Korkuyu öfkeye, isyanı mücadeleye dönüştürelim!
'Birbirimize emanetiz diyor ya sokaklarda kadınlar. Evet birbirimize emanetiz, birbirimizin yanında olacağız, elimizi tutacağız. Dün olduğundan daha sıkı ve daha çok.'

Birkaç gündür bu ülkedeki kadınlar, İstanbul’da vahşice katledilen iki kadının yasını tutarken bir yandan “Sıradaki ben miyim?” sorusunu soruyor kendine. Sıradaki herhangi bir kadın olabilir. Her bir kadın sabah çıktığı eve dönemeyebilir ya da evinde bulabilir şiddet onu. Her bir kadın erkek şiddetinin ne zaman kendisine geleceğini bilmeden ama bundan endişe ederek yaşıyor. "Yaşamak istiyoruz" diye haykırıyor kadınlar.

AKP iktidarının bu ülke kadınlarına verdiği tek şey bu oldu. Şiddet ve ölüm. Onun dışında hep kadınlardan bir şey alma derdinde oldular. Eşitlik hakkımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Özgürlüğümüzü, kahkahalarımızı, neşemizi, geleceğe ilişkin umutlarımızı, eğitim hakkımızı, çalışma hayatına ilişkin haklarımızı, yasal haklarımızın tümünü…

Yaşananlar tüm bunların sonucu. Ülkede her bir kadının “Sıradaki ben miyim” sorusunu sorup bu endişeyle hayatını sürdürmek durumunda kalmasının nedeni AKP’nin ısrarla sürdürdüğü kadın düşmanı politikalar. Kadınlardan almaya çalıştıkları her şey, şiddet ve ölüm olarak geri dönüyor.

Her kadına üç çocuk doğurmasını emredenler, "Eşit değilsiniz ve asla olmayacaksınız" diye bağıranlar, boşanmaları engellemeye çalışıp kadınları ölüme mahkum etmeye çalışanların eseri...

AKP’nin ve iktidar sözcülerinin sürekli ama sürekli söyledikleri, erkekleri şiddet uygulamaya daha açık hale getiriyor. Bu çok somut bir gerçek. Her bir erkek bir kadına her istediğini yaptırabilme kudretinde görüyor kendisini. Çünkü bu dünyaya göre kadınlar; erkeklerle eşit olmayan, ancak aile ile uyumlu ise çalışabilecek, evde dizini kırıp doğurduğu çocuklara bakması gereken canlılar. Eğitim hakkı engellenen, çocuk yaşta evlendirilmesinde sakıncası olmayan; kocaya, babaya, abiye, işte hangi erkek varsa ona itaat etmesi gereken...

Üstüne bir de kadınları koruyacak mekanizmaların yokluğu, adalet sisteminin sürekli erkekler lehine işlemesi ve son dönemde giderek artan yoksulluk, kadınlar için şiddet cenderesini daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Gidebilecek bir yeri, başvurabilecek kimsesi, hayatını sürdürecek geliri olmayan kadınlar başlarının çaresine bakmaya çalışıyor.

YOZLAŞMA HAVADAN MI GELDİ?

Genç kadınlar için de durum farklı değil. Dün öldürülen kadınlardan İkbal Uzuner’in uzun bir zamandır fail tarafından takip edildiği, ölümle tehdit edildiği ortaya çıktı. Pek çok kadının yasal süreçleri işletmeye çalışırken hayatını kaybettiği gerçeğini hatırlatmalıyız tam da bu noktada.

İşlemeyen süreç, sonuç alınmayan başvurular, bitmeyen davalar, ihlal edilen ancak bir yaptırım uygulanmayan uzaklaştırma kararları, bir de sürekli kadının yargılandığı bir yargı mekanizması! Kadınlar neden orada, o saatte, o erkekle olduğunu açıklamak; kendisini yargılayan gözlere hesap vermek durumunda kalırken yasal haklarını gerektiği biçimde kullanamıyorlar ne yazık ki. İkbal’in de bu kadınlardan biri olması gayet muhtemel.

Toplumsal çürüme, yozlaşma, uyuşturucu gibi meselelerden söz ederek cinayetlerin nedenlerini buraya bağlamaya çalışan gazete manşetleri okuduk. Şiddetin giderek toplumsal hale gelmesi, kadınlardan çocuklara, hayvanlardan yaşlılara kadar giderek yayılması ve vahşileşmesi de bu saydıklarımızdan bağımsız değil. AKP iktidarının yıllardır kullandığı şiddet, siyasette kullanılan dil, nefret ve düşmanlık içeren söylem şiddetin ülkenin en derinlerine yayılmasına neden olurken özellikle gençler geleceğe dair bir umut bulamadıklarından “yozlaşma” diye tarif edilen yere savrulabiliyorlar. Kaldı ki bu yozlaşma kısa yoldan “zenginleşen, lüks yaşamını insanların gözüne sokanların dünyası" ile daha da yayılıyor.

İKTİDARIN POLİTİKASININ TA KENDİSİ BU

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz, iktidar ve sözcülerinin söylediklerinin iddia ettiklerinin tersine tamamen politik bir şeyin içerisindeyiz, hatta politikanın kendisi bu.

İdam cezası gelirse çözülür diyenler, “kadınlar da bir kiminle görüştüğüne dikkat etsin canım” paylaşımı yapanlar da meseleyi aynı politik noktadan uzaklaştırmaya çalışanlar. İdam cezası önerenin Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan olduğu gerçeği ise vurgulanmaya değer. 6284 sayılı Yasa'nın kaldırılmasını AKP’yle ittifak masalarına getiren Erbakan ve partisi kadınların hayatlarını kaybetmesi üzerine en son konuşacak kişilerden biri.

Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin sebeplerini gizleyen ve manipüle edenlerin dışında amacını doğrudan ilan edenler de var. Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, öyle büyük bir öz güvenle söylüyor ki kadınların eşit yurttaşlık hakkının güya kadınların katledilmesine sebep olduğunu. Bu kadar kadının zaten eşitsizliğin derinleşmesiyle katledilmesi ona yetmemiş olsa gerek, kadınları şiddetten koruyan, onların devlet önünde de toplumda da erkeklerle eşit bir yere sahip olmasına olan kinini böyle kusuyor.

'DÜN OLDUĞUNDAN DAHA SIKI VE DAHA ÇOK'

Etkin ve hızlı uygulanacak mekanizmalara ihtiyaç var ülkede. Bunun en temel dayanağı da İstanbul Sözleşmesi. İstanbul Sözleşmesi tam da bunu söyleyen bir metin, “Kadına yönelik şiddeti engellemek devletlerin görevidir." Bugün iktidar bu yükümlülüğü yokmuş gibi davranabiliyorsa İstanbul Sözleşmesi'nden kendilerince “kurtuldukları” içindir.

Sığınmaevleri, danışma merkezi, ücretsiz hukuki ve psikolojik destek, çocuklar için kreş ve psikolojik hizmetler, kadınları yargılamayan bir mekanizma. Kadına yönelik şiddetin cezasız kalmayacağına ilişkin yargısal güvence. Tüm bu uygulamalar kadınların içine düştükleri bu şiddet ve vahşet bataklığından çekip alabilmenin yapı taşları. Bunları da yapmak devletlerin görevi.

Kadınların ölüm korkusu içinde olmadığı bir ülke istiyoruz. Bunu sağlamakla görevli olanların şimdi üzüntü açıklamaktan fazla şey yapması gerekiyor. Bunun için de mücadele ediyoruz ve eşitlik mücadelemizin hayatta kalma mücadelesi anlamına geldiğini daha net görüyoruz.

Birbirimize emanetiz diyor ya sokaklarda kadınlar. Evet birbirimize emanetiz, birbirimizin yanında olacağız, elimizi tutacağız. Dün olduğundan daha sıkı ve daha çok. Bu elleri büyütmeye, daha çok ele ulaşmaya ihtiyacımız var ama. Yaşadığımız korku bu hayatı değiştirmenin dayanağı olmalı belki de.

Fotoğraf: Onur Kavak/Evrensel

İlgili haberler
İki günde dört kadın cinayeti

İstanbul’da Semih Çelik isimli erkeğin Ayşenur Halil ve İlknur Uzuner’i katletmesinin ardından 24 sa...

Dicle Ekmek ve Gül grubu: 'Karanlığınızı kabul etm...

Dicle Ekmek ve Gül grubu, İstanbul'da iki kadının katledilmesi üzerine açıklama yaptı.

Bursa Kadın Platformu: 'Yasta değil, isyandayız'

Bursalı kadınlar Bursa Kadın Platformunun çağrısıyla cezasızlık politikalarına ve erkek şiddetine ka...