
19 Mart’ ta Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınması ile beraber ülke yeni bir sürece girdi. Uzun süredir devam eden hukuksuzluklara, antidemokratik uygulamalara, düşük zamlara, enflasyona karşı güçlü bir tepki veremeyen halk, biriken tepkisiyle bir anda sokaklara döküldü. Uzun süredir devam eden gelecek kaygısı ve eğitimdeki antidemokratik uygulamalar özellikle gençliği sokaklara döktü. Böylece bir korku eşiği aşılmış oldu. Eylemlere kapatılan alanlar bu kitlesellik karşısında yeniden eylem alanlarına dönüştü.
‘GENÇLERİN SOKAĞA ÇIKMASI HEYECAN VE UMUT VERİYOR’
Kamu emekçileri bu süreçte sokağa çıksalar da çok kitlesel bir şekilde sokakta olduklarını söyleyemeyiz. KESK’e ve Birleşik Kamu İş’e bağlı sendikaların üyeleri sendikalarının çağrısıyla kitlesel olmasalar da örgütlü olarak alanlardaydı. Eğitim emekçilerinin örgütlü ve daha kalabalık bir şekilde sokağa çıkmamasının sebebi korku ikliminin işyerlerinde etkisinin sürüyor olması. Özelikle 15 Temmuz sonrası yaşanan KHK’ler ile işten atmalar, son süreçte belediyelere atanan kayyımlar; siyasetçilere, gazetecilere sosyal medya paylaşımları sebebiyle başlatılan soruşturmalar, gözaltılar ülkede hukuk sistemine ve adalete olan güvensizliği daha da artırdı. Fakat emekçilerin üzerinde öfkeyle birlikte bir korku da yarattı. İşyerlerinde alanlara çok yansımasa da tepkilerin arttığını ve tartışmaların yürüdüğünü söyleyebiliriz. Emekçiler işyerlerinin atmosferine göre bazen ulu orta, bazen de güvenilir buldukları gruplar içinde tartışmalarını sürdürüyor, tepkilerini dile getiriyorlar. Tepkili olanlar ve alanlara çıkmayanlar bunun sebebinin ülkede yaşanan hukuksuzluk olduğunu söylüyor ve en temel demokratik haklarını kullanılırken bile başlarına bir şey gelebileceğine dair kaygılarını ifade ediyor. Kendileri gitmese de çocuklarının eylemlere katıldığını söylüyorlar. Gençlerin sokağa çıkması heyecan ve umut yaratıyor.
BASKI GÜNLÜK HAYATIN HER ALANINA YANSIYOR
Uzun süredir eğitim iş kolunda yaşanan müfredat değişikliği, Öğretmenlik Meslek Kanunu, proje okullarındaki öğretmenlerin görev sürelerinin hiçbir kritere bağlı olmadan uzatılmaması, atamalarda ve görevlendirmelerde yaşanan liyakatsizlikler, düşük maaş artışları, öğretmenlere yönelik itibarsızlaştırma politikaları, angaryalar, dinselleştirme uygulamaları huzursuzluğu arttırmış durumda. Bir kısım eğitim emekçisi ise suskun. İktidarın uygulamalarından rahatsız olsa da olumlu ya da olumsuz görüş belirtmekten kaçınıyor. İçinden geçilen baskıcı sürecin etkisi günlük hayatın her alanına yansıyor.
İŞYERLERİNDE EMEKÇİLERİ KUTUPLAŞTIRMA ÇABASI
Diğer yandan işyerlerinde Memur Sen’in “Kılık kıyafet özgürlüğünün anayasada yer alması”nı ön plana çıkararak başlattığı imza kampanyası dolaşıyor. Toplu imzaya açılan dilekçede kılık kıyafet özgürlüğü dışında, ailenin kadın ve erkekten oluşması gerektiği, eşcinsel evliliklerin kabul edilmemesi gibi maddeler de var. Bazı okullarda idare eliyle yürütülen bu çalışma, bazı okullarda “Anayasa’da kadınların başörtüsünü güvence altına almak için” diye ifade edilerek ve diğer maddeler geçiştirilerek imza toplama çalışması şeklinde sürdürülüyor. Geçen on yıllardan sonra siyasi iktidarın ve onun sözcülüğünü yapan sendikanın emekçilere vaat olarak da olsa bir önerisinin kalmadığı, emekçiler arasında kutuplaşma yaratma çabası içinde olduğu anlaşılıyor. Burada aynı zamanda kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik yeni bir baskı sürecinin yasal zemini oluşturma çabası da var. Bazı işyerlerinde bu çalışma idare üzerinden yürütüldüğü için birçok kadının okumadan imza attığını, bazı okullarda da birkaç kişi haricinde kadın emekçilerin imza atmadığını duyuyoruz.
KADINLAR SENDİKAL MÜCADELEDEN NEDEN UZAK DURUYOR?
Eğitim Sen 3. Kadın Kurultayı kapsamında işyerlerinde 400’ü aşkın kadın eğitim emekçiyle gerçekleştirdiğimiz “Eğitim İş Kolunda Kadınların Örgütlenme Sorunları ve Sendikal Mücadeleye Katılmaları Önündeki Engeller” anketinde ağırlıklı olarak kadınların sendikalara üye olmamasının öne çıkan sebepleri; sendikanın sorunlarına çözüm üreteceğine inanmamaları, sendikaların siyasi partilerin etkisinde olduğu, sendika içindeki gruplaşmalar ve grup dayatmalarını onaylamamaları şeklinde ifade edildi. Herhangi bir sendikaya üye kadınlara sendikanın düzenlediği faaliyetlerine katılıp katılmadığı sorulduğunda çoğunluğu “hiç katılmıyorum” cevabını verdi. “Üye olduğunuz halde sendika çalışmalarına aktif olarak katılmamanızın en önemli nedeni nedir?” sorusuna, “ev işleri ve çocuk bakımı” gibi cevaplar verildi. Buradan da anlaşıldığı gibi sendikal faaliyetleri sendika bürolarında değil de mümkün olduğunca işyerlerine taşımak önemli. Eğer sendika bürosunda bir etkinlik yapılacaksa da buna dair kadınların katılımını kolaylaştıracak çözümleri üretmek gerekiyor. Şubelerde etkinlikler esnasında kullanılan çocuk odası ve çocuk bakım hizmeti bu sorunları belirli oranda çözebiliyor. Ama asıl önemli olan şey, en geniş kadın emekçi kitleleriyle bu hizmetlerin kamusal olması için bir mücadele örmek.
BİRLİKTE HAREKET ETME DÜŞÜNCESİ ARTIYOR
Okullarda ücretli-sözleşmeli öğretmen, PİKTES, TYP, İUP adı altında farklı statülerde, güvencesiz personel çalışıyor ve bunların çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. İş güvenceleri olmadığı için değil bir sendikaya üye olmak, en ufak bir tepki göstermeleri bile işten çıkarılmaları anlamına geliyor.
Yetkili sendika Memur Sen’e güvensizlik artsa da dini inanç, görevlendirmelerde kolaylık, idareyle karşı karşıya gelmemek gibi sebeplerle kamu emekçisi kadınların bir kısmı orada kalmayı tercih ediyor. Kadınlar sorunların çözümü konusunda sendikaların birleşmesi, ortak talepler için birlikte hareket etmesi gerektiğini ifade etseler de sendikalarına görüş ve önerilerini iletme, eleştiri sunma konusunda hâlâ çekincelerinin olduğunu, edilgen davrandıklarını, çoğunlukla sadece üyelik bağlarının olduğunu söyleyebiliriz. Bir yandan da sorunlar büyüdükçe birlikte hareket etmeden kazanımın olmayacağı düşüncesi işyerlerinde daha çok tartışılıyor.
İşyerlerinde ortak taleplerimiz için mümkün olduğunca en geniş kesimi birleştirecek yol ve yöntemler bulmaya çalışıyoruz. Toplu sözleşme dönemi de yaklaşırken işyeri ziyaretlerimizde “1 Mayıs’tan Toplu Sözleşmeye” adıyla başlattığımız çalışmayla talepleri toplamaya, sendikaların ve emekçilerin ne yapması gerektiğine dair önerileri alarak işyerlerinde tartıştırmaya, emekçileri edilgen konumdan çıkarıp taleplerine sahip çıkmaya ve birlikte mücadele etmenin zeminini kurmaya çaba harcıyoruz.
ORTAK, KİTLESEL, GÜÇLÜ BİR 1 MAYIS EN İYİ CEVAP OLACAK
Her geçen gün angarya, güvencesiz ve farklı statülerde çalıştırma, düşük maaş artışları, hukuksuz uygulamalar, liyakatsizlik, mobbing, müfredat dayatmaları, itibarsızlaştırma, laiklik karşıtı uygulamalar eğitim iş kolunda artıyor. İşyerindeki bu homurdanmaları ortak bir tepkiye çeviremediğimiz sürece de sorunlar katlanarak artacak. Bu yıl ortak, kitlesel ve güçlü bir 1 Mayıs bizlere dayatılan yoksulluk, güvencesizlik ve hukuksuzluğuna karşı verilecek en iyi cevap olarak daha da önem kazanıyor.
Biz eğitim emekçisi kadınlar; insanca yaşamaya yetecek ücret, insanca çalışma ve yaşam koşulları, güvenceli iş, güvenli gelecek, güvenli işyerleri, güvenli evler, güvenli sokaklar için bizi ayrıştırmaya çalışanlara inat taleplerimizle, en güçlü katılımla işyerlerinden birleşerek 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız!
Fotoğraf: Gönül Kural
İlgili haberler
1 Mayıs 2025| Kadın işçiler Ekmek ve Gül’e anlatıy...
1 Mayıs'a giderken işçi ve emekçi kadınlar, öğrenciler, ev kadınları yaşam koşulları ve taleplerini...
Eğitim emekçisi kadınların TİS değerlendirmesi: Ok...
Pandemi sürecinde dertleri katlanan eğitim emekçisi kadınlar, Ağustos ayında başlayacak TİS görüşmel...
Eğitim emekçisi kadınlar kendini güvende hissetmiy...
Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreterliği, eğitim ve bilim emekçisi kadınların yoksulluğa, güvencesizliğe...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.