Kız Kardeşlik Köprüsü dayanışmasından derneğe
Elâzığ Kadın Dayanışma Derneği olarak "Senin hikâyen yalnızca senin başına gelmedi" demenin kurumsal hâliyiz.

Elâzığ Kadın Dayanışma Derneği henüz çok yeni bir dernek ancak Elazığlı kadınlar açısından çok önemli bir yerde duruyor. Hikayesine deprem döneminde Ekmek ve Gül’ün çağrısı ile başlayan “Kız kardeşlik köprüsüyle hayatı yeniden kuruyoruz” kampanyası ile başlayan kadın dayanışması, yıllar sonra dernekleşti. Elâzığ Kadın Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Esin Coşkun dernekleşme süreçlerine ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Kuruluş süreciniz ile başlayalım, nasıl yan yana geldiniz, nasıl karar verdiniz bu derneği kurmaya?
Elâzığ Kadın Dayanışma Derneği yeni kurulmuş bir dernek olsa da hikayesi büyük Maraş depreminin yaşandığı süreçte başladı. Depremlerin ardından Elazığlı kadınlar deprem mağduru olan kadın ve çocuklara yardım etmek amacıyla Elâzığ Ekmek ve Gül Grubunu oluşturmuştu. Bu grup “Kız kardeşlik köprüsüyle hayatı yeniden kuruyoruz” kampanyası kapsamında deprem bölgesinde yaşayan kadın ve çocuklara hijyen kitleri ve dayanışma paketleri hazırlayarak destek olmaya çalıştı. 

Deprem döneminde oluşan bu dayanışma ruhu artarak devam etti. Elâzığ ilinde artan kadın cinayetleri, çocuk istismarlarına karşı kadınlar örgütlenmeye başladı. Kimi bir davada, kimi bir şiddet vakasında, kimi de sosyal medyadaki bir yardım çağrısında bir araya gelen kadınlar olarak dernekleşme fikrini değerlendirmeye başladık.

Bir kadın dayanışma derneğine neden ihtiyaç duydunuz? Neden Elazığlı kadınlar için burası önemli?
Çünkü Elâzığ’da kadınlar hâlâ “dayanışma” deyince akraba yardımı veya komşuluk ilişkileriyle sınırlı bir dayanışma biçimi görüyor. Oysa sistematik şiddet, ekonomik bağımlılık, işsizlik, toplumsal baskı gibi sorunlar bireysel çabalarla aşılamaz. Burada kurduğumuz dernek, kadınların güvenle gelebileceği, yargılanmadan dinlenebileceği, haklarını öğrenebileceği bir alan. Bizim varlığımız, "Senin hikâyen yalnızca senin başına gelmedi" demenin kurumsal hâli.

Dernek kurulduktan sonra duyan, gelen kadınlar oldu mu? Nasıl başvurular geldi?
Evet, daha kapımızı yeni açmışken sosyal medyadan, telefondan, hatta tanıdık aracılığıyla bize ulaşan kadınlar oldu. Kimisi şiddetten kaçıyordu, kimisi boşanma sürecinde yalnız bırakılmıştı, kimisi de iş bulamıyordu. Hatta bazı kadınlar "Ben şiddet görmüyorum ama sizinle olmak istiyorum" diyerek dayanışmanın parçası oldu. Bu bizim için çok kıymetliydi çünkü mücadele sadece mağduriyet üzerinden yürüyen bir şey değil, kolektif bir bilinç meselesi.

Elâzığ özelinde biraz konuşalım, Elazığlı kadınların karşılaştıkları sorunlar neler? 
Yoksulluk en başta geliyor. Kadınlar işsiz, istihdama katılım düşük. İş bulan da çoğunlukla güvencesiz, düşük ücretli, sosyal haklardan yoksun çalışıyor. Şiddet hâlâ çok yaygın, üstelik çoğu kadın yaşadığı şiddeti şikâyet bile edemiyor. Eğitime erişim özellikle kırsalda hâlâ problem; kız çocukları erken yaşta evlendiriliyor. Kentin imkânları zaten sınırlı ama bu sınırlılık en çok kadınları vuruyor. Mesela ulaşım sıkıntısı yüzünden şehir merkezindeki kurslara gidemeyen onlarca kadın var.

Özellikle yoksulluğun kadınların yaşamını nasıl etkilediğine dair gözlemleriniz neler?
Yoksulluk, kadınların özgürlüğünü doğrudan etkiliyor. Geliri olmayan bir kadının, şiddet gördüğünde gidecek yeri olmuyor. Eğitim alamayan bir kadın, meslek edinemiyor. Bu da onu sürekli olarak eşine, ailesine ya da başka bir erkeğe bağımlı kılıyor. Yoksulluk, kadını sadece maddi değil, psikolojik olarak da köşeye sıkıştırıyor: "Gitsem nereye giderim?" sorusu, çoğu zaman şiddetten daha büyük bir engel hâline geliyor.

Tüm bu tabloda dernek olarak neler yapmayı planlıyorsunuz?
Hukuki danışmanlık ve psikolojik destek mekanizmalarını kuruyoruz. Kadınların meslek edinmesi için atölyeler geliştireceğiz. Genç kadınlar ve kız çocukları için bilinçlendirme çalışmaları yapacağız. Ayrıca Elâzığ’da ilk kez kadınların kendi hikâyelerini anlatacakları bir sözlü tarih arşivi oluşturmayı hedefliyoruz. Bu hem hafıza hem de mücadele için önemli bir kaynak olacak.

“Aileyi koruma” söylemi, kadının hayatını tehlikeye atıyor
Kadın haklarına dönük hukuki düzenlemelerde "ailenin korunması" odağı güçleniyor. Adalet Bakanı'nın aile arabuluculuğu önerisi gibi... Sizce bunun etkileri ne olur?
Bu tip düzenlemeler, şiddet gören kadınların adalete erişimini daha da zorlaştırır. Arabuluculuk, güçsüz olanı daha da güçsüz hâle getirir. Bir kadın, kendisine şiddet uygulayan biriyle "ortak bir yol bulmak" zorunda bırakıldığında, aslında şiddetin meşruiyeti artırılmış olur. Bizim gözlemlerimiz, Elâzığ’da pek çok kadının "Karakola gidip döndüğümde şiddet arttı" dediğini gösteriyor. Devletin görevi aileyi korumak değil, bireyi özellikle de hayati tehlike altındaki kadını korumaktır. Aksi hâlde, her yeni yasa değişikliği kadınların mezar taşına birer satır daha ekler.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Yeni bir yolun umut ışığı: Elazığ Kadın Dayanışma...

'Toplumsal dönüşüm bireysel çabalarla değil, ortak mücadelelerle oluşur. Elazığ Kadın Dayanışma Dern...

Müziğin ve mücadelenin kadını: Eartha Mae

ABD’nin pamuk yetiştiriciliği ile meşhur Güney Carolina tarlalarında çalışan, ‘Güney’in pamuk toplay...

Arşivlerin anlattığı genel grev: 1913 New York’ta...

1913’te New York’ta 200 bin kadın ve çocuk işçi, sefalet ücretlerine ve sağlıksız koşullara karşı gr...