Kadınlar ne istiyor?
Kadınlar artık yalnızca istemiyor. İstemekten yorulmuş, istemekten sıkılmış durumda. Bugün sokakları dolduran kadınların öfkesi, bu görmezden gelinmişliğe karşı biriken öfke...

Son günlerde yaşananlardan sonra bir soru düştü kucağımıza, bir de buradan soralım: “Kadınlar ne istiyor?” Saraçhane’de, Beyazıt Meydanı’nda, Beşiktaş’ta, Maçka’da, Şişli’de yükselen seslere kulak verenler bu soruyu sormak mecburiyetinde kaldı. Mecbur kaldılar, çünkü bu meydanlarda duyulan en baskın ses kadınların sesiydi, sloganlarıydı ve talepleriydi. Kortejlerin en önünde kadınlar vardı; kalabalıklara en çok kadınlar seslendi bu süreçte. Daha ilk günkü eylemlerde, bu düzene olan öfkeleri de tahammülsüzlükleri de her kelimelerinde ortaya saçıldı. Meselenin sadece diploma iptal kararı meselesi olmadığı, o öfke ile somutlaştı her birimizde.

Bu sorunun cevabının peşine düşmek gerekir elbet. Bu yazının asıl meselesi de budur. Cevabı arayacağımız yer ise hem çok yakında hem de çok uzaktadır. Daha sene başında Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner isimli iki genç kızın öldürülmesiyle ayağa kalkan genç kadınlar, nasıl bir yaşamı talep ettiklerini açıkça ifade etmişti. Kadınlar, yaşadıkları baskılara karşı mücadele etmekte ısrarcı. Bunu hepimiz anladık. Ancak bugün bu ısrarı ve mücadele birliğini bir zırh gibi kuşanabilen kadınların bu yeteneği nasıl geliştirdiğini ve bu mirası nereden aldığını bilmek, yarınımızı daha güçlü örmenin ilk adımı olacaktır. Kronolojik bir sıralamayla direniş hafızamızda neler olduğuna kısaca bakabiliriz.

SİVAS EMEK PROTESTOSU 

Kadınların Türkiye’deki ilk toplu yürüyüşlerinden biri, 1908 Sivas Ekmek Protestosu’dur. Kötü koşullarda çalışmasına rağmen bir ekmek alacak kadar bile emeğinin karşılığını alamayan elli kadının öncülük ettiği bu isyanda, sonrasında toplanan 500 kişi vilayet konağının camlarını tuzla buz etmiş, belediye başkanı canını zor kurtarmıştır. Aynı yıllarda dünyada kadın hareketi hiç olmadığı kadar güçlenmiş ve kadınlar, dünyanın birçok noktasında ilk kez sokaklara çıkmıştı. Sivas’taki ekmek protestosu, dünyadaki bu hareketlilikten doğrudan etkilenmiş midir bilinmez; ama o yılların tüm dünyada kadınlar için başka bir kapı araladığı aşikâr.

KAVEL DİRENİŞİ

Tarihi biraz ileri sardığımızda ise önemli başka bir direniş karşımıza çıkıyor: 1963 Kavel Direnişi. Cumhuriyetin ilk yıllarında sendika kurmak yasaktı. Bu yasak 1947’de kalktı, ancak işçilerin grev ve toplu sözleşme hakkı hâlâ tanınmamıştı. Hatta grevin cezası hapisti. Yıllarca grev hakkı için mücadele edildi. 1961 Anayasası’nda grev hak olarak tanındı, ancak İş Kanunu’na göre hâlâ yasaktı. Bu yasaklar silsilesi, işçilerin öfkesini katmerledi ve 31 Aralık 1961 günü Türkiye İşçi Sendikaları Birliği Saraçhane’ye çağrı yaptı. Bu çağrı ile birlikte, 1,5 milyon nüfusu olan İstanbul’da 100 bini aşkın insan Saraçhane’ye yürüdü. Bir mücadele mekânı olarak Saraçhane’nin tarihindeki ilk büyük miting de bu mitingdi. Kavel işçileri erkekti; ancak kadınların bu direnişteki rolü gösterdi ki işçi sınıfı, sadece erkeklerin makinenin başında çalışmasıyla var olan bir sınıf değildir. Kadınlar, eşlerinin, babalarının, abilerinin grev hakkı için etkili bir direniş örneği gösterdi. Bu birleşik mücadele, sonunda kazanımla sonuçlandı.

Bugün alanlarda yan yanayken hissettiğimiz gücü düşünelim. Bu gücü, öncesinde hiç tahayyül etmeden bir anda keşfeden Kavel direnişindeki kadınlar, elbette bir sonraki kuşağa bu mirası bıraktı. Böylece kadınlar, direniş hafızalarına bir yenisini daha eklediler.

EMİNE ARSLAN CESARET VERDİ 

Kavel Direnişi, kalabalıkların büyüttüğü direnişler arasında önemli bir örnek; ancak 2009 yılına baktığımızda, bir kadının tek başına direnişi nasıl büyütebileceğinin örneğini Emine Arslan gösteriyor bizlere. Emine Arslan, sendikaya üye olduğu için 8 yıldır çalıştığı DESA Deri fabrikasından çıkarılmıştı. Bu haksız çıkarmaya karşı tek başına direnişe başladı. İşverenin tüm tehditlerine, polisin tüm baskısına rağmen direnişini tam 352 gün sürdürdü. Haklı inadıyla sonunda hakkına da kavuştu. Emine Arslan’ın hikâyesi, bugün haklı olduğunu bilen ancak bulunduğu yerlerde yalnız hisseden her kadın için dönüp baktığında güç alacağı bir hikâyedir. Karşılaştığımız baskılarda, tehditlerde belki de en çok hatırlamamız gereken irade, tam da bu iradedir.

MİGROS DEPO İŞÇİLERİ 

Tarihi biraz daha yakın zamana getirdiğimizde, bu kez perakende devi Migros’un Esenyurt deposunda patlayan bir başka direnişle karşılaşıyoruz. 2020 yılında, pandemi koşullarında ağırlaşan çalışma yükü ve düşük ücretlere karşı işçilerin sesini yükseltmesiyle başlayan bu mücadele, Türkiye işçi hareketinin yakın dönemindeki en dikkat çekici örneklerinden biri hâline geldi. Direnişin en çarpıcı yanı ise, kadın işçilerin ön saflarda yer almasıydı. Kadınlar sadece direnişe katılmakla kalmadı, aynı zamanda konuşan, örgütleyen, karar alan pozisyonlarda da aktif oldular. Örneğin, gündüz vardiyasında çalışan kadınlar, gece eylemlere katıldı; kolluk kuvvetlerinin müdahalesine rağmen geri çekilmediler. Çocuklarını yanlarında getirerek eylem yapan anneler, emek mücadelesi ile bakım emeğini bir arada yürütmenin zorluğunu ve gücünü tüm topluma gösterdi.

BUGÜN YÜKSELEN 'EŞİTLİK' TALEBİ 

Bugün üniversitelerden meydanlara akan genç kadınlar, emekçi kadınların çocuklarıdır; onlardan gelen mücadele mirasını taşıyan kuşakların bir parçasıdır.

Son yıllarda birçok kadın mücadelesine şahit olduk; kimi zaman haklı taleplerimizle meydanları doldurduk, kimi zaman fabrikalarda sesimizi yükselttik, kimi zaman üniversitelerimizden, kampüslerimizden “eşitlik” diye haykırdık.

Sabrımızı sınadılar, sessizliğimizi beklenti hâline getirdiler, görmezden geldiler; ama biz vazgeçmedik. Çünkü biliyoruz ki bu topraklarda her hak mücadeleyle kazanıldı, her direniş bir iz bıraktı. Bugün hâlâ düşük ücretlere, mobbinge, işten atılma tehdidine, güvencesizliğe ve erkek egemen çalışma düzenine karşı ses çıkarıyorsak, bu sesi güçlendirenler Cibali’nin, Flormar’ın, Migros’un kadın işçileridir.

Biz onların yürüdüğü yollardan yürüyor, onların açtığı yollara yeni yollar ekliyoruz.

Şimdi “Kadınlar ne istiyor?” diye soruyorlar.

Kadınlar, yıllardır uğruna mücadele ettikleri taleplerinin karşılanmasını istiyor. Eşitlik istiyor, özgürlük istiyor, insanca bir yaşam istiyor.

Ama artık yalnızca istemiyor. İstemekten yorulmuş, istemekten sıkılmış durumda.

Bugün sokakları, meydanları, işyerlerini dolduran kadınların öfkesi, bu görmezden gelinmişliğe karşı biriken tarihsel öfkenin sesi.

Artık almaya kararlı bir kuşak var; mücadele eden, birlikte direnen, geri adım atmayan bir kuşak.

Çünkü biz biliyoruz: Kadınlar varsa, mücadele var. Mücadele varsa, umut var.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül