
Barış bu ülkede en çok emekçi kadınların ihtiyacı. Neden? Çünkü savaş politikaları halkın cebinden çalınanla finanse ediliyor; o para bizim mutfağımızdan, kreşten, sağlıktan, şiddetten korunma mekanizmalarından eksiliyor. Üstelik bu bağ görünür kılınmadıkça barış talebi soyut bir “iyi niyet” çağrısı gibi kalıyor. Tam da bu yüzden diyoruz ki yoksulluğa, eşitsizliğe, adaletsizliğe, sömürüye karşı verilen mücadele barış mücadelesinin temelidir ve bu mücadelenin ana omurgası, ağırlaşan ekonomik koşulları sırtlanan emekçi kadınlardır.
Barışın toplumsal zemini: Kadınların eşit yurttaşlığı ve ekmek kavgası
Bu ülkede kadınların eşit yurttaşlık hakları güvencede değil. Diyanetin hutbelerinden, kadınların yüz yıl önce kazandığı medeni haklarını tırpanlamaya yönelik “yasal düzenleme” sinyallerine uzanan hattaki tehlikeli eşik, eşit yurttaşlığın Kürt sorunu çerçevesinde yeniden tartışıldığı bu günlerde bir kez daha iktidar tarafından aşılmak isteniyor. Şiddet, güvencesiz çalışma, barınma krizi ve siyasal dışlanma; hepsi, iç cephe tahkimi içinde “önemsiz mevzular” haline getirilmeye çalışılıyor. Varsa yoksa “iktidarın bekası ile ülkenin bekasının” eşitlenmesi. Bu eşitleme çabasında kadınların taleplerinin görünmez kılınması da var. Bu topyekun saldırganlık, kadınların bedenlerinde ve hanesinde büyüyen bir şiddet atmosferi demek; aynı zamanda işsizliğin, enflasyonun, sosyal hak gasplarının meşrulaştırılması demek.
Bir yandan demokratikleşme ve çözüm konuşulurken diğer yandan kadınların şiddetsiz, güvenceli, özgür yaşam talebinin görünmez kılınmaya çalışılması, kadınların her gün daha ağır bir iktidar saldırganlığıyla karşı karşıya bırakılması söz konusu. İşte bu, bir yandan iktidarın sorgulanmasına neden olurken, bir diğer yandan ise Kürt sorununa ilişkin çözüm tartışmalarında özellikle kadınların kaygılarını, güvensizliklerini büyütüyor.
Doğru, bu iktidara güven olmaz. İktidarın asıl hedefinin demokratik-barışçıl çözüm değil; süreci kendi çıkarları temelinde kullanmak ve kontrol altında tutmak olduğu açık. İktidarın bu tutumu, barışın tesis edilmesinin nasıl mümkün olabileceği tartışmasının toplumsallaşmasının engellenmesinin, barışın asıl muhatabı olan geniş halk kesimlerinin izleyici bir pozisyona çekilmesinin de nedenlerinden biri.
Evet, iktidar “terörsüz Türkiye” derken barışçıl–demokratik çözümü değil, muhalefetsiz bir Türkiye’yi kastediyor. Bölgesel yayılmacı hesaplarıyla iç siyasette “güvenlik” parantezini büyütüp süreci kendi bekasına tahvil etmek istiyor. Böyle bir hatta barışın adı bile yok; süreç ise iktidarın keyfiyetine bırakıldıkça kırılganlaşıyor.
Bu noktada, iktidarın siyasi hesabı ve halkın bu hesap karşısında alacağı tavır kritik: Ülkedeki bütün emek, barış ve demokrasi güçleri hak eşitliğine dayalı demokratik-laik-barışçıl bir gelecek kurma mücadelesinde güçlenmedikçe ve mücadelelerini birleştirmedikçe, ülkenin iktidar eliyle sokulduğu bu karanlık tünelden çıkması olanaklı değildir.
Kürt sorunu, 'terör sopası' ve emek mücadelesi
Biz Kürt sorununun çözüm sürecini, ülkede gerçek bir demokratikleşme, halklar arası eşitlik ve kalıcı barış için bir mücadele süreci olarak tarif ediyoruz.
Bu yüzden Cumhur ittifakının kendi egemenliğini pekiştirmeye yönelik hamleleri karşısında emekçiler, halklar sadece seyirci kalmayacaksa bunun yolu, ülkede ve bölgede barış için; Kürt sorununun tam hak eşitliğine dayalı kalıcı çözümü ve ülkede gerçek bir demokratikleşme için halk kesimlerinin, emek ve demokrasi güçlerinin “Biz de varız” demesidir. “Bensiz olmaz” demesidir. Bu, hepimize bir sorumluluk yüklüyor.
Kürt sorununun demokratik çözümünün tartışılmasına alan açmak, yalnızca Kürt halkı için değil, tüm işçi ve emekçiler için hayati. Çünkü her grevde, her sendikal örgütlenmede, her ücret pazarlığında karşımıza dikilen “terör sopası” tam da bu çözümsüzlük rejiminden güç alıyor.
Emekçi kadınların ortaklığının maddi zemini
Erdoğan–Şimşek programının dayattığı düşük ücret–yüksek enflasyon rejimi, ucuz ve güvencesiz emek siyasetiyle birleştiğinde sömürüyü derinleştiriyor. Buna karşı küçümsenmeyecek direnişler gelişiyor.
Kadınlar sadece daha yüksek ücret ya da güvenceli iş için değil, aynı zamanda bunların kazanılması mücadelesinde karşı karşıya kaldıkları devlet şiddetine, sermaye yanlısı hukuka, terör yaftasıyla mücadelelerinin gayrimeşru hale getirilmesine karşı da mücadele ediyorlar.
Kadın işçilerle yaptığımız buluşmalarda duyduğumuz yalın cümleler siyasetin röntgenini çekiyor: “Her hak isteyenin karşısına ‘terör’ damgasıyla çıkıldığını ben ekmeğim için mücadele ederken anladım.”
Sendikalaşırken, iş yerindeki gasplara karşı ses yükseltirken, sokakta hak ararken devlet şiddeti ve sermaye yanlısı hukukla duvara toslayan kadınların sorusu aynı: “Ben bu devletin yurttaşı değil miyim?”
Bu deneyim, Türk ve Kürt emekçi kadınlarının ortaklaşmasının maddi zeminini büyütüyor. Ama ortaklık kendiliğinden olmaz; örgütlenme, dayanışma, plan ve sabırlı bir siyasal çalışmayla kurulur. Kadınların ekmek kavgası barış talebiyle birleştiğinde, soyut barış çağrıları somut bir toplumsal güçe dönüşür. Kürt sorununun demokratik çözümüne, ülkede demokrasi ve barışa dair taleplerin milyonlar tarafından sahiplendiği oranda ulaşılabilir ve iktidarın istismar politikasının önüne geçilebilir. Barış talebi ancak böyle, eşit haklara dayalı ortak bir demokratik geleceğin inşa edilmesinin dayanağı haline gelebilir.
İş, ekmek, örgütlenme ve grev hakkı; kadınların şiddetten korunma ve bağımsız bir gelecek inşa etme hakkı, ana dilinde kamusal hizmet ve eşit yurttaşlıkla birlikte demokratik hakların ayrılmaz parçasıdır. Ezilen, yok sayılan, örgütleri dağıtılan geniş emekçi kesimlerin en demokratik talepleri ve kadınların yaşam mücadelesi barış mücadelesinin ta göbeğindedir.
‘Yeni Anayasa’ tartışmaları: Karanlığa giden yola iyi niyet taşları…
Bahçeli’nin dile getirdiği “yeniden adaylık” hesabı etrafında örülen yeni Anayasa söylemi, zulüm ittifakının niyetini açık ediyor. Anayasa tartışmasının fitilini ateşlemek istediğini iktidar ve ittifakı da hiç saklamıyor. “Terörün kökünün kazınması, enflasyona ağır bir darbe indirilmesi ve Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrara kavuşması halinde Cumhurbaşkanımızın bir kez daha seçilmesi doğal ve doğru bir tercih olmaz mı?” diyerek ağzındaki baklayı da çıkaran Bahçeli, Erdoğan’a yeniden adaylık yolunu açacak bir anayasa değişikliği için toplumsal bir destek de inşa edildiğini ve iktidarın ömrünün uzatılması hesaplarının yapıldığını da her fırsatta açığa vuruyor.
Yeni Anayasa tartışması kadın hareketi içine kadar sirayet etti. “Madem öyle, kadınlar da Anayasa’dan ne beklediğini ifade etmeli” minvalinde tartışmalar var. Bizim tutumumuz şu: Çözüm sürecini ve halkın beklentilerini kendi bekasına dayanak yapmak isteyen Saray oligarşisi ve Cumhur İttifakı’yla demokratik bir Anayasa yapılamaz.
Demokratik–özgürlükçü bir Anayasa barajsız, gerçekten demokratik seçimlerle oluşacak yeni bir Meclis, temsil ve söz hakkını genişleten bir Meclis içtüzüğü ve halkın doğrudan katılımıyla mümkündür. Halkın seçtiği temsilcilerden oluşan kurucu bir meclis, eşit yurttaşlığı ve hak özgürlüklerini güvenceye alan bir metni hazırlayabilir. Bugün bu imkanların olmadığını biliyoruz; hatta ötesi, iktidarın halkın temel ihtiyacı olan demokratik bir Anayasa talebini kullanarak kendi bekasını, daha da ötesi faşist tahkimi garanti altına almak istediği açık. O nedenle Anayasa tartışmalarına girmek cehenneme giden yollara iyi niyet taşları döşemek anlamına geliyor.
Bu süreçte halkın geniş kesimlerinin taleplerini ortak bir mücadele hattında ifade edebilmesi, Anayasa tartışması ile değil; iktidarın demokratik muhalefeti bölme ve etkisizleştirme politikasının boşa çıkartılmasıyla mümkün olur. Ama esas olan, barış ve demokrasinin işçi sınıfı ve halkların ortak mücadelesi ve dayanışmasıyla kazanılabileceği gerçeğidir. Ortak mücadele zeminini geliştirmek, her şeyden önce bu sürecin iktidarın insafı ve keyfiyetinden kurtarılmasını sağlar.
Sosyalistler olarak bizler süreci halkın gerçek siyasal gücünü gösterecek örgütlenme araçları yaratarak etkileyebileceğimizi biliyoruz. Ağır yoksullaştırma ve sömürü politikalarına karşı gelişen dip akıntıları; kadınların hakları ve hayatları için verdiği mücadele, gençlik hareketinin ortak mücadele araçlarının gelişme ivmesi, boykot dalgaları, ekoloji–kent savunusu direnişlerinin birikimi… Bütün bunlar ortak bir kitle hareketi olarak buluştuğu ölçüde, Kürt ve Türk emekçilerinin isyan damarları birbirine yaklaşır; ortaklaşma gücü yeniden ve daha ileri biçimde kurulabilir. Bunun olanakları dünden daha geniş.
Yol haritası
1. Acil siyasal–hukuksal adımlar: Askeri operasyonların durdurulması; muhalefeti sindiren yargı operasyonlarına son verilmesi; siyasi tutsakların serbest bırakılması; kayyım uygulamalarının kaldırılması; silahı bırakanların dahil olabileceği demokratik siyaset kanallarının açılması.
2. Halkın katılımı: Sürecin istismarını engellemenin tek yolu, tartışmayı halkın bilgisine ve müdahalesine açmaktır. Sendikalar, emek–meslek örgütleri, kadın örgütleri ve kimliği/varlığı yok sayılan tüm kesimler sürecin asli öznesi olmalıdır.
3. Emek mücadelesi–barış mücadelesi ortaklığı: İş, ekmek, örgütlenme ve grev hakkı; insanca yaşam talebi; ana dilinde eğitim ve eşit yurttaşlık aynı paketin parçalarıdır. Tümü birlikte savunulmadıkça “terör sopası” etkisizleşmez.
4. Demokratik haklar zemini: Basın ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı; Kürt dili ve kültürüne yönelik yasaklar sonlandırılmalı; yerel demokrasi güçlendirilmelidir.
5. Halkın anayasal sürece doğrudan etkin katılımı için ön şartlar: Barajsız seçimler; temsil ve söz hakkını genişleten içtüzük; halkın en geniş katılımıyla çalışacak kurucu meclis. Ancak böyle bir süreç, halk onayına sunulacak bir metinle taçlanabilir; eşit yurttaşlık ve hak–özgürlükler bu metinde bağlayıcı şekilde yer alabilir.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Bir 'süreç' meselesi: Yeni bir yatırım havzası, uc...
‘Terörden arındırılmış yatırım bölgesi’ olarak sunulan süreç, iktidarın hem bölgedeki ekonomik kontr...
Bayrampaşa’da polis şiddeti: Kürtçe müzik dinleyen...
İstanbul Bayrampaşa’da bir aile Kürtçe müzik dinledikleri gerekçesiyle darp edilerek gözaltına alınd...
Barış seyirle değil mücadeleyle kurulacak
Tek adam yönetimi her türlü saldırganlıkla emekçi kitlelerin etrafını kuşatmış durumda ama bir yanda...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.