OHAL’de Kadınlık Halleri dosyamızda bugün KHK ile ihraç edilen Ankara’dan üç eğitim emekçisi kendi hikayelerini kendileri kaleme aldı. M ve S, Eğitim Sen üyesi. T, bir dönem Aktif-Sen üyesi olmuş, FETÖ iddiası ile ihraç edildiğinde Eğitim Bir Sen üyesiydi. Üç farklı kadının hikayesi, pek çok ortak nokta taşıyor. Mesleklerini edinme çabasında verdikleri mücadeleyle, ihraç edildikten sonra hissettikleriyle ve dayanışmaya duydukları güvenle...
BANA EN ZOR GELEN ‘NE İŞ YAPIYORSUN’ SORUSUNA CEVAP VEREMEMEK
M...
Öncelikle Orta Anadolu’da tamamen erkek egemen bir ailede yetişen bir kız çocuğu olarak babamla çok mücadele etmek zorunda kaldık 4 kız kardeş. Ablam ailede üniversiteyi ilk kazanan oldu, hem de başka bir şehirde. Babam gitmesine izin vermedi ancak annem ve ablam çok mücadele ederek bir şekilde geç de olsa (okul açıldıktan 1 ay sonra kadar) okula gitmeyi başardı. Ben üniversite sınavına gireceğimde önüme konan tek şarttı şehir dışı yazmamaktı. Bu yüzden ailemin yanında okudum. Küçük kızkardeşim ise yine şehir dışında tıp fakültesini kazandığı halde babamın tepkisinden çekindiğimiz için bu sevinçli haberi söylememiş ve mutluluk yerine endişe duymuştuk. Üniversiteyi bitirince ise artık baskılar azalmış ve daha rahat hareket edebilir olmuştuk. Bu yüzden iş bulma kısmında bir kısıtlama ile karşılaşmadık.
OHAL sayesinde uzun zamandır istediği fırsatı bir anda kucağında bulan hükümet sadece darbe teşebbüsünde bulunanları değil kendine muhalif herkesi tam bir kıyımdan geçirmeye başladı. Bu kıyımdan biz de nasibimizi aldık. Hiçbir suçlamada bulunulmadan, açığa dahi alınmadan, kendimizi savunma fırsatı bile tanınmadan pek çok eğitimci gibi ben de ihraç edildim. Önceleri Aktif Sen’den arkadaşlar ihraç edildiğinde okulda bu işin renginin farklı olduğunu mutlaka beraber durmamız gerektiğini söylemiştim bir gün bizimde başımıza geleceğini bilmeden.
KENDİMİ ÖZGÜRLEŞMİŞ HİSSEDİYORUM
İnsanız sonuçta elbette ihraç ve uğradığımız haksızlık insanı çok sarsıyor ancak üzerinden bir süre geçtikten sonra hayatımın devletin egemenliği altında nasıl bir mengenede olduğunu fark ettim şaşırarak. Özgürleştim ve daha güçlü daha mücadeleci daha ayakta yolumu çizmeye çalışıyorum artık. Bence bizim gibi “topun ucunda” tüm arkadaşlarımızla bir olup hayatın hep devam edebileceği yaşamsal alanlar açmalıyız kendimize.İhraç edildiğimizi bir arkadaşımızın telefonu ile öğrendik. Hiç beklemiyordum. Şok oldum ve çok ağlayıp üzüldüm, çünkü bir türlü anlayamıyorum neden meslekten atıldığımı. İlk kaygım ise çocuklarımı nasıl geçindireceğimdi.
Ailem dostlarım ve hatta bana uzak arkadaşlarım hepsi birden müthiş bir dayanışma örneği sergilediler ve hâlâ sergiliyorlar da. Onların yaptıklarını ödeyemem asla. Ne iş yaptığımı soranlara bazen hala öğretmenim diyorum, bazen çalışmıyorum diyorum, bazen de susuyorum. Bu işin bana en zor gelen kısmı bu zaten. Bundan sonrası için de bir dükkan açıp işletmeyi planlıyoruz. Şunu biliyorum artık, hayat bir şekilde yoluna girip gidiyor, önemli olan bu süreçte yolumuzdan ve ilkelerimizden vazgeçmemek.
‘BEN MEMURUM, BAŞIM BELAYA GİRMESİN’ DİYE NİŞAN BOZAN ERKEKLER
S...1985 Diyarbakır Lice doğumluyum. Okul hayatına Lice’nin bir köyünde başlamıştım. İkinci sınıfı bitirdiğim yaz döneminde korkunç bir olay yaşamıştık. Asker köyümüze gece yarısı operasyon yapmış, köylülerden bazılarını tutuklamış, evler yakılmıştı. Biz de ertesi gün dedemlerin köyüne gitmek zorunda kalmıştık. Yaz tatili geçip okullar açıldığında ben okulun bulunmadığı dedemlerin köyünde kaldım. Çünkü kızdım, okuyamazdım. Ha erkek olsaydım abim gibi Diyarbakır merkeze gidip amcamın evinde kalarak okuluma devam edebilirdim. İlk cinsiyet ayırımını o zaman öğrendim. Ertesi sene biz de merkeze gittik. Olan olmuştu, bir yıl okul hayatından uzak kalmıştım. Ve bir yıl uzak kalmamdan dolayı nerdeyse okuma yazmayı unutmuş ve sınıftaki tembeller sırasında oturmuştum. Okula adapte olamamıştım, o sene okuldan fırsat buldukça kaçar, okulun dağılma saatinde eve giderdim. Tabii ki karneler dağıtıldığında sonuç faciaydı, en yüksek notum üçtü. Okul işlerini rayına koymak baya zamanımı aldı, yedinci sınıfta tam olarak toparlayabilmiştim kendimi.
Kadın olarak ikinci bir sınava daha girmiştim. Kendi isteğimle örtünmeye karar vermiştim. Dini anlamda hissettiğim bilgi eksikliğimi gidermek için İmam Hatip lisesine gitmek istemiştim. Çünkü orada hem eksik dini bilgilerimi tamamlayacak hem de başörtülü kalabilecektim. O zaman uygulanan maalesef çok zorlayıcı bir yasak vardı; başörtüsü yasağı. Yani o zamanki zorlayıcılıkla şimdi şortlu kadınlara saldıran, açık olan insanların, rahat giyinen insanların dışlandığı farklılığa tahammül edemeyen zorbalık aynıydı. Sadece şekil değiştirildi, o zaman kadınlar zorla açılmaya çalışılırken şimdi de zorla kapatılmaya çalışılıyor. Bunun temel nedeni de hem o zaman hem de şimdi iktidarın ve yandaşlarının farklılığa tahammül edememesi ve tek tip düşünen insan profili yaratmak istemesi. Çünkü tek tipleşince toplumu yönetmek her zaman için daha kolay olur.
Lise bitince girdiğim üniversite sınavında çok yüksek puan almama rağmen maalesef istediğim bölüme gidemedim. Nedeni de uygulanan haksız katsayı olayıydı. İstediğim bölümü seçersem elli puanım kesilecek ve istediğim bölüme gidemeyecektim. Velhasıl istemeyerek, başka seçeneğim olmadığı için Din Kültürü öğretmenliği bölümünde okudum. Üniversitede okurken Kürt olduğum için de dışlandım hor görüldüm. Yine bir farklılığımdan dolayı insanların farklı bakışlarına maruz kalmıştım.
Öğretmen olarak Diyarbakır’a çıktı tayinim. Oradayken de yine kadın olarak sıkıntılar yaşadım. Hem öğrenciler hem veliler ve hatta kendi erkek meslektaşlarım tarafından bir kadın öğretmen olarak yetersiz görülüyordum, diğer kadın arkadaşlarım gibi. Her yerde geçerli bir durum bu, hatta sadece öğretmenlik mesleği için değil tüm mesleklerdeki kadın çalışanlar aynı sıkıntıyı yaşıyordur.
LANETLEDİĞİM DARBE, LANETLEYENLERİN GAZABI OLDU
15 Temmuz gecesi yaşanan kontrollü darbe girişiminden (Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle ki ben de öyle düşünüyorum) sonra asıl darbe 20 Temmuz’da çıkartılan OHAL ile olmuştur. Yaşadığımız ülkede daha önce 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 post modern darbeleri yaşanmış ve her darbeden sonra yıllarca ülke geriye gitmiştir. Geçen yaz yaşanan darbe ise önceki darbelere göre farklılık göstermiştir.Tabii ki darbe haberini duyduğumda lanet getirdim yapanlara. Allahtan amaçlarına ulaşmadan darbe engellendi diye düşündüm. Ama sonraki süreçte ilan edilen OHAL kararları ve bu süreçle birlikte sık sık çıkarılan KHK’lar ile darbenin aslında istenen bir durum olduğunu ve darbeyi bahane ederek, hükümetin istediği kanunsuz bütün işleri gerçekleştirdiğini gördüm. İlk başlarda ilan edilen KHK’lar ile ihraç edilen memurlar için haksız bir şekilde mesleklerini sürdürmüşler ya sahte diplomayla ya da KPSS sorularını çalarak o mesleği elde etmişler diye düşünüyordum. Ama sonradan fark ettim ki alın terini dökerek çok zor şartlar altında okuyarak mesleğini elde eden kişiler daha fazla ihraç edilmiş, ediliyor ve edilecekti.
Hiç ihtimal vermememe rağmen sıra bana da gelmişti. Gerçi sıranın bana geleceğini tahmin etmem gerekirdi çünkü 29 Aralık 2015’te Eğitim Sen’in tamamen yasal olan genel grevine katıldığım için Ekim, Kasım, Aralık 2016 da yaklaşık üç ay hukuksuz bir şekilde açığa alındım. Sonra görevime tekrar iade edildim ama bu uzun sürmedi iki ay sonrasından 686 sayılı KHK ile binlerce kişi gibi ben de hukuksuz bir şekilde, hiçbir açıklama yapılmadan, hiçbir neden sunulmadan ihraç edildim. Bizden sonra yeni KHK’lar yayınlandı, yeni kişilerin hayatı altüst oldu.
Görevimden hiçbir neden sunulmadan atılmam herkes gibi benim de çok zoruma gitti. Çünkü bu mesleği kolay edinmemiştim. İhraç edildiğimi ilk duyduğumda şok oldum ama zamanla atlattım bu şoku. Başlarda kısa sürede tekrar göreve dönerim diye umudum vardı, zamanla o umudumu yitirdim. Bu süreçte ailem, arkadaşlarım, akrabalarımdan çok destek aldım. Bir telefon edip geçmiş olsun demeye bile tenezzül edemeyen, beni hayal kırıklığına uğratanlar da oldu. Bu süreçte ailem gibi bana maddi manevi her türlü büyük desteği sağlayan Eğitim Sen Ankara 4 no’lu şubedeki arkadaşlarım oldu. İlk günden şimdiye kadar yaklaşık altı aydır sürekli yanımdalar.
Görevden atıldıktan sonra sürekli evde vakit geçiriyorum. Hayatımı nasıl kazanabilirim diye sürekli düşünüyorum ama şimdilik yapabileceğim bir iş bulamadım. Bir yandan kadın olmam da mani oluyor buna. Erkek olsaydım belki simit, bir pazar köşesinde çorap satardım, geçinirdim bir şekilde. Sürekli evde bulunmamdan dolayı psikolojik olarak güçsüzleşiyorum, kendimi işe yaramaz hissediyorum.
İHRAÇ EDİLEN EV ARKADAŞIM NİŞANLISIYLA SIKINTI YAŞIYOR
Benle beraber ev arkadaşım da aynı kararname ile ihraç edildi. O da benimle aynı sıkıntıları, duyguları yaşıyor ve o da iş bulamadı henüz. Onun yaşadığı ayrı bir durum da var; geçen yaz nişanlanmıştı ama halen evlenmedi ve nişanlısı hep sıkıntı çıkartıyor işsizliğinden dolayı, sanırım ayrılacaklar. İhracın maalesef duygu dünyamıza da böyle yan etkileri oldu.Bana gelince; ben de üç ay boyunca biri ile görüştüm ama durumumun netleşmemesi, göreve dönmemden dolayı o da uzaklaştı, terk etti beni. Kendisi devlet memuruydu ve evlendikten sonra başının yanmasını istemediğini söyledi.
Kısaca söylemek gerekirse sözde bir darbeden sonra hükümet, FETÖ adı altında kendisi gibi düşünmeyen muhalifleri bir şekilde devre dışı bıraktı, bırakmaya çalışıyor. Biz görevimize döner miyiz, elbette döneceğiz. İyi bir düzen sonsuza kadar devam etmediği gibi hiçbir kötü düzen de sonsuza kadar devam etmez.
ARTIK HİÇ BİR ZAMAN ESKİSİ GİBİ OLAMAYACAĞIM
T...
Ben üniversiteyi ailemin yanında okudum. Ankara’da bir üniversite kazanmasaydım zaten şehir dışına göndermezlerdi. Okulu hem zor şartlarda hem de oldukça zahmet çekerek, gece gündüz çalışarak bitirdim. Kimya mühendisi olarak mezun oldum hem de derece ile.
İşe girmek için yapılan sınavların ciddiyetsizliğini görünce çalışmamaya karar verdim. Üniversiteyi bu kadar zor kazanmış ve okumuşken alay ediliyormuş gibi davranılması zoruma gitti. Sonra çok fazla İngilizce öğretmeni açığı olduğunu görünce diplomamın hakkını vermek istedim, öğretmen oldum. İşimi, öğrencilerimi tahmin ettiğimden daha çok sevdim. Onlar da beni sevdi. Sonraları kimya mühendisi olarak çalışma şansım olduğu halde öğretmen olarak kaldım. Öğretmenlik benim için sadece para kazandığım bir iş değildi. Hayatımdı, öğrencilerim bazen çocuklarımdan önde gelirdi.
15 Temmuz’da şehir dışındaydım. Olanları görünce üzüntüden hasta oldum, tansiyonum çıktı. Zaten üç gün tatil yapabilecektim; çünkü öğrencilerime biraz daha faydalı olabilmek için okulda yaz kursu açmıştım. Haberdar bile olmadığım olayların faturasının bana kesileceği aklımın ucundan bile geçmedi. Elime bir resmi yazı verildi ve açığa alındığım bildirildi.
Yolda yürürken insanlara zarar verecek şeyleri yoldan kaldıran, sokağa yediği şekerin kağıdını attı diye çocuğuna kızan ve ona yerden o kağıdı aldıran ben, ne sebeple suçlandığımı böyle bir muameleyi niye hak ettiğimi bile anlayamadım. Bu hatanın düzeltileceğini düşünürken birkaç hafta içinde ihraç edildim.
ÖĞRENCİLERİM BANA ERZAK GETİRDİ, GERİ ÇEVİREMEDİM, ZORUMA GİTTİ
İlk kaygım öğrencilerimin hakkımda ne düşüneceği oldu. Ama çok şükür kötü bir şey düşünmediler. “Biz sizi biliyoruz, üzülmeyin, her şey anlaşılacak geri döneceksiniz” dediler. Eski öğrencilerim beni aradı, evime gelip beni teselli ettiler. Aralarında para toplayıp erzak almışlar bana. Geri çeviremedim, hem çok zoruma gitti hem de beni düşündükleri için mutlu oldum. Demek ki onlara bir şeyler verebilmişim diye düşündüm.BORÇLARIM BİRİKTİ, KIZIMI DERSHANEYE GÖNDEREMEDİM
Benim ne kadar iyi bir insan ve öğretmen olduğumu söyleyen arkadaşlarımdan ancak birkaç tanesi benimle görüşmeye devam etti. Sonra onların da bir kısmı korktu ve benimle ilişkisini kesti. Hem parasız hem de yapayalnız kaldım. Bankadan kredi almıştım onu ödeyemedim. Başka borçlarım da vardı. Onları da ödeyemedim. Eşim çalışmadığı için evin ve çocuklarımın masrafını ben karşılıyordum. Kızım üniversite sınavına girdi dershaneye gönderemedim.Ömrüm boyunca hep sevilen sayılan bir insan oldum. Bir mesleğim, param vardı. Kendimi kapının önüne koyulmuş kedi yavrusu gibi hissettim. Sokağa çıktığımda kendimi çok değersiz hissediyordum. Hastalandım, bir kaç ay içerisinde 4-5 kere yüz felci geçirdim. Psikolojim bozuldu. İnsanların bazıları bana suçluymuşum gibi davrandı. Ne yapacağımı, hakkımı nasıl arayacağımı bilemedim. 10 ay bekledim bu hata düzeltilir diye. Öğrencilerim de benimle birlikte bekledi. Emekliliğimi hak etmiştim ihraç edildiğimde. Ama ben de öğrencilerim de emekli olmamı istemedik. Bekledim. Ama hiçbir ihtiyacımı karşılayamadığım, borçlarımı ödeyemediğim için geçen ay emekli oldum. Hiç istemedim. Çocuklarımı çok özledim, içimde kocaman bir boşluk var. Kendi çocuklarım “anne zaten çok yorulmuştun” diye teselli ediyor beni. Ama artık hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağım. Emekli ikramiyemi de alamadım, çok ihtiyacım olmasına rağmen. Bu süreci bir erkekten daha zor. Çünkü onlar her yerde her işte çalışabilir ama kadınların hali toplum içinde malum. Elime geçen her fırsatı değerlendirmeye çalıştım. Çok ağladım, bana her zaman saygı gösteren insanların ben işsiz kalınca yaptıklarını gördüğümde. İnsanları arkadaşlarımın bir kısmını bu süreçte tanıdım.
Zaman alsa da mağdur olanların hakkını alacağını düşünüyorum. Ama yaşadıklarımızı hiç bir şey telafi edemez. İnsanlar yaşamamış gibi olamaz.
YARIN: Mesleğimi edinmem kolay olmadı, hiç bir şeyden kolayca vazgeçmeyeceğim!
Yoklukların ve zorlukların içinden geçerek öğretmen oldu. Yıllar boyu sendikal mücadelenin içinde yer aldı. Bir gecede hem eşi hem kendisi ihraç edildi, OHAL’in “katmerli” cezalandırmasını yaşıyor.
DÜN: İyi ki ihraç edilen kadınlar eve kapanmadı!
SİZ DE ANLATIN!
Siz de hikayenizi bizimle paylaşabilirsiniz.
Bize 0533 209 01 78 numaralı telefondan ve [email protected] mail adresinden ulaşabilirsiniz.
Facebook sayfamıza ve twitter hesabımıza mesaj atabilirsiniz.
İlgili haberler
OHAL’de kadınlık halleri: Her halde direniş...
Dosyadaki her bir kadın, mesleklerini elde etme çabaları, yaşamları, ihraçların kadınlar için katmer...
Aştığı engeller, OHAL’le yeniden karşısına dikildi
Zeynep engelli bir kadın. Üniversiteyi zorluklarla okudu, memur oldu. OHAL yıktığı engelleri yeniden...
OHAL: Ölüm gibi bir şey oldu ama ölmeyeceğiz
Kadın akademisyenler barış imzacısı oldukları için yıllarca emek verdikleri üniversitelerden uzaklaş...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.