Bakanlığın bölünmesi hükümetin kadın politikaları açısından nerede duruyor?
Bakanlığın bölünmesi kararının ne ifade ettiğini Av.Tuba Torun, CHP Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan ile konuştuk.

Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bir gece yarısı Resmi Gazete'de yayımlanan karar ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak birbirinden ayrılmasının hükümetin kadın politikaları açısından nerede durduğunu, kadınlar açısından ne ifade ettiğini dair EŞİK üyesi Avukat Tuba Torun, CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan değerlendirdi. Yeni kurulan Bakanlıkta (Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı) "kadın" adının olmaması dikkat çekti.

BAKANLIKTAN KADIN ADI NASIL ÇIKARILMIŞTI?
2011’de AKP'li 61. hükümet tarafından kapatılmış, yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmuştu. 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kurulduğunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı birleştirilmişti. İki bakanlığın birleşmesi ile kurulan bakanlık önce "Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı" adını aldı, ardından bakanlığa ağustos 2018'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile "Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı" adı verilmişti.
KADINI AİLE İÇİNDE EZMENİN BİR ARACI: AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANLIĞI

Avukat Tuba Torun sözlerine Bakanlıkların birleştirilmesine karşı çıktıklarını hatırlatarak başlıyor ve kadının, kadın haklarının ayrı bir şekilde ele alınması gerektiğini savunduğunu ifade ediyor: "Daha önceden Kadın Bakanlığı diye bir bakanlık vardı. Sonradan adı değiştirildi, Aile Bakanlığı oldu. Sonra da Çalışma Bakanlığı ile birleştirildi, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı oldu." Bu şekilde kadının adının hem ailenin içinde eritilmiş olduğunu hem de kadının, birey olarak değil, yalnızca aile içinde ele alınır olduğuna vurgu yapıyor. "Bu bakımdan zaten yeterince olumsuzdu. Bir de Çalışma Bakanlığı ile birleşince kadının insan hakları konusuna yoğunlaşmaktan iyice uzaklaşıldı. Bu noktada Çalışma Bakanlığı ile Aile Bakanlığının ayrılması olumlu gibi görülüyor. Fakat yaşadığımız deneyimlere baktığımızda bilhassa 2015 yılından itibaren hem TBMM’de Boşanma Komisyonunun kurulmasından bu yana planlanan kazanılmış haklarımıza saldırı teşkil eden birçok girişimde bulunuldu"  diye ekleyen Torun, Boşanma Komisyonunun raporunda yer alan birçok saldırı niteliğindeki projenin bir kısmının hayata geçirildiğini, bir kısmının ise geçirilemediğini ifade ediyor. Israrla sistematik olarak kadının insan haklarına saldırının söz konusu olduğunu, yalnızca kadının da değil toplumsal cinsiyet eşitsizliği sebebiyle şiddete maruz bırakılan herkesi, çocukları da LGBTİ+’yı da kapsadığını söylüyor.

Av. Tuba Torun | Fotoğraf: Tuba Torun kişisel arşivinden

"İstanbul Sözleşmesi’nden de çekilme hamlesiyle beraber iktidarın kadının insan haklarına yöneleceği, eşitliğe giden yolda hızla yol alacağı ve politikalar üreteceği konusunda inancımız yok. Geçmiş tecrübelere baktığımızda kesinlikle siyasi iktidarın Aile Bakanlığını kadının insan haklarından yana çalıştıracağını düşünmüyoruz" diyen Torun, Erdoğan'ın "aileerkillik" kavramını hatırlatıyor, kadınların boşanmasının önüne geçecek uygulamaları hatırlatıyor ve ekliyor: "Kadın öldürülse de en ağır şiddetlere maruz kalsa da, kamusal yaşamdan ve istihdamdan da soyutlansa evli kalsın, boşanmasın ya da evlensin, hatta çocuk bile olsa evlensin gibi bir zihniyet var. Bu sebeple de kesinlikle kadının kendisine değil aile içerisindeki varlığına odaklanıldığı çok açık."

‘6284 HİÇ BU KADAR AZ ETKİNLİKTE KULLANILMAMIŞTI’

Avukat Torun, 6284 sayılı Kanun'un etkin uygulanmasına dair alınan kararların yayınlanan genelgelerin kağıt üstünde kaldığını şu sözlerle ifade ediyor: "6284 sayılı Yasanın etkin uygulanmasına ilişkin geçtiğimiz yıl Ocak ayı ve devamında genelgeler yayınladılar, bir Koordinasyon Planı çıkardılar. Tabii bunların hepsi kağıt üzerindeydi ve kadın hareketinin iteklemesiyle yapılmış işlerdi. Uygulamada ters bir gidişat olduğunu görüyoruz, bilakis 6284 sayılı Kanun hiç bu kadar az etkinlikte kullanılmamıştı. Etkinlik bir yana geçmişte yapılan uygulamaların da gerisine gitmiş durumdayız. Gazete Duvar’da yazdığım son yazıda da vardı."
Kadının adının kağıt üzerinde bile olmadığını ortaya koyan Torun, "Bu Kordinasyon Planında birtakım eğitimler öngörmüşlerdi, eğitimlerin başlıklarına baktığınızda katiyen 'kadın' kelimesine rastlamıyorsunuz. Tamamen 'aile', 'huzur', 'merhamet' gibi kelimeler üzerinden ilerliyor. Dolayısıyla kadının adı yok. Aslında var olmaya başlamıştı ama siyasi iktidar bunu yok etmek için elinden geleni yapıyor" diyerek iktidarın kadının adını ailenin içine sıkıştırma adımları karşısında kadın hareketinin de güçlendiğini ifade ediyor.

YENİ BAKAN, ÇOCUKLARIN TECAVÜZ EDİLDİĞİ ENSAR'I KORUMUŞTU
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı görevine atanan Derya Yanık’a bakıldığında AKP’yi korumak adına Ensar vakfını savunduğu tartışma programını da hatırlatan Torun, "Çocuklara tecavüz edilen bir vakfın hiçbir yönünün korunmaması, hatta vakfın kapatılmasına yönelik bir tavır içerisinde olunması gerekirken vakfı savunduğunu gördük. Kadının beyanı esastır konusunda olumsuz beyanları olduğunu gördük. LGBTİ+ konusunda da olumsuz beyanları olduğunu gördük. Toplumsal cinsiyet eşitliği doğrultusunda da düşünmüyor. Aynı zamanda geçmişte KADEM üyesi ve KADEM açıkça toplumsal cinsiyet eşitliğini reddeden, eşitliğin olmadığını belirten ve eşcinselliği bir hastalık olarak nitelendiren bir kurum. Toplumsal cinsiyet eşitliğini, toplumsal cinsiyet adaleti olarak değiştiren, bu kavramı adalete yoran, eşitliği adalet doğrultusunda esnetmeye çalışan bir yapı. Bu yüzden de bu zihniyetten de olumlu bir sonuç geleceğini düşünmüyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği kadim bir kavram, adalet derken kimin adaleti? Bu çok esnek bir kavram. AKP’nin adaleti mi, Platon felsefesinde olduğu gibi hak edene hakkettiği kadar muamele mi? Kadınlar ikinci planda mı olmayı hak ediyor? Onlara göre adalet nedir? Eşitliği savunan adaletle aynı mıdır? O yüzden bunların da dikkate alınması önemli" diyerek Bakanlığın toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak şekilde çalışmayacağını gösteriyor.
'SÖZDE İYİYİ VADEDEN HAKLARA SALDIRMANIN YOLLARINI AÇIYOR'

Siyasi iktidarın kadının insan hakları, kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri konusunda samimi bir tavır içerisinde olmadığını söyleyen Torun, "Diğer politikalarında yaptığı gibi sözde iyiyi vadeden, sözde insan hakları eylem planı gibi temel hak ve özgürlükleri zikreden ama uygulamada kesinlikle yasayı uygulamayan, hatta bilakis yasayı kendine doğru eğmeye çalışan bir zihniyete sahip. Bu yüzden de asla kadınlara güven vermiyor. Yaşam hakkımız, hayatlarımız açısından giderek daha da endişeleniyoruz, asla kendimizi güvende hissetmiyoruz ama bununla sonuna dek mücadele edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını da kabul etmiyoruz. Israrla İstanbul Sözleşmesi’ndeki haklarımız üzerine diretmeye devam edeceğiz" diye ifade ediyor.

Bakanlıkların ayrılmasının dışardan bakıldığında bir adım doğruya yönelmek gibi, iyi bir adım gibi göründüğünü ifade eden Torun, "İçeriğe baktığımızda bunu bilakis kadının insan haklarını aile içinde ezmeye ve yok etmeye yönelik kullanacaklarını düşünüyoruz çünkü eylemleri bu yönde" diyor.

KADINLAR AİLENİN İÇİNE HAPSEDİLEMEZ

HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu geçmişten bugüne taleplerinin "bir Kadın Bakanlığının olması, Çocuk Bakanlığının olması yani bakanlıkların ayrı olması" olduğunu ifade ediyor: "Çünkü her birinin çok yoğun çalışacakları sorunları var. Bu nedenle de bakanlıkların en başta birleştirilmesi bir faciaydı. Bunun yapılmaması gerektiğini de defalarca söyledik. Daha önceden kadından sorumlu bakanlıkken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına döndü. Sonra Çalışma Bakanlığı ile birleştirildi. Türkiye'nin en büyük sorunu; işçilerin sorunları ve kadınların sorunları olmasına rağmen göz göre göre yaptılar. Tıpkı İstanbul Sözleşmesi'nde olduğu gibi 'gireriz de çıkarız da' gibi şuursuz tasarruflarla gerçekleştirdiler. O nedenle şimdi ayrılması bir zorunluluktu. Başka türlü bununla baş etmek pek mümkün değildi."

Kerestecioğlu, bakanlıkların bölünme kararının kadınlar açısından bir anlam ifade etmediğini de belirtiyor ve kadınların ailenin içerisine hapsedilemeyeceğini ve ailenin içerisindeki yeriyle anılamayacağını vurguluyor. "Kadınlar öldürülüyor. En fazla da aile içerisinde öldürülüyor. O nedenle bunun da şuursuz dayatmalardan biri olduğunu düşünüyoruz" diyor.


HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu | Fotoğraf: HDP

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN ETKİN UYGULANMASI, İZLENMESİ KOMİSYONU RAPORU HALA YAZILMADI YENİ KOMİSYON KURULDU
Filiz Kerestecioğlu bugün ilk kez toplanan TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonuna dair değerlendirmelerini de paylaşıyor:
"Ben Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) üyesiyim. 2018 yılında bir alt komisyon kuruldu, İstanbul Sözleşmesi'nin Etkin Uygulanması, İzlenmesi ve Denetlenmesi Komisyonu. Biz bir buçuk yıl çalıştık bu komisyonda. Etkili çalışan, iyi bir komisyondu. Türkiye'nin her yerinden bu komisyona barolar, kadın örgütleri, yargıçlar, sağlıkçılar geldi. Herkes bu Sözleşme'nin ne kadar gerekli olduğunu ve etkin uygulanması gerektiğini ifade etti. Zaten Türkiye'de sorun yasal düzenlemelerin olmaması değil etkin uygulamaların eksikliği ki bu da yıllardır kadın hareketinin kazanımları, yıllardır verilen mücadelenin sonuçları. Bu komisyon bir buçuk yıl sonra faaliyetini tamamladı ama bir yıla yakındır "bu komisyonun raporu niye yazılmadı" diye komisyon başkanının peşinde koşuyorum. Komisyonun raporu hala yazılmadı. Yazılmamakla kalmadı arkasından özellikle Samsun'daki ağır şiddet olayından sonra, kamuoyunun infialini de durdurmak için kuruldu Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonu. Ardından biliyorsunuz İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı verildi. Bunu öncelikle kabul etmediğimizi, Sözleşme'nin yürürlükte olduğunu, uygulanması gerektiğini vurgulamak isterim. Bugünkü komisyon toplantısında da Diyarbakır vekilimiz Semra Güzel'le beraber bunları ifade ettik. Aslında bu komisyon protesto edilmesi gereken bir komisyon çünkü İstanbul Sözleşmesi Komisyonunda onca yapılan çalışmada neler yapılması gerektiği detaylı olarak ele alınmıştı. 2006 yılında 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi'ndeki, o zaman Erdoğan başbakandı, sözlerinde "toplumsal cinsiyet rolleri", "toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme" tüm bunlar yazıyor. Tüm bunları ifade ederlerken bugün gelinen nokta tamamen farklı bir nokta. Bunları da ifade ettik. Bu komisyonda bir divan seçiminin ya da o divan seçiminde bizim yer almamızın çok anlamlı olmadığını ifade ettik ve Semra Güzel'le oy pusulalarında boş olarak sadece "İstanbul Sözleşmesi yaşatır" yazarak oyumuzu kullandık. Çünkü aday olan İstanbul Sözleşmesi'dir, onun uygulanması, yaşatılması gerekir diye düşünüyoruz. Komisyonun bundan sonraki toplantılarına tabii ki katılıp kadınların sesi olacağız. Her fırsatta Sözleşme'den çekilme kararından sonra kadınların neler yaşadığını duyuracağız, Sözleşme uygulansaydı neler olabileceğini anlatacağız, eksikliğinin neler yarattığını duyuracağız. Ama bu 3 aylık komisyondan bir beklentimiz yok tabii ki. Özellikle de bu siyasi iktidardan, cinsiyetçi bakış açısından bir beklenti içerisinde olmak çok abes olur."
KADINA YÖNELİK POLİTİKALARDA OLUMLU BİR DEĞİŞİKLİK OLMAYACAK

Değişiklikleri “Ülkeyi yönetemeyen tek adam, gece yarısı kararlarına bir yenisini ekledi” diye değerlendiren CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, “İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çekilme kararının ardından, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanlarının değişikliğini de gece yarısı açıklayan karanlık zihniyet, tek kişilik Saray Rejimi’nin liyakatsizliğini her fırsatta ortaya koyuyor” diyor. Karaca, gece yarısı kararnamelerini “Önce birleştir sonra ayır, birini gönder diğerini getir ile tek akılla ülkenin yönetilemediği ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucube rejimin çöktüğü ortada” sözleriyle eleştiriyor.

CHP Milletvekili Gülizar Biçer Karaca | Fotoğraf: CHP

Kadın hareketinin uzun yıllardır haklı taleplerinden birinin de kadını korumaya yönelik politikalar üretecek bir “kadın bakanlığı”nın kurulması olduğunu hatırlatan Karaca, “Biz en baştan beri, kadının aile içine hapsedilmesine karşı olduğumuzu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Çalışma Bakanlığı ile birleştirilmesi kararı alındığında da dile getirmiştik” diyerek zihniyet değişikliği olmaksızın aileyi korumaya odaklı bir bakanlığın kadınlara yönelik olumlu bir politika üretemeyeceğini söylüyor. Ticaret Bakanlığındaki değişiklikle beraber artık kabinede tek kadın bakan kaldığını hatırlatan Karaca,  yeni atanan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ı tarafını erkek aklın yürütücüsü olarak değil, kadınlardan ve ortak akıldan yana seçmesi çağrısında bulunuyor.

Gülizar Biçer Karaca sözlerini şöyle tamamlıyor: “Derya Yanık’ın, toplumun pek çok kesimi tarafından tepkiyle karşılanan İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme konusunda kadınların bu yanlış karardan vazgeçilmesi taleplerine karşılık vermesini bekliyoruz. TBMM’de CHP kadın milletvekilleri ile yaptığımız toplantıda da bu talebi dile getirdik. Bu yanlış karardan vazgeçin. Tek adamın anlayışının sürdürücüsü, erkek aklın taşıyıcısı bir bakan olmaktan yana değil bunca kadına yönelik şiddet ve cinayetin yaşandığı ülkemizde tarafınızı kadınlardan ve ortak akıldan yana seçin.”

KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ TEK ADAM REJİMİNİN İŞLEYİŞİNİ GÖSTERİYOR

Kadın politikalarını, bu konudaki yaklaşımı değiştirmeden bakanlığı ayırmanın kadınlar açısından olumlu bir sonucu olacağına inanmadıklarını belirten Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan ise değişikliklerle ilgili, “Yine bir gece yarısı operasyonu ile ve tek adamın kararı ile kabine değişikliği yaşandı. Kabine değişiklikleri bile tek başına tek adam rejiminin işleyişini göstermektedir” ifadelerini kullanıyor.

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan | Fotoğraf: Emek Partisi

Kabinedeki değişikliğin diğer yanının ise Ticaret Bakanlığıyla ilgili tartışmalarla ortaya serildiğini belirten Gürkan, “Zaten eğitimden sağlığa, turizmden ticarete şirket sahiplerinden oluşan bir kabine söz konusu idi. Ticaret Bakanlığında bu ilişkilerin nasıl yaşandığı alenen görülmüş oldu” diyor.

'KADIN ERKEK EŞİTLİĞİNE İNANMAYAN LİDERLİĞİN POLİTİKALARI EŞİTLİK OLAMAZ'

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı olarak Derya Yanık’ın atanmasını değerlendiren Gürkan, “Yurttaşların kolektif haklarına tahammülü olmayan iktidar çalışma ve sosyal güvenlik alanını aile politikalarına ve sosyal yardımlara bırakmıştı şimdi tekrar ayırdı ve Aile Bakanlığına en tartışmalı isimlerden birisi Derya Yanık getirildi. Kamuoyu Derya Yanık’ı televizyon programlarında sıkı AKP savunuculuğu ile tanıyor. Ancak yeni bakanın mahir olduğu konu salt medyada iktidarı savunmak değildi, geriye dönüp baktığımızda Karaman’da Ensar Vakfının yurdunda yaşanan çocuk tecavüzlerinde kaçak yurtların ve çocuk tecavüzlerinin sorumlularını cansiparane savunmasından da tanıyor kamuoyu kendisini. Bugün FETÖ olarak adlandırılan Gülen ve cemaatinin de hızlı savunucusu olan bir AKP kadrosu” diye konuşuyor.

Gürkan sözlerine şöyle devam ediyor: “Bakan verdiği ilk demeciyle AKP’nin kadın erkek eşitliğine ilişkin politikalarını geliştirmeyi hedeflediğini açıklamış, bir eşitsizlik sorununun itirafı olmakla birlikte, kadın erkek eşitliğine inanmayan bir liderliğin politikalarının eşitlik olamayacağı bugüne kadar iktidar pratiği ile görülmüştür. Yalanlarla, yasaklarla, yolsuzluklarla, siyasi etik dışı çürümüşlükle malul bir iktidarın atamaları da bu siyasi özelliklerine uygun olmuştur.”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Torba Bakanlıkta başa dönüş: Tek adam yönetiminin...

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, Bakanlıkların birbirinden ayrılması, Kadına Yönelik Şiddeti...

Bakanlığın kadına yönelik suçlara ilişkin verileri...

Adalet Hizmetlerinde 2020 yılı verileri kadına yönelik suçlara karşı devletin etkin korumasının artt...

Bakanlığın ajandasında sosyal yardım ve aile var,...

Kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığı ve vahşileştiği günlerde Aile Bakanlığı bütçesi görüşü...