Hemşireler; pandemide görünenin ötesi
Bugün hemşire emeğinin bu kadar görünür olması, meslektaşlarımızın, yaşadıkları gayriinsani koşullarda bile kolektif bir çalışmanın vazgeçilmez bir parçası olmalarındandır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2020 yılını hemşirelere atfetmişti. Son aylarda, dünyanın ortak derdi kovid-19 ile mücadelede en ön safta yer almaları ve başta yöneticiler olmak üzere kimsenin görmezden gelemeyeceği insanüstü bir çaba sarf etmeleri nedeniyle, hemşireler hiç olmadığı kadar görünür oldu.

Aslında doğal afetler, toplumsal olaylar vb. sağlığı tehdit eden her durumda, başta hemşireler olmak üzere bütün sağlık emekçileri aynı özveri ve tutum ile işlerini yapmışlar, çoğu kez gönüllü olarak afet bölgesine ilk ulaşanlar olmuşlardır. Yaşadığımız deprem felaketleri bunun en somut örneğidir. Bugün hemşire emeğinin bu kadar görünür olması, dünya ve ülkemiz basınında çokça yer alması, meslektaşlarımızın, yaşadıkları gayriinsani koşullarda bile kolektif bir çalışmanın vazgeçilmez bir parçası olmalarındandır.

‘BEYAZ MELEK’, ‘ULVİ GÖREV’ DİYE DİYE YÜKLENEN ANGARYALAR
Özellikle meslekte 20 ve üzeri yılını geçirenler için hikaye benzerdir. Birçoğumuz ailelerimizin, “Aman kızım kolunda altın bileziğin olsun, aman yavrum erken yaşta al mesleğini eline, koca eli gözleme” gibi kısmen iyi niyetli zorlamalarla gönderilmişizdir yatılı okullara. Yaşıtlarımızın sokakta oyun oynadığı 14-15 yaşlarında, biz, duvarları gri, camları yarıya kadar boyalı, soğuk ve çoğunlukla katı öğretmenlerin olduğu sağlık meslek liselerinde bulmuşuzdur kendimizi.

İşte o gri, soğuk ve bir o kadar da ruhsuz binalarda verilen eğitimle başlar, hemşirenin yaşamı boyunca üzerinden atamayacağı anne rolü. “Talebe hemşire onu getir, talebe hemşire bunu götür…” Bu emir kipleri ile derleme toparlama, her gittiği yerde oranın ‘annesi’ olma gibi ‘ulvi’ görev atfedilir hemşirelere. Bir de ‘beyaz melek’ ve kutsallık ile bezenince meslek hayatımız boyunca yapışıp kalır üzerimize bu ‘ulvi’ görev. Dört yılda verilen anatomi, fizyoloji, farmakoloji ve benzeri çok çok kıymetli, okunası derslerin yanında; bir o kadar da itaat edeceksin, derleyip toparlayacaksın, istemeyeceksin, vereceksin... Çünkü ‘Sen kutsal bir iş yapıyorsun’ duygusu iyice yer ettirilmelidir, her hemşirenin kafasında.

O hemşire bir dağ köyündeki sağlık ocağında ise o köyde her şeydir artık. Ağılda doğuramayan koyunu doğurtmak, aşıdan kaçan çocuğu tarlada yakalayıp aşısını yapmak, ilçeden sipariş edilen ihtiyaç listesini almak, çıkmayan parayı tamamlamak, kadınları koca şiddetinden korumak ve çoğu zaman onların sığınacağı bir ev olmak onun yaşamının bir parçasıdır...

Kırdan kente, büyük şehirlere gelince yine yığınla angarya eklenir beyaz meleğin işine. Bu angaryaların hiçbiri, aslında yazılı değildir onların görev tanımlarında ve köydeki gibi bir ruhsal doyum da alınmaz üstelik.

Bir eğitim araştırma hastanesinin herhangi bir kliniğini düşünün. Kırılan kapının kolu, hastanın dosyasındaki eksik ultrason sonucu, doktorun eksik yazdığı ilaç tabelası, lavobonun tıkanması, bozulan EKG manşonu, şişmeyen tansiyon aleti, soğuk gelen yemeği, sıvı sabunu biten tuvaleti, hasta odasının kirlenen perdesi, hocanın odasında mı olduğu, değilse nerede olduğu... Tüm bunların tek muhatabıdır hemşire! Hele de o kliniğin sorumlu hemşiresi ise bir de bunlara sosyal sorumluluklar eklenir; şu asistan uzman oldu yemek organize et, şu hemşire evleniyor hediye için para topla, personelin çocuğu oldu bir şeyler al, hoca emekli olacak çok şık bir veda düzenle gibi...

Bunlar, kendi doğalında görevin bir parçası haline gelen ve çoğunlukla gönüllü bir kabullenişlikle yapılan işler. Bir de gerçek görev tanımına, işin kendisine gelince durum iyice sorunlar yumağı olur.

FOTOĞRAFLARDAKİ YERLERİ HEP BOŞ
Bir hemşire, çalıştığı hastane ve birimlere göre değişmekle birlikte, gündüz mesaisinin dışında ayda ortalama 7-8 nöbet tutar. Yani bir yılın 3 ayını, yani ortalama 90 gecesini, evinde, kendi yatağında değil, hastanesinde ya monitör başında ya hastasının başında ya da en iyi ihtimalle sandalyenin üzerinde geçirir. Fiziksel yorgunluğa bir de haftalarca, bazen aylarca baktığı hastasının son nefesine tanık olmak gibi ruhsal yorgunlukla, tükenmişlik eklenince, yüzünde diğer hastaların beklediği gülümseme yerini yorgun, kaygılı ve stres dolu bir ifadeye bırakır.

Aciller ve yoğun bakımlar başta olmak üzere, hastanelerde çalışan hemşireler, sıcak çay ve kahve içmeye hasrettirler. O kalın ve kocaman kupalara doldurulan çaylar, öylece bekler bankonun üzerinde; hiç zamanında yenilemeyen yemekler de öyledir. Sık tuvalete gidip gelmeyle zaman kaybetmemek için su bile ölçülü içilir nöbetlerde.

40’lı yaşlara gelindiğinde yılların yorgunluğu bacaklarındaki uzun ve kavisli çizgilerden okunur; varis dolu bacaklar bu mesleğin en yaygın hastalığıdır.

Öyle çocuğum hasta izin alayım, evde yaşlı anne babamın bana ihtiyacı var bu hafta nöbet tutmayayım, eşim ameliyat olacak gitmem lazım gibi bir ‘konfor’u olamaz hemşirenin. Eğer emanet edeceği kimsesi yoksa, hemşirenin çocuğu da annesiyle nöbete kalacaktır hastanede. Onun için hemşirelerin çocukları çok iyi bilir ilacı enjektöre çekmeyi, kliniğin koridorunu oyun parkı yapmayı, nerede olursa oracıkta kıvrılıp uyumayı... 40 derece ateşi olan çocuğunu kucağında nöbetine getiren, bir hastasına bir çocuğuna koşan onlarca hemşire örneği vardır hafızalarımızda.

Evdeki yaşamı da hep iki günlük düşünmek zorundadır; iki günlük yemek, eğer anne ise çocuğuna iki günlük okul çantası ve kendisi olmadığı için evinde iki günlük program.

Bayram, yılbaşı ve sevdiklerinin doğum günlerinde çekilmiş olan fotoğraflarda hep boş kalır onların yeri; çünkü onlar nöbette hastaları ile birlikte ve eğer şanslı iseler onlarla kutluyorlardır o özel günleri.

SORUN ÇIKARAN MELEK OLUR MU HİÇ!
Bir de başlarından hiç eksik olmayan idareci mobbingi vardır hemşirelerin. Otoriter, konulan kaide ve kuralları hiç sorgulamadan, güncellemeden, alanda karşılığı var mıdır bunun demeden uygulatan idarecileri vardır. Eğer ‘Tamam efendim, olur efendim’cilerden değilseniz, adınız sorun çıkaran hemşire olur ve o klinik senin, bu klinik benim gezinir durursunuz.

Hasta ile hiç temas etmemiş, eline basit bir tansiyon aleti değmemiş hemşireler de vardır; hiçbir riske maruz kalmadan, ‘annesinden idareci’ olarak doğan hemşireler. Liyakat, kıdem, eğitim durumu gibi kriterler asla onlar için geçerli değildir. Tek kriter vardır onlara konulan; o da mevcut siyasetin her türlü yaptırımını hiç tereddüt etmeden uygulamak ve uygulatmak. Hep bir üst kademede olmak isterler ve bu uğurda her şey mübahdır onlar için.

‘PERFORMANS’ HER ŞEYSE, İNSAN HİÇBİR ŞEYDİR
Sağlığın bir ekip işi olduğu ve o ekibin bir parçası eksildiğinde işlerin yarım kalacağını bilir, bütün sağlık emekçileri. En çetin koşullarda hizmet verilirken ekip olan bu sağlık ordusu, iş bunun parasal karşılığını almaya gelince, durum değişiverir birden. İşte o zaman, hekim merkezli, performans denen bir illet çıkar karşımıza ve orada hemşirenin görünmez emeği vardır. Eskilerde çok fazla yaşanmayan, lakin şimdinin modası olan rekabet başlamıştır; çünkü etik değerler, insani ihtiyaçlar hiçbirşey, performans her şeydir artık!

Oysa öznesi insan olan bir işkolunda, insan sağlığına yapılan hizmeti ölçmenin kriteri asla performans olmamalı. Bu uygulama ancak, iş barışını bozup birilerini kahraman ilan ederken, diğerlerini hüsrana boğar, haksız ve hukuksuz rekabeti doğurur beraberinde.

İSTEKLERİMİZ BASİT AMA İSTEMEK YETMİYOR
Aslında, bilindik, çok basit ve ulaşılması o kadar da zor olmayan, karşılanabilir şeyler istiyoruz biz: Yaşam koşullarımızın iyileştirilmesi, bunun için de performans değil, emekliliğimize de yansıyan temel ücretimizde bir artış. Çocuklarımızı güvenle bırakacağımız ve 24 saat açık kreşler.

Koşullar, koşullanmışlıklar, bazen görünmezliğimiz ağır olsa da hemşirelik kıymetli bir meslek, insana ve insan yaşamına dokunan bir meslek. Bütün meslektaşlarım için, emeğimizin artık görünür olması, görünen emeğimizin tanınıyor olması ve karşılığını maddi-manevi alabilmek ve bunun için mücadele edebilme umudu ile...

İlgili haberler
Sağlık emekçilerinin sağlığı kime emanet?

Sağlık emekçileri sorunlarını saymakla bitiremiyor: Koruyucu malzeme eksikliği, hastanelerdeki önlem...

Hastanede çalışan temizlik işçisi: Biz görünmez gi...

Pandemi sürecinde hastanede çalışan temizlik personeli bir kadın, asgari ücretle, riskle burun burun...

Sağlık sistemi pul pul dökülüyor

‘Sağlıkta çağ atladık, diyenler, sağlık emekçilerine bir maske vermekte zorlanırken emekçiler psikol...