'Evet' dersen bir daha hiç sormayacaklar
Referanduma günler kala hala aklında soru işaretleri varsa, ya da 'evet' demeyi düşünüyorsan, 'evet' demeyi düşünen bir arkadaşına dert anlatmak istiyorsan buyur; meseleyi özetledik.

16 Nisan’da anayasa değişikliğini oylayacağımız referanduma gidiyoruz. Anketler halkın yüzde 76’sının anayasa değişikliğinin içeriğini bilmediğini ortaya koyuyor. Ama süreç, daha neyi oylayacağımızı tam olarak bilmeden yaptığımız tartışmalar üzerinden, ‘evetçi-hayırcı’ diye bölünüp daha da kutuplaştırıldığımız bir biçimde işliyor.
Anayasa değişikliğine ‘evet’ denilmesini isteyenler, ‘hayır’ diyenleri ‘büyük ve güçlü Türkiye’ye engel olmaya çalışmakla’ suçluyor. Neden? Kim istemez ki refah ve ferah bir ülkede yaşamak. Öyleyse neden bu ülkenin en az yarısı ısrarla, ille de hayır diyor? Ülkenin en az yarısı kendi vatanına düşman olabilir mi?
Kafamız karışıyor, aklımızda yanıtlanmaya muhtaç bir sürü soru...

Öncelikle soralım; bu ülkenin anayasa değişikliğine ihtiyacı var mı?
Var, çünkü 1980 darbesi sonrası askeri cunta tarafından hazırlanan ‘82 Anayasası antidemokratik bir anayasadır ve değişmelidir. ‘82 Anayasası, ‘hayır’ propagandasının açıkça yasaklandığı, ‘hayırlı sabahlar’ dediği için insanların gözaltına alınıp sorgulandığı, tehdit ve şantajlar eşliğinde gidilen bir referandum süreci sonunda oylandı. Böyle bir ortamda, katılanların yüzde 92.5’inin ‘evet’ dediği bir darbe anayasası çıktı ortaya. Katılanların çoğunluğunun ‘evet’ demiş olması, ‘82 Anayasası’nı demokratik mi yaptı? HAYIR!

Peki, şimdi nasıl bir ortamda anayasa değişikliğine gidiyoruz?
15 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL ilan edildi. Ülke tamamen keyfi ve hukuksuz bir biçimde, Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetiliyor. Hükümeti ve cumhurbaşkanının eleştirmek, OHAL düzenine karşı çıkmak en büyük suç haline geldi. Mahkemeler ve cezaevleri, sorgusuz, sualsiz gözaltılar ve tutuklamalarla dolup taştı. Patlamalar ve terör saldırıları toplumdaki korkuyu ve gerilimi tırmandırırken iktidar, savaş politikalarını benimsememizi, her gün yaşanan ölümleri olağan karşılamamızı bekliyor.




HERKES Mİ TERÖRİST? 
Şimdi de ‘hayır’ diyenler baskı altında; medya zaten tek ses haline getirilmişken bir de propaganda olanakları kısıtlanıyor. Bizzat hükümet sözcüleri, “kaos olur, iç savaş çıkar” tehditleriyle, ‘hayır’ diyen herkesi ‘terörist’ ilan ederken, başkanlık sistemiyle birlik ve beraberliğin sağlanacağından, ülkeye huzur ve istikrar geleceğinden söz ediyorlar.
Madem bu kadar zor ve hassas bir dönemden geçiyoruz ve birliğe ihtiyacımız var, o zaman neden halkı bölmeye, kutuplaştırmaya çalışıyorlar?
Aynı tezgâhta çalıştığımız işçi kardeşlerimizle, yan yana evlerde oturduğumuz, acımızı, tatlımızı paylaştığımız komşularımızla, yeri geldiğinde yediğimiz bir lokmayı paylaştığımız, derdimize ortak olan dostlarımızla, aynı sıralarda birlikte dirsek çürüttüğümüz arkadaşlarımızla, sağlıktan eğitime her alanda aynı kaygıları yaşadığımız insanlara ‘düşman’ gözüyle bakmamızı istiyorlar.
İstiyorlar ki, yaşadığımız ortak sorunların çözümünün aynı safta durmak olduğunu fark etmeyelim.
Böyle bir ortamda gidilen referandumda anayasa değişikliği kabul edilse bile iddia ettikleri gibi “milli irade tecelli etti” denebilir mi? HAYIR!

HIZ ÇOĞU ZAMAN İYİ DEĞİLDİR, ÖLDÜRÜR! 
Bu anayasa değişikliğinin ‘kolay’ ve ‘hızlı’ karar almayı sağlayacağını, böylece ‘ülkenin uçacağını’ iddia ediyorlar bir de. Oysa OHAL ilanının, binlerce kamu çalışanının ihracının, gazetelerin, televizyonların kapatılmasının, Suriye’deki iç savaşa dalmanın, grev yasaklarının, üç kuruşluk asgari ücret zammının kararlarını bir gecede hızla ve ne kolay aldılar biliyoruz... Çocukların istismarcılarıyla evlendirilerek istismarın aklanmasını ve çocuk yaşta evliliklerin önünün açılmasını öngören yasayı da hızlıca, kolayca geçireceklerdi Meclisten. Eğer kadınlar olarak tepkimizi gösterecek zamanımız olmasaydı…
Son yıllarımızı tek kişinin, tek görüşün aldığı kararların ağır bedellerini ödemekle geçiriyorken, ülkeyi yönetenler istiyor ki hep böyle olsun, sürekli OHAL olsun, yasalar, kararlar sorgulanmadan tek bir adam tarafından ‘hızla’ çıkarılabilsin.




ONLAR İSTİKRAR DEDİKÇE, KADINLAR İŞSİZ KALDI
Her seçim dönemi ‘istikrar’ diyenler, maaşıyla geçinemediği için iş arayan milyonlarca emekliyi, her geçen gün daha fazla gencin ve kadının işini kaybettiğini bilmiyorlar mı? Son bir yılda 40 bin kadın sigortalı işini kaybetti. Kadınlar giderek daha fazla sigortasız, güvencesiz çalışmaya mahkum ediliyor. Her dört gençten biri işsizken, diğerleri de işsizlik tehdidi altında ucuza çalışmaya zorlanırken, 18 yaşındakilere milletvekili seçilme hakkıyla sahte demokrasi nutukları atıyorlar. Onlar ‘istikrar’ dedikçe ‘istikbal’ kararıyor.
‘İstikrar’ adına önümüze koydukları anayasa değişikliği geçerse, on milyonların alın teriyle oluşturulan devlet bütçesinin neye, kime harcanacağına tek bir adam karar verecek.
Hiçbir zaman, işçilerin taleplerine, kadınların ihtiyaçlarına, gençlerin isteklerine cevap vermedi bütçe. Ülkemizde her dört kadından biri şiddet mağduru ama kadınların güvenlik ve korunma için hiç bütçe ayrılmadı örneğin. Peki, bütçenin tek bir kişinin insafına bırakıldığı koşullarda ne olacak dersiniz? Söyleyelim; yeni dönemde devlet hazinesinin yüzde 85’inin vergilerden oluşması planlanıyor. Yani daha çok çalışıp, daha fazla vergi verip, bir de hesabını soramayacağız... 




KADINLAR ‘TEK ADAM’I İYİ BİLİR
Anayasada ve yasalarda, hayatın her alanında kadınlar ve çocuklar aleyhine bunca şey varken, önümüze getirilen anayasa değişikliğinin bizim ortak dertlerimizle hiç ilgisi var mı? Kadın cinayetleri kırım boyutuna varmışken, yılda 8 bin çocuk istismara maruz kalırken, kadınlar ve çocuklar için bu anayasa değişikliğinde insanca yaşamalarını, şiddetten korunmalarını, geleceğe güvenle bakmalarını sağlayacak hiçbir şey yok. Olmadığı gibi tüm kaderimizi tek bir adamın ellerine bırakıyor.
Oysa biz kadınlar kendi evlerimizden biliriz, bütün kararların tek bir adam tarafından alındığı, istekleri ve özlemlerinin hiçe sayıldığı bir düzenin, nasıl bir zindan hayatı yaşattığını… Kendimizin ve çocuklarımızın geleceğinin, hep bir ‘tek adam’ tarafından belirlenmesinin azabını iyi biliriz…
Nasıl ki hayatımızın evde babamızın/kocamızın, okulda idarenin, işyerinde ustabaşının, amirin, patronun iki dudağı arasına sıkışmasını istemiyorsak; koca bir ülkenin tek adamın iradesine teslim edilmesine de razı değiliz.


BÜTÜN YETKİLER TEK KİŞİYE
- Meclisin yasama yetkisi sınırlandırılacak ve denetleme yetkisi kaldırılacak. Hükümet ve bakanlar hakkında gensoru veremeyecek, bakanlara faaliyetleri hakkında sözlü soru soramayacak bir Meclisten bahsediyoruz.
- Meclis cumhurbaşkanını denetleyemeyecek, ama cumhurbaşkanı Meclisin çıkardığı yasaları veto edebilecek, Anayasa Mahkemesine gönderebilecek, dilerse referanduma götürebilecek.
- Zaten asıl yasama yetkisi, ‘Cumhurbaşkanlığı kararnamesi’ adı altında yine tek bir kişiye veriliyor. Çünkü daha önce Meclis ve Bakanlar Kurulu’nun birlikte kullandığı OHAL ilan etme, KHK çıkarma yetkisi de sadece Cumhurbaşkanına devredilecek.
- Meclis bütçe yapamayacak. Meclise düşen sadece cumhurbaşkanının hazırladığı bütçeyi onaylamak; değişiklik de yapamayacak.
- Vergi oranlarını belirleme ve değiştirme yetkisi de cumhurbaşkanına verilecek.
- Daha da ötesi cumhurbaşkanı, Meclisi feshetme yetkisine sahip olacak.

ÜLKEYİ TEK KİŞİNİN ATADIKLARI YÖNETECEK
- Mevcut sistemde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu tarafından kullanılan yürütme yetkisi cumhurbaşkanının olacak.
- Bakanlar, Cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Seçilmiş milletvekillerinden birini de bakan yapabilir (ki o zaman milletvekilliği düşüyor) ya da tamamen onun uygun gördüğü herhangi birini de (oğlu, kızı, damadı vb.) atayabilir.
- Cumhurbaşkanı istediği kadar yardımcı atayabilecek. Cumhurbaşkanı ülke dışındayken ya da hastalık vb. gibi durumlarda bu yardımcılardan biri, tüm yetkileri kullanma hakkına sahip. Yani halkın seçmediği birinin, OHAL ilan etmesinin, bütçeyi hazırlamasının, kararname çıkarmasının, Meclisi feshetmesinin önünde hiç bir engel yok…

SORGULANAMAZ, YARGILANAMAZ BİR TEK ADAM!
Peki bu kadar geniş yetkilere sahip olan cumhurbaşkanı yargılanabilecek mi? Anayasa değişikliğini hazırlayanlar, “Yüce Divana bile gidebilir” diyor. Gerçekten öyle mi?
Cumhurbaşkanının yargılanabilmesi için çoğunluğunu kendi partisinin oluşturduğu Mecliste 301 imzayla soruşturma önergesi verilmesi gerekiyor. Verildi diyelim… Soruşturma açılması için 360 imza gerekiyor. O da oldu diyelim... Yüce Divana gönderilmesi için ise 400 milletvekilinin oyu gerekiyor.
Cumhurbaşkanı, hakkında soruşturma açılırsa seçim kararı alamıyor, ancak Meclisi feshetmesinin önünde engel yok. Bu da aşıldı; cumhurbaşkanı Yüce Divana gitmeyi göze aldı diyelim.
Fakat o da ne! Yüksek yargının tüm kurulları doğrudan ya da dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmiş... Yani 15 üyeli Anayasa Mahkemesi, 12 üyesini belirleyen cumhurbaşkanını, yardımcılarından ya da bakanlarından birini yargılayacağını iddia ediyorlar. Bir de buna inanmamızı bekliyorlar.
Bir de bonusu var; Cumhurbaşkanı, görevi bittikten sonra da aynı şartlarda yargılanabilecek!
Ha bu arada... Yargılanmasına neden olabilecek bütün işleri denetleyecek Danıştay da Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor.
Sonuç; ‘evet’ dememiz istenen Anayasa değişikliği maddeleri, bütün yetkileri ‘tek adam’a veriyor, bir de üstüne onu sorgulanamaz ve yargılanamaz kılıyor. 



KAPINA GELECEKLER, SENDEN ‘EVET’ İSTEYECEKLER...
Sor onlara!
- “Kadına yönelik ayrımcılığa son verdik” diyenlere, kadın erkek eşitliğine inanıp inanmadıklarını sor!
- “Başörtüsü sorununu çözdük” diyenlere, Aladağ’daki yurtta yanan başörtülü kız çocuklarını; babası yaşta adamlarla evlendirilen çocuk gelinleri sor! Yoksulun kız çocuğunun üniversiteye gidip gidemediğini, devlet kurumunda kadrolu bir iş bulup bulamadığını sor!
- “Yaşam tarzının güvencesiyiz” diyenlere, kadınlar otobüslerde, parklarda giyimlerinden ‘hoşlanmayan’ adamların tekmeli, yumruklu saldırısına uğrarken ‘tekme atmayın mırıldanın’ sözleriyle cesaret verenleri sor!
- “Kadına karşı şiddeti yok edeceğiz” diyenlere, bugüne kadar kadınları koruyan bütün anayasa ve yasa maddelerini neden hiçe saydıklarını, taciz, tecavüz, cinayet davalarında neden hep erkeklere indirim verdiklerini sor! Kadın sığınma evlerini neden kapattıklarını sor!
- “Yetkimiz olsa neler yaparız” diyenlere, kürtajı fiilen yasaklayan, boşanmayı kadın aleyhine zorlaştıran, çocukları istismar edenlerle evlendirmeyi amaçlayan yasa tasarılarını sor!
- “Kadınlara iş vereceğiz” diyenlere, kadınların güvenceli, tam zamanlı işlerde çalışma hakkı yerine neden özel istihdam bürolarında kiralanarak çalışmak zorunda kaldıklarını sor! Neden ücretsiz kreşler açılmadığını sor! İş cinayetlerinde ölenleri, sendikalaştığı için işten atılan kadınları, iktidarda oldukları 15 yıl boyunca neden kadın işsizliğinin sürekli arttığını sor!
- “Üç çocuk doğur, annelik kutsaldır” diyenlere, çocuklara nasıl bir gelecek vaat ettiklerini sor. Genç işsizliğini, savaşa gönderilip tabutları gelen gençleri sor!
- “Kalkınma (istikrar), köprü, yol” diyenlere, en temel gıda maddelerinin pazarda her geçen gün artan fiyatlarını, sürekli artan ulaşım ücretlerini sor! Köyündeki dereye kurdukları barajı, kentsel dönüşüm diye yıkacakları evini sor!
Çünkü ‘evet’ dersen bir daha sana hiç sormayacaklar!

BURAYA ŞU VİDEO GELECEK http://www.insanhaber.com/referandumda-neden-hayir-demeli-kadin-ve-cocuklar-madde-madde-acikladi-video,80947.html

Biz kadınlar, farklı dünya görüşlerine, farklı yaşam biçimlerine sahip olsak da;
· Kaderimizin kimsenin iki dudağı arasında olmayacağı bir düzen istiyoruz.
· Kadınlara ve çocuklara karşı işlenen suçların cezasız kalmayacağı bir ülke için adalet sisteminin bağımsız olmasını istiyoruz. Kimsenin niyetine, düşüncelerine, ideolojisine bırakılmayan, kadınlara ve çocuklara yönelik suç işleyen kim olursa olsun aklanmayacağı bir hukuk düzeni istiyoruz.
· İnsanca yaşanacak ücret ve insanca çalışabilecek iş istiyoruz. Bizim birikimlerimizle oluşturulan bütçenin ve fonların sermayeye peşkeş çekilmesini istemiyoruz. Patronların cebini ve ihtiyaçlarını değil işçilerin, kadınların ve gençlerin ihtiyaçlarını gözetecek ekonomik düzen istiyoruz.
· Kadınların ne giyeceğine, nasıl davranacağına, nasıl bir ‘kadın’, nasıl bir ‘anne’, nasıl bir ‘eş’ olacağına kimsenin karışamayacağı bir düzen istiyoruz. Eşitliği her alanda güvence altına alacak yasal düzenlemeler yapılmasını istiyoruz.
· Kadınların meclisteki ve ülke siyasetindeki temsil gücünün artması için gerekli düzenlemelerin hayata geçmesini, seçim sisteminin demokratikleştirilmesini ve seçim barajının düşürülmesini istiyoruz.
· Gençler için göstermelik seçme ve seçilme hakkı değil; parasız eğitim, güvenceli iş ve gelecek, sağlıklı bir hayat ve barış içinde bir ülke istiyoruz.
Memleket için, ortak geleceğimiz için, TEK ADAM YÖNETİMİNE HAYIR diyoruz.

İlgili haberler
'Hayır' demek yeter mi?

Çalıştığımız hastanede, belediyede, fabrikada, okuduğumuz okulda, oturduğumuz mahallede tüm kutuplaş...