Kadınların öfkesi Maltepe'de birleşti
Maltepe'de kadınlar, adalet ve demokrasi için meydanlardaydı. Şimdi asıl mesele: Direnişi nasıl sürdüreceğiz? Editörümüz Sıla Altun, Maltepe miting alanından izlenimlerini yazdı.

Cumartesi günü yüz binlerce yurttaş Maltepe’de, İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan ve özelliklere gençlerin hedef alındığı saldırılara karşı demokrasi talebiyle buluştu. Alan hıncahınç doluydu, öyle ki mitinge girişte yurttaşlar girişlerini engelleyen bariyerleri yıktı, miting alanı genişletilmek zorunda kalındı. Alana girmek oldukça zorlayıcı oldu.

İlk polis aramasını geçtikten sonra soluklanmaya karar verdim. İki orta yaşlı kadının yanına bir kaldırıma oturdum. Kadınlar kendi aralarında sohbet ediyor, şarkılar söylüyorlardı. Onlara kendimi tanıttım ve Ekmek ve Gül’de yayınlamamız için görüş vermek isteyip istemediklerini sordum. Kadınlardan biri “Şu an ne söylersem çok öfkeli söyleyeceğim, o yüzden konuşmasam daha iyi” diyerek yanıtladı sorumu. Öfkeli olmak oldukça normaldi, mitinge gelen kalabalığın da bu duyguyu yaşadığı su götürmez bir gerçekti. “O halde yalnızca sohbet edebiliriz. Neden buradasınız?” diye sordum bu sefer. Kadın özellikle gençlere yönelik polis saldırısı ve tutuklamalara öfkeliydi. “Bu çocuklar neden bunu yaşamak zorunda?” diye isyan etti birkaç defa. Ardından alanda bulunan yaşlıları işaret ederek, “Bizim yaşlılarımız neden böyle yaşamak zorunda? Dışarıda görüyoruz birçok kişi emekli oluyor, 70’inden sonra hâlâ çalışmayı sürdürüyor. Neden rahat yaşayabilecekleri bir olanakları yok?” diye sordu. Ağırlıklı olarak yoksullaşmaya ve yaşam koşullarını sağlayamamaya vurgu yaptı sohbetimiz boyunca. 


KAYGILAR, BELİRSİZLİK KADINLARI MÜCADELENİN EN ÖNÜNE İTİYOR

Özellikle kadınların bu süreçte daha çok tepki gösterdiğini ve eylemlerde yer aldığını belirtiyor sohbet ettiğim kadın: “Tabii ki kadınlar daha fazla yer alacak. Çünkü kadınlar yalnızca kendini değil, çocuklarını da düşünüyor. Çocuk sahibi olduğunuzda ne oluyor biliyor musunuz? Gün içinde sürekli çocuğunuzu düşünüyorsunuz. Gece olup kafanızı yastığa koyunca yine çocuğunun için duyduğunuz kaygılar kafanıza üşüşüyor: Çocuğuma ihtiyacı olan ayakkabıyı alabilecek miyim, eğitimi nasıl devam edecek, yarın sabah beslenmesine ne koyacağım, mezun olduğunda iş bulabilecek mi...” Tüm bu belirsizliğin, güvensizliğin ve kaygıların kadınları mücadelenin en ön safına ittiğini söylüyor.


‘DİRENMEMİZ GEREK’

Tüm konuştuklarımızın üstüne mücadeleyi nasıl sürdürmek gerektiğini soruyorum. Evet, bugün birçok yurttaş gerek sokaklarda gerek başka mecralarda tepkilerini gösteriyor ancak değişim için ne yapmak gerektiğini de tartışmak gerektiğinin de önemli olduğunu söylüyorum. Miting alanında konuştuğum aşağı yukarı tüm kadınların verdiği cevabı veriyor: “Direnmemiz gerek, umarım bu direnişimiz bir sonuca ulaşır.” Sohbete, “Evet direnmek önemli ama nasıl, nasıl bu birlikteliği daha sağlam hale getireceğiz, bu direniş nasıl değiştirici bir güç olacak?” sorusunu sorarak devam etmek istiyorum ama o sırada alana girişteki girişi alabildiğine darlaştıran bariyerlerden biri miting katılımcıları tarafından yıkılıyor. Hep beraber heyecanla yıkılan bariyere bakıyoruz ve alanda bulunan herkes alkışlarla coşkulu bir şekilde tepki veriyor. Ardından kadınlara benimle sohbet ettikleri için teşekkür ederek bariyerin açıldığı kısımdan miting alanına doğru ilerliyorum.

‘ONURLU BİR YAŞAMI SEÇİYORUM’

Miting alanına girdiğimde inanılmaz bir kalabalıkla karşılaştım. Alanda gezinirken kadınların ve özellikle de genç kadınların el emeği göz nuru dövizleri dikkatimi çekti. Bu dövizlerin birçoğu bir yandan alay içerirken bir yandan da politik eleştiriler barındırıyordu.


Ekonomiden geçmiş seçimlerde yapılmış usulsüzlüklere, özgürlük alanlarının kısıtlanmasından medya kanallarını boykota çağırmaya çeşitli dövizler genç kadınların ellerindeydi. Bazılarına resimler çizilmiş, bazıları özenle süslenmiş dövizleri fotoğraflamaya başladığımda birkaç kadın kendi dövizleriyle fotoğraflarını çekmemi rica etti benden. Tüm tutuklamalar, gözaltılar ve iktidarın verdiği gözdağı o kalabalığın içinde birlikte olmanın gücünü hisseden kadınlar için o kadar da belirleyici değildi. 


Üç kişilik bir genç kadın grubuna doğru ilerledim. Aralarından biri “Onurlu bir yaşamı seçiyorum. Direniyorum” yazan bir döviz tutuyordu. Dövizin fotoğrafını çektikten sonra mitingin nasıl geçtiğini soruyorum. Oldukça heyecanlı görünüyorlardı, hakları için burada olduklarını söylediler. “Peki İmamoğlu’nun tutuklanması ve iktidarın bu saldırıları sizin hayatınızı nasıl etkiliyor?” diye sorduğumda genç kadınlardan biri, “Biz mezunuz. Üniversiteye hazırlanıyoruz. Şu an evde ders çalışıyor olabilirdik ama bakın buradayız. Böyle etkiliyor işte bizi” yanıtını veriyor. Sınava nasıl hazırlandıklarını sorduğumda ise aynı genç kadın evde kendi kendine çalışarak hazırlandığını, dershane fiyatlarının 150 bin lira civarında olduğunu söylüyor. Yanındaki arkadaşı ise araya girip başka bir arkadaşlarının 200 bin liraya kayıt yaptırdığını söylüyor ve pahalılıktan dem vuruyor.

Değişim için ne yapmak gerektiğini sorduğumda ise şu an direndiklerini ve direnmeye devam edeceklerini söylüyorlar. Ancak bu direnişin nasıl sürmesi gerektiğine dair sorular sorduğumda düşünceli bakışlarla karşılaşıyorum. 


‘MÜCADELENİN SÜREKLİLİĞİNİ SAĞLAMALIYIZ’

Dövizli başka bir grubun yanına gidiyorum. Kadın ve erkekler bir arada duruyorlar. Üniversite öğrencisi olup olmadıklarını sorduğumda kadınlardan biri bazılarının çalıştığını bazılarının ise öğrenci olduğunu söylüyor. Gruba mitingi nasıl bulduklarını sorduğumda hemen kadınlar yanıtlıyor. Miting alanında dolaşırken ve görüş toplamaya çalışırken de karma gruplarda özellikle kadınların konuşmaya daha istekli olduğu görünüyor.
Konuştuğum kadın, hukuksuz uygulamalara karşı alanda olduklarını söylüyor. Bu mitingin mücadelenin başlangıcı olarak nitelendirildiğini, bundan sonra mücadelenin nasıl büyütüleceğini sorduğumda ise kadının yanıtı boykot oluyor. “Sürekli fiziksel olarak bir araya gelmemiz, bu şekilde büyük eylemler örgütlememiz çok mümkün değil. İnsanların işleri var, üç gün gelen bir sonraki gün gelemeyebilir. Mücadelenin sürekliliğini sağlayabileceğimiz yöntemler bulmamız gerekiyor” diyen kadın boykotun bu mücadele yöntemlerinden biri olduğunu düşünüyor. Ancak şunu da eklemeden geçmiyor: “Boykotun başarıya ulaşabilmesi için de bizim örgütlülüğümüzü sağlamlaştırmamız gerekiyor.”

‘OĞLUM ÇIKANA KADAR BU SAAT BÖYLE KALACAK’
Miting sırasında üniversite eylemleri sebebiyle tutuklanan İTÜ öğrencisi Berkant Tatlı’nın annesiyle, Zeynep abla ile karşılaştım. Kolundaki saati göstererek “Bu Berkant’ın saati. Saati Berkant tutuklandığı zaman durdurdum. Serbest bırakılana kadar bu saat kolumda böyle kalacak” dedi.

‘BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA’

Mitingde sohbet etme imkanı bulabildiğim, sohbetlerine kulak misafiri olduğum hemen her kadın son süreçte gerçekleşenleri bardağı taşıran son damla olarak görüyor. Hepsi öfkeli ve birlikteliğin getirdiği güveni ve gücü tadıyorlar. 


Genç kadınlar kendi gelecekleri için duydukları kaygı, bugün sıra arkadaşlarının yaşadığı şiddete karşı alanlardayken yaşça daha büyük kadınlar gençlerin yaşadıkları şiddetin karşısında onlara sahip çıkmak için alandaydı. Yoksulluk, polis şiddeti ve iktidarın tüm politikalarına karşı demokrasi talebiyle kadınlar, çevresini çeperini de alıp mitingin bir parçası olmuştu. Ancak mitinge katılan kadınların öfkesi, direnme gücü ve mücadele isteği önümüzdeki süreçte nasıl somut adımlar atılarak muhafaza edilecek bu kadınlar açısından bir soru işareti. Direnmeyi ve mücadeleyi mitinglerin dışına çıkartacak; işçi, emekçi ve genç kadınların öfkesini değiştirici bir güç haline dönüştürecek yöntemleri kadınların yaşam alanlarında tartışmaya ihtiyaç duyduğu da bu mitingdeki kadınların ifadelerinden net bir şekilde anlaşılıyordu. 

Fotoğraflar: Sıla Altun/Ekmek ve Gül


Sıradaki haber
Haksızlık