Her gün bir tedirginlik haliyle uyanıyor, yürüdüğümüz yollardan, seyahat ettiğimiz otobüslere, vardığımız işyerinden, eve dönerken sokağımızda kendi ayak sesimiz dışındakilere kulak kesilip, başımızı yastığa koyana kadar o tedirginliği taşıyor, hatta gün boyu daha da katlıyoruz karşılaştıklarımızla. Yokuş yukarı güçlükle tırmanırken, daha iyi bir geleceğimiz olsun diye uğraşırken itilip duruyoruz aşağıya doğru. Kaderimizin birilerinin iki dudağı arasında olduğu öğütlenirken, bu dikte edilirken, bu şart koşulurken hayatta kalmaya, baskılarla, yaratılan korku iklimiyle, gücümüze olan inancımız her gün tırpanlanırken, yokuş dibindeki karanlığa mahkum edilirken hayatımız, ayağımızı güvenceyle yere basamadan, korkarak atarken adımlarımızı “başımıza ne gelir” tedirginliğini sırtlanıp, yine de yol almaya çalışıyoruz yokuş yukarı son adımımızın ardından kavuşacağımız aydınlığa bir umut diye… Ama neden ayrı gayri bu yol alışlar? Neden fabrikada Hediye karşılaştığı sömürüye tek başına çare arayışında? Neden Suriyeli Fatma evindeki ekmek derdi için tek başına koşturuyor? Neden Eda şiddetten kurtulmak için tek başına debeleniyor?
Bizi tek başımıza, dayanışmadan yoksun, çaresiz, kimsesiz, birlikteliğimizi her fırsatta dağıtmaya çalışanların da bildiği gibi, Edalar, Fatmalar, Hediyeler yan yana gelirse, birbirine el, güç verirse, o yokuş çıkılır… O yokuş çıkılırsa o eller yetmez kol kola giren kalabalığı aşağıya sürüklemeye… O birlikteliği sağlayamayalım istiyorlar, bu sebeple her yan yana gelişlerimize yasak koyuluyor…
Elmalı’dan iki küçük çocuk debelenip çıkmaya çalışıyor o yokuşu adalet için, defalarca devlet kapısına giden ama tek başına bırakılan Avcılar’dan Gönül çıkmaya çalışıyor o yokuşu, yoksulluğa, yokluğa, işsizliğe, ağır çalışma koşullarına karşı Tuzla’dan Hediye, Müjde, Ankara’dan Şengül, Antalya’dan Birgül… Her gün şiddete, tacize, tecavüze maruz kalırken İstanbul Sözleşmesini iptal ederek, haklarımıza göz dikerek bizi itiyorlar yokuş aşağıya, her gün onlarca çocuk istismara uğrarken evlilikle af getirmenin peşini bırakmayarak, 4. Yargı paketiyle istismar davalarında somut delili zorunlu kılarak itiyorlar bizi o yokuşun dibine gerisin geriye, eşitlik isterken, hak mücadelesi verirken, LGBTİ’lerin gökkuşağına bile tahammül edemeyerek, her gün nefret söylemlerini körükleyerek, hedef göstererek, gözaltına alarak itiyorlar bizi yokuş aşağı. Halkın haber alma hakkı için sokakta koştururken nefessiz bırakırken, genelgelerle görüntü çekmeyi bile yasaklarken gazeteciye, o yokuş aşağısına bir bir itiyorlar bizi.
Çocukların, kadınların, LGBTİ’lerin, işçilerin, işçilerin, işsizlerin çaresi yokuş başına kol kola, yan yana yürümekte. Dergimizde dertlerini yazarak çare arayan kadınların bugüne dek dediği gibi bir şeyler değişecekse şayet biz kadınların emeğiyle değişecek. Bu birlikteliği sağlayacak önemli bir gücüz. Yan yana mücadele fikrini elden ele büyütecek olan bizleriz… Yokuşu birlikte çıkacak olan bizleriz!
'çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır.
haram sevaboldu, sevap haramdır.
ak kurt, kara tahtayı daha bir yol kemirir,
çekin ki körükleri
ateşe girdi demir.''
Çekin körükleri, vakit bu vakittir...
…
Dergimizde bu yokuş yukarı kürekleri çektiğimiz mücadelenin yollarını arıyor kadınlar, sesleniyor birbirlerine nasıl alacağımızı bu yolu. Kendi hayatlarından nasıl yokuş aşağı itip kakmalarla nasıl yuvarlandığını anlatıyor kadınlar. Köşeye sıkıştırılan hayatlarımızın karşısında mücadelenin tek çıkış yolu olduğunu yineliyor Nuray Öztürk de ana yazısıyla.
Daha çocuk yaşta mahkûm edildikleri hayatta öfkelerini dile getiriyor Eda ile Başak, cebimize koyduklarımızı İranlı mülteci kadınların yaşadıklarından hatırlıyor, hayatı savunmanın, mülteci olmanın iki kat zorluğunu ancak mücadele direncini de taşıyor Hilmi Mıynat yazısıyla…
Tehdit edildiği için ülkeyi terk etmek zorunda kalan Nayazik’in yaşadıkları karşısında Türkiyeli kadınların o yokuş aşağısında yaşadıklarını hatırlatıp dayanışma çağrısı yapıyor Canan…
Güvencesiz bir hayatın içinde güvenceli iş arayışlarıyla yıllarının eziyet içinde geçtiğini anlatan Müjde ile dayanışmanın gücüne inanarak Ekmek ve Gül’e dokunan, buradan sesini duyuran, işsizlikle, yoksullukla yaşamın en sert rüzgarları içinde o yokuş yukarı yol almaya çalışan Birgül’ün çare arayışı, çocuklarıyla birlikte hayatta kalma mücadelesini okuyoruz sayfalarımızda. Birbirimizden kilometrelerce uzaklarda benzer dertleri yaşıyor ortak çareler arıyoruz birlikte. Çünkü biliyoruz yokuş yukarı yürüyüş zordur, ancak mümkündür de! Bu mümkünlüğü; devrim mücadelesinde sayısız işkenceye maruz kalmasına, aylarca cezaevine kapatılmasına, yaşadığı tüm baskılara karşın o dayanışma içinde ayakta kalarak ve yanındakileri o dayanışma ile ayağa kaldırarak verdiği mücadele hayatıyla hatırlatıyor Elif Tuncer bize.
Film, kitap, sağlık yazılarımızla, “ekonomi yüzde 7 büyüdü” diyen TÜİK’e kadınların kah gülerek kah kızarak verdiği cevapla aralıyoruz bu ay Ekmek ve Gül’ü.
Biriktirdiğimiz öfkemizin, hayallerimizin, gelecek umudumuzun yanına, dayanışma ve mücadeleyi de ekleyerek yürüyelim… Yokuş yukarı küreklerimizi çekelim. Vakit bu vakittir.
Fotoğraf: Unplash
İlgili haberler
Maria Suphi: Bir Direniş Öyküsü
Sevil Aracı, Maria Suphi, Bir Direniş Öyküsü adlı romana dair yazdı.
Uluslarararası bir sömürü hikayesi: Denizaşırı Hiz...
Denizaşırı ülkelerde göçebe ev işçiliğine zorlanan Filipinli kadınların ‘hizmetçiliğe eğitildikleri’...
‘Toprak bizim ebedi evimiz, bu topraklar biziz’
Kızılcaköy’de jeotermale karşı mücadele eden ve direne direne kazanan kadınlar yazdı: Zaferimiz Sabi...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.