatırlayın OHAL sayesinde grevleri yasaklıyoruz deyişlerini.

Ama şuna dikkat edin lütfen tahtakurusu yahu, kurtsuz yemek diyor işçiler. “Bunu çözün arkadaşım” demeyen tam tersi işçileri gözaltına alan AKP var. İşçi düşmanlığının daha alası olur mu acaba?

Kaderin cilvesine bakın ki, tam aynı zamanlarda Cumhurbaşkanlığı uçağı konuşuluyor. Uçan saray diye tanımlanan bu ultra lüks uçak nasıl alındı, Katar niye hibe etti konuşuluyor. Ama Cumhurbaşkanı hibe edildi derken aslında bir şeyi açıkça söyledi. “Katar uçağı satıyordu biz de ilgilendik, 500 müydü neydi fiyatı” dedi. 500 müydü dediği nedir biliyorsunuz değil mi 500 milyon dolar!!! Türk Lirası ile yazması biraz zor olacak ama şöyle 3.176.242.500,00 TL oluyor. Yani 3 trilyon 176 milyon 242 bin 500 Türk Lirası. Hiç düşünüp taşınmayın ömrü hayatımız boyunca asla ve asla görebileceğimiz bir para değil. İşçileri tahta kurusu dolu yatakta yatan ve bu yüzden isyan eden, Orta Çağ koşulları yaşayan ülkenin Cumhurbaşkanı işte böylesi bir fiyata sahip süper lüks bir uçak satın almakla ilgilenmiş.

İster hibe olsun, ister satın alınmış olsun. Ekonomik krizin tam göbeğinde, işçilerin isyan ettiği, herkesin nasıl yaşamını sürdüreceğini kara kara düşündüğü bir dönemde bu uçakla ilgilenmek yeter zaten. Ülkenin hayrına kullanılabilecek milyon dolarlar işte böyle harcanıyor anlaşılan. Dolar kuru uçmuş, faiz oranları yükselmiş, eğitimin, sağlığın hali ortada, açlık, işsizlik diz boyu ama ülkenin Cumhurbaşkanı kendisine uçak araştırıyor. Bu ülkenin hali budur işte, başka da bir laf etmeye gerek yok.

Varlık Fonu Başkanı da olan Cumhurbaşkanı ve fon yönetim kurulu üyelerine haksızlık etmeyelim ama şimdi. Bu görevleri nedeniyle herhangi bir maaş almayacaklarını açıkladılar. Daha ne yapsınlar gerçekten, işte fedakarlık!!! Hakikaten tamamen alay ediyor birileri bizimle. Devleti soymak için kurdukları fon yönetiminden maaş almayacaklarını açıklamak, gazetelerin bunu haber diye vermesi… Aklıma geldikçe hem gülüyor hem de öfkeleniyorum. Bu kadar da olmaz yani…

Bakın durum çok net, çok açık. Köle gibi çalıştırılıyoruz, emeğimize, bize değer vermeyen bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Üstelik onlar Varlık Fonu ile bu memleketin bütün kaynaklarını yok etmekle ve kendilerine lüks uçaklar almakla meşguller. “İnsanca çalışmak istiyoruz” diyen işçinin yanında değil tam da karşısındalar.

İşte saflar bu kadar net. Her şey ayan beyan ortada. Ama bir şey de var ki işte ondan çok korkuyorlar. İşçiler ses çıkarmaya başladı işte. Binlerce işçi havaalanı inşaatını durdurdu, Cargill işçileri İstanbul’a yürümeye çalıştı, Flormar işçileri pes etmiyor direnişe devam ediyor. Daha da devamı gelecek biliyorlar o yüzden engellemeye çalışmak niyetleri.

Şimdi ne yapalım biliyor musunuz? Herkes kendi arasında konuşuyor, kriz daha da artacak, durum kötüye gidiyor, şöyle olacak, böyle olacak. Tamam bunları konuşalım da, biraz da kendimizin ne yapacağı hakkında da sohbet edelim. İşyerinde sendika olsa fena mı olur, yarın kapıya konduğumuzda maaşlar ödenmediğinde. Nasıl baş edeceğiz bunlarla, nasıl hakkımızı alacağız, işyerindeki kardeşlerimizle birlik olmazsak? Memurlardan da fedakarlık istediklerinde, maaşları biraz indirelim dediklerinde ne yapacağız, tamam mı diyeceğiz. Nasıl deriz ki evde çocuklar aç kalır, kirayı ödeyemezsek sokakta kalırız. O yüzden mamur sendikalarında örgütleneceğiz.

Mahallede, okulda, evde her yerde dayanışmaya ihtiyacımız var işte. Tek başımıza üstesinden gelemeyiz, mücadele etmeyi başaramazsak da hakikaten durum pek fena olacak.
Şimdi bu yaşadıklarımız kimin yanımızda olmadığını ve asla olmayacağını gösterdi. Lüks uçaklarla uçanlar, uçak almak için uğraşanlar karşımızda işte. Bunu unutmayalım, tahta kurusu ile mücadele etmeyen devletin süper lüks uçağı var bu da böyle bilinsin…

İlgili haberler
Hem sorumsuz hem suçlayıcı tiplerden kaçma rehberi

Sorumsuzluk kötüdür, sorumluluk almamak daha kötüdür, ama sorumluluğu başkalarına yıkmaya çalışıp, b...

Akit’in ettiği: Nice kerametler belirdi... Aman di...

Efendiler, Ey Akit denen gazetenin yazarları, bu gazeteye görüş verenler; 14 yaşından söz ediyorsunu...

Mert’in tahtı, Demet’in kara bahtı

Evliliklerin bu kadar yüceltildiği ortamda boşanmalar da devam ediyor işte. Ne kadar yapmayın diye i...