öykü
Bir tek biz biliriz birbirimizi; satıra dökülmeyenleri, biz görürüz içe akan gözyaşlarını. Serpil Ünal’ın öykü kitabı yanı başımızdan, kadınların söylenemeyen, kaleme dökülemeyen serzenişleri...
Didem Kazan Sol, kadın öykücü, öğretmen, anne, kardeş ve pek çok sıfat sahibi. 2022 yılı sonunda İthaki Yayınlarından çıkan ilk öykü kitabı Kusura Ayna’yı, kendini, hayallerini Ekmek ve Gül’e anlattı.
‘Kavram kargaşasının belirgin, kanlı canlı örneğiydi Itır! Bir uçtan bir uca yaşamaktı onunkisi!’
Hiçbir şey bıraktığı gibi değil Çiçek’in! Ne insanlar ne arabalar ne çevre ne de para!.. Bütün kavramlar gözünde başka! Çağdışı derler ya hani, yirmi yıl sonrasına ışınlanmak gibi!..
Asker uğurlamaya gönderdiği erkek arkadaşının arabasından sarkarak ‘Pis Suriyeliler evinize’ diyerek yaptığı orta parmak hareketini düşündü. Utancından parmağını saklar gibi ellerini büzüştürdü...
Dibe vurmak güzeldir değil mi? Çakılırsın yere sonra yavaş yavaş çıkarsın yukarı doğru. Yani eğer bir tanrı varsa böyle olmalıydı.
Çiğli’den bir işçi kadından öykü: ‘Ne olursa olsun kızlar annesinin kötü kaderini yaşamamalı ve çocuklar her zaman sevgiyle büyümeli. Sevgiyle büyümeli ki geleceğe umutla bakabilmeli…’
O esvaplar kirli, bu ev kirli temiz olan dışarıdaki hayat, avuçlarımla kazıp kuracağım bir yaşam vardı artık. Şehirlerde fabrikalar vardı. O kitaplardaki gibi, işçi kadınlar, atölyeler vardı...
‘Valla çok hoşuma gitti. Sanki bir aileyi ifade eder gibi demedi mi ya… Bu rezil atölyeye bir çatı koydu o laf, gözüme bir an güzel göründü bura!’
Evet Matta yok artık, sanırım en çok bunu söyledim kendime… Yok’u öğrendim, yok olmayı, yok olana alışmayı, yokluğu, yoksulluğu, yokuş çıkmayı, yokuş aşağı yuvarlanmayı… Türkçede böyle ifade ediliyor.
Şehir Söner Biz Yanarız’ın yazarlarına sorduk… Öykülerini nasıl yazdılar? Pavyon için ne düşünüyorlar?
23 kadın yazar yazdı bu kitabı. ‘Burası hayatın arka kapısı…’ denilen pavyondan çıkan öyküler, 23 kadından Pavyon Öyküleri… Münire Çalışkan Tuğ, öykülerin derleyicisi Süreyya Köle ile söyleşti.
Git git yükselen seslere yöneldi. Kadınlar, birbiriyle kol kola girmiş yürüyorlardı sıra sıra. Her yaştan kadınlar varsa da çoğunluğu genç kadınlardı… Bedenlerinde inatçı bir karşı duruş vardı.
İzmir’den tekstil işçisi Sanem Lamekan Ekmek ve Gül’de kadınlara kaleme aldığı öykü ile sesleniyor: ‘Bir kadın hem fikren hem de ekonomik anlamda özgür olmalıydı. Her anlamda topluma karışmalıydı…’
‘Aşındırmadığı hastane, umut ışığı aramadığı doktor kalmadı. ‘Kız çocuğuydum ne de olsa aynaya bakmaktan korkmamalıydım.’ Öyle derdi, her hayal kırıklığımda.’
Yaftalı Köyün Delisi, Ayşe Gümüş Çoban’ın ilk kitabı. Zorlu bir hayatın hay huyu içinde, içindeki yazma aşkını hiç kaybetmemiş bir kadının bir kitabı doğurma hikayesi bu…
Yıllar sonra duydum: Reyhan aşık olduğu Hüseyin ile evlenmiş ve mutlu bir aile hayatı yaşıyordu. Doğup büyüdüğü güzel şehrinden de hiç ayrılmamıştı. Peki, annesine ne olmuştu?
‘Sonunda dayanamayıp gün ışıyınca dışarı atmış kendini. Ağaçların, güllerin altında kukusuna seslenmiş. Sonunda ümidini kesip oturmuş bir ağacın altına. Ben cahildim bilemedim, düğün seninmiş.’
Dün karnımdan bütün vücuduma yayılan acıyı yeniden tüm vücudumda hissetmeye başladım. Sırtımı onlara dönüp başımı yastığa gömdüm. ‘Bana ne anası ölmüş bebekten!’ diyerek ağlamaya başladım.
‘İki çocuğunla bir de kendine aşık mı bulacaksın? Evlen de çocuklarının yükü ikiye bölünsün. Hem bu son kısmet yağlı, seni işe bile göndermez evinin hanımı yapar.’
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.