Yazar Kenan Karabağ’ın kaleme aldığı “Maria Suphi, Bir Direniş Öyküsü” adlı roman geçtiğimiz haftalarda okurları ile buluştu. Yazarın uzun zamandır hazırlıklarını sürdürdüğü bu roman on yıllık bir araştırmanın ürünü.
Yazar bundan tam on yıl önce bir başka belgesel roman çalışması olan “Kura Çözüldü” isimli kitabına dair araştırmalar yaparken bulunduğu Trabzon’da Maria Suphi’nin de hikayesinin peşine düşüyor. Uzun süren araştırmaların sonucunda, adeta iğne ile kuyu kazar gibi iz sürerek elde edilen bilgiler 400 sayfalık bu romana itina ile işleniyor.
Her ne kadar ismini Maria Suphi’den alsa da, roman sadece Maria Suphi’den ibaret değil. Maria ile beraber ilk görüşte aşık olduğu ve kısa sürede evlenmeye karar verdiği Mustafa Suphi ve onun yoldaşlarının hikayesi de anlatılanlar arasında.
Roman boyunca Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Anadolu’da komünizmin yayılmasını sağlamak ve Kurtuluş Savaşında görev almak üzere ne kadar inançlı ve inatçı bir çabaya girdiğini de görüyoruz. Ancak yazık ki Mustafa Suphi ve arkadaşlarının sonu da geçmişten günümüze devrim mücadelesi veren pek çok isimli/isimsiz kahramanın sonundan farklı olmuyor. Çeşitli ayak oyunları ve entrikalar ile halkın Mustafa Suphi ve yoldaşlarına karşı nasıl kışkırtıldığını da dinliyoruz yazardan.
Yazar Mustafa Suphi’nin çocukluğundan, gençliğinden anılara da romanın içerisinde yer verirken bir yandan Ermeni soykırımı gibi toplumsal travmalarımıza da parmak basıyor.
Yazar, Mustafa Suphi ve Maria Suphi’nin yollarının kesiştiği yerden başlayarak TKP’nin tarihine dair bir kesiti de anlatıyor. Kitapta Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Kurtuluş Savaşına katılmak, emperyalistlere karşı savaşmak üzere Bakü’den yola çıkmalarından Kars günlerine, Erzurum’da kışkırtılmış halkla yaşadıklarına, Karabıyık köylülerinden gördükleri merhamete, Bayburt ve Gümüşhane önlerinde taş, sopa ve küfür altındaki yolculuklarına, dağ başında bir karakolda geçirdikleri geceye, Maçka yolculuklarına ve Yorgaki Otel’deki son gecelerine kadar tüm yaşadıkları bir bir gözlerimizin önüne seriliyor.
Maria’nın Rus topraklarında bir komsomolka olarak başlayan ve Anadolu’da devam edip hazin bir şekilde sonlanan direniş öyküsü yürekleri dağlıyor.
Maria, yürekli, çalışkan, azimli bir genç komünist. Düşlediği dünyayı kurmak uğruna göze almayacağı şey yok. Bu yolda ölüm de olsa sefa geldi diyenlerden. Mustafa Suphi ve yoldaşlarını katledenler, Maria’yı bir savaş ganimeti gibi görerek esir alıyor ve uzun süre işkenceli bir tutsaklıkta tutuyorlar. Maria esir düşmesine rağmen asla teslim olmayan, son nefesine kadar direnişi yaşayan bir kadın aynı zamanda.
Maria’nın hikayesi aradan geçen yüz yıla rağmen halen kadınların yaşadığı ezilmişliğe ve baskılara da ışık tutuyor. Onun genç bir kadın olarak halkı aydınlatmak için verdiği çaba, mücadelesi hayranlık uyandırıyor.
Anadolu topraklarında komünizm fikrinin ilk kez tohumlarını atmaya çalışan Maria Suphi ve yoldaşlarının hikayesi hakkındaki bilinmeyenleri gün ışığına çıkaran bu roman okunmayı hak ediyor.
KİTAPTAN…
‘SINIRLAR VE SINIFLAR KALKINCAYA KADAR BU YOLDAYIM’
11/ Kerç’te bir öğlen vaktiydi. Maria annesi ile geldiği şehirde bütün gün dolaşmış, Bolşeviklerin yeniden ele geçirdiği şehirde bütün gün Komsomol bildirilerini dağıtmıştı. Savaşın izleri henüz silinmemişti. Bolşeviklerin kurduğu savunma hatları silahlı direnişçiler ile doluydu. Şehrin içindeki Denikin kuvvetleri silahlı halkın içine karışarak ortadan kaybolmuştu. Beyaz Ordu’yu destekleyen Tatarlar ise yenilginin ardından dağlara çekilmişlerdi. Rusya’nın içlerinden aç biilaç kaçan eski çiftlik sahipleri önlerine ne gelirse yakıp yıkıyorlardı. Varlıklı günlerini yitirmiş olmak onları adeta çıldırtmıştı. Şehre fırtına öncesi sessizlik hakim olmuştu. Maria, elindeki bildiriler tükenince soluğu bir Türk’ün işlettiği dükkanda almıştı. İşte ne olduysa o gün olmuştu. Yanındaki yoldaşlarıyla Odessa’dan yeni gelmiş olan Mustafa Suphi orada yaşadıklarını eski arkadaşı Hasan’a anlatırken içeri giren Maria’yla göz göze geldiğinde bir an duralamıştı. Üstünde Bolşevik üniforması vardı. Başına geçirdiği şapkadaki kızıl yıldız ilk dikkati çekendi. Sevimli yüzü ile etrafına enerji saçıyordu. Hasan yerinden doğrularak içeri giren Maria’nın yanına geldi. “Gel, seni tanıştırayım. Bu Mustafa, eski arkadaşımdır. Bunlar da yoldaşları, Odessa’dan yeni geldiler. Öyle tafsilatlar var ki dudağın uçuklar.” Maria gazete ve dergi balyalarının üstüne oturan Mustafa Suphi ve yoldaşları ile tek tek tokalaştı. “Sizleri tanıdığıma sevindim. Hazır sizleri bulmuşken oralarda neler oldu ben de öğrenmek isterim,” dedi.
…..
Maria’nın gözü Mustafa’nın omuzuna takılmıştı. “Hala acıyor mu?” diye sordu. “İlk zamanlar bir hayli ağrı yaptı ama şimdilerde azaldı. Savaş zaferle bitince bütün acılarımızı unutuverdik,” diye karşılık verdi Mustafa Suphi.
“Ben bu savaşa babamı verdim. Onun için de nerede bir devrim ateşi yansa ben oraya koşarım. Onun anısını böyle yaşatıyorum. Şayet sizin oralarda da bir gün bu ateşi yakanlar olursa oraya gelmekten de geri durmam.”
“Yani bizim Anadolu’ya da gelir misin?”
“Niye gelmeyeyim ki! Ben bir Komsomolka’yım. Sınıflar ve sınırlar kalkıncaya kadar bu yolda yürümeye kararlıyım. Bize çocukken hep Osmanlı’nın düşman olduğunu öğrettiler ama artık halkların birbirine düşman olmadıklarını biliyorum. Bizim düşmanlarımız emperyalistler ve burjuvalardır. Onlara hiçbir yerde rahat yüzü göstermeyeceğiz. Halk düşmanları ile savaşan herkesle dost olmaya hazırım.”
(…)
Yazar: Kenan Karabağ
Yayınevi : Tekin Yayınevi
Sayfa Sayısı : 400
Görsel: Kitap kapağı
İlgili haberler
Dünya yerinden oynar, tarihi kadınlar yazsa…
İstanbullu Amazonlar okura tuzaklar kuran, yanıltan, şaşırtan bir roman. Şebnem İşigüzel ‘okurunu iç...
Gücünü Kirke’den alan kadınların hikayesi: Kadınla...
Mitolojinin tarihle harmanlanıp üzerine bir de edebi değere taşındığı Kadınlar Adası’nda, kadınların...
Uluslarararası bir sömürü hikayesi: Denizaşırı Hiz...
Denizaşırı ülkelerde göçebe ev işçiliğine zorlanan Filipinli kadınların ‘hizmetçiliğe eğitildikleri’...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.