
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te yaptığı çağrısının ardından PKK’nin 12 Mayıs’ta yaptığı açıklamayla silahlı mücadeleyi sonlandırarak kendini feshettiğini duyurmasıyla devam eden süreç farklı yönleriyle tartışılmaya devam ediyor. Bu sürecin, iktidarın o gün “barış ve çözüm” özlemiyle uyanıp başlamadığını yıllardır Kürt işçi ve emekçilerine dönük baskı ve saldırı politikalarından biliyoruz. Dahası, ülkedeki işçi emekçilerin verdiği mücadeleye karşı Kürt sorununu daha da derinleştirdiğini, çözümsüzlüğe ittiğini ve hatta kutuplaştırmanın temel bir aracı olarak kullandığını da... Ortadoğu’daki gelişmeler ve emperyalistlerin bölgeyi yeniden dizayn etme adımları iktidarı da sıkıştıran bir yerde duruyordu. Bu sürecin Türkiye’deki iç politikalarda da bir karşılığı olmalıydı.
Süreç hâlâ belirsizliğini koruyor ve inişli çıkışlı bir halde ilerleyeceği açık olsa da bu dönemin özellikle Kürt işçi, emekçi kadınlar bakımından ne anlama geldiğini ve gerçek barışın, kalıcı çözümün de nasıl geleceğini konuşmamızda fayda var. Çünkü iktidar, Kürt sorunundaki kendi çözüm (!) pratiklerini, yıllarca saldırılarla, baskılarla, inkarla gösterdi. Bu süreci de işçi ve emekçilerin, kürt halkının dahil olmadığı, bekleyip gördüğü ve kabul ettiği biçimde devam ettirmek istiyor.
İktidar kanadı yeni süreci, “terörsüz Türkiye” diye tarif ederek yerli ve milli söylemleriyle müjdeliyor ancak Kürt işçi ve emekçilerin talepleri hâlâ yerinde sayıyor. Kürt sorununun bir sonucu olarak ortaya çıkan PKK’nin silah bırakması ise sorununu ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. İktidar, Kürt sorununun, bunun emekçi kitlelere yansıyışını, onların taleplerini görünmez kılmaya çalışarak kendi çözümünün ne anlama geldiğini de ifade etmiş oluyor. İktidarın elinden geldiği her fırsatı değerlendirerek Kürt işçi ve emekçilerin çok yönlü taleplerini hiçe sayma ısrarıyla devam edeceği açık.
100 yıllık Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasının ağır sonuçlarının özellikle Kürt işçi ve emekçi kadınları çok boyutlu bir şekilde etkilediğini biliyoruz. Devletin bölgeye dönük baskı ve savaş politikalarından tutalım da yerel yönetimlere kayyım atanmasına, bölgede kadın işçileşme oranının artmasından kadınların ucuzun da ucuzu, güvencesiz sömürü koşullarına maruz bırakılmasından, kadınların varoluşunu tehdit eden türlü politikalara kadar her şeye tanık olduk. Kürt işçi ve emekçilerin taleplerinin yerinde saydığı, sermayeye “terörsüz yatırım havzası” olarak sunulan ve “ailenin on yılı programı” ile eş güdümlü ilerleyecek sürecin karşımıza neler çıkaracağını, özellikle bölgedeki kadın emekçileri nelerin beklediğini anlamaya ihtiyacımız var.
Gerici odaklar ellerini ovuşturmaya başladı
Yeni süreçle birlikte iktidar kanadı ve kadınlara dönük politikalarda iktidarın yerini aratmayan, bölgede azımsanmayacak etkisi olan HÜDA PAR, Yeniden Refah Partisi gibi gerici odakların Kürt işçi ve emekçi kadınları kendi çizgilerine yedeklemek amacıyla özel politikalar geliştireceklerini tahmin etmek zor değil. Bu bağlamda barış ve çözüm söylemi, kadınların gerçek taleplerini silikleştiren bir içerikle yeniden tanımlanacak; kadınlar, “ucuz iş gücü”, “annelik” ve “eş” rolleriyle ele alınacaklar. Mahalle düzeyinde yaygınlaşan cemaat faaliyetleri, kadınların aile içindeki rolünü tahkim eden kampanyalar ve yürütülen sessizleştirme politikalarının gerici odakların önümüzdeki dönem araçları olabileceği ihtimallerini göz önünde bulundurmalıyız.
Üçlü kıskacın anatomisi: Sermaye, iktidar ve ucuz emek
Emekçilerin sırtına her gün bir yük gibi bindirilen orta vadeli program gibi ekonomi programlarının kalıcılaşacağı ve yeni dönemde sermayeye yönelik yatırım çağrılarının ve bölgedeki sınıf ilişkilerinin de yeniden şekilleneceği öngörülebiliyor. “Terörden arındırılmış yatırım bölgesi” olarak sunulan bu süreç, iktidarın hem bölgedeki ekonomik kontrolünü güçlendirmeye hem de sermayeye yeni sömürü alanları sunmaya hizmet eden bir süreç olarak ilerletilmek isteniyor. Bu stratejinin merkezinde ise genel olarak ucuz, güvencesiz ve örgütsüz emek sömürüsü durmakta ve kadın emeği de bunun önemli bir parçası. Son yıllarda kadın işçileşme oranını da göz önünde bulundurduğumuzda başta tekstil, gıda, hizmet gibi güvencesiz işkollarında olmak üzere kadın işçi sayısı kısa-orta vadede artmaya devam edecek. Ailenin on yılı programı ile birlikte kadınların hem ev içi angaryayı sırtlanması hem de esnek, düşük ücretli işlerde emeğinin ucuzlaştırılması ve sermaye için yeniden ve yeniden daha fazla sömürülecek işçi üretmesi hedefleniyor. Bu yönelim, kadınları her alanda denetim altında tutmanın yeni bir biçimi olarak okunmalıdır. Bu durum, kadınların kötü yaşam koşullarını derinleştirecekken sendikal ve sınıfsal örgütlenmenin önünde yeni engeller de yaratabilir ki iktidar memleketin her bir köşesinde bunu sağlamaya çalışıyor. Ancak bununla birlikte Kürt işçi emekçi kadınlar içerisinde yaratılacak öfkenin mücadele eğilimine dönüşebileceğini unutmamak gerekir. Hatırlayalım: Bölgede kadın işçilerin sayısının artışı, bölgenin kadın istihdamı açısından özel planlanmış bir sömürü havzası haline getirilmesinin kimi sonuçlarını Özak Tekstil direnişi örneği somutluyor.
Kürt işçi ve emekçi kadınların ekonomik açıdan talepleri bu nedenle yalnızca ücret artışı, çalışma saatlerinin düzenlenmesi ya da işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle sınırlı olmayacak; aynı zamanda ücretsiz kreş hakkı, ulaşılabilir sağlık hizmetleri, barınma hakkı, şiddetsiz yaşam, siyasal katılım ve örgütlenme özgürlüğü gibi çok yönlü talepler de bu ekonomik sömürü düzenine karşı yükseltilecektir.
Kalıcı barış inşasında kadınlar özne olmalı
Gerçek ve kalıcı bir barışın inşası, Kürt sorununun eşit haklar temelinde çözümüyle mümkündür. Çözüm ise yalnızca müzakere masalarıyla değil, işçi ve emekçilerin sürece doğrudan katıldığı bir halk inisiyatifiyle şekillenebilir. Kürt işçi ve emekçiler de sürecin aynı zamanda bir mücadele olduğunu çok iyi biliyor. Tam hak eşitliğinin sağlanması, Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümü için atılacak adımlar önemli ancak gelinen aşamada Kürt halkının acil taleplerinin yerine getirilmesi gerekiyor: Cezaevlerinde bulunan -halka karşı suç işleyenler hariç- tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması, kayyımların geri çekilmesi ve seçilmiş belediye başkanları ile yöneticilerin görevlerine iade edilmesi, gözaltındaki kayıplar ve işkencelerle yüzleşilmesi gibi bir dizi talep ortada. Bu adımlar ve düzenlemelerin garantisi de yine çözümün asıl unsuru ve garantisi olan Kürt emekçi halkı başta olmak üzere ülkedeki emekçilerin sürecin her aşamasında söz sahibi olmasıdır.
Emekçi kitlelerin acil talepleri bunlar olsa da Kürt işçi emekçi kadınların talepleri salt ulusal haklar ve eşit yurttaşlıkla sınırlı değil. Yıllardır ülkede ve özellikle bölgede çözümsüzlüğü, sömürüyü derinleştiren çok boyutlu politikalardan nasibini en çok kadınlar aldı. Kürt işçi ve emekçi kadınlar gerek cinsiyet temelli gerek ulusal gerekse ekonomik taleplerinin gerçekleşmesini istiyor. Çünkü barış, sadece silahların susması ile değil; yaşamın her alanında özgürlüğün ve eşitliğin var olması, emeğin gerçek değerini bulması ile mümkün. Yani gerçek barış, kadınların kamusal hizmetlere anadilinde ulaşabildiği, kendi sokaklarında güvenle dolaşabildiği; okulunun, evinin, iş yerinin yolunu ölüm korkusuyla ya da tehdidiyle tutmadığı, yaşamının hiçbir yerinde şiddete maruz kalmadığı, “İşe başlarsam çocuğu nereye bırakacağım?” diye düşünmek zorunda kalmadığı, “Bu ay mutfağı mı kıssam çocukların masraflarını mı?” diye ne yapacağını şaşırmadığı tasasız ve mutlu yarınlardır aslında. İşte bu sebeple Kürt işçi ve emekçi kadınlar, sadece “barışın destekleyicisi” değil; aynı zamanda kalıcı barışı yaratacak gücün asli parçasıdır.
Eşitlik için ortak mücadele zemininde birleşilmeli
Bölgedeki işçi emekçi kadınların demokratik haklar, anadilde eğitim ve kamusal hizmetler gibi ulusal talepleri; eşit işe eşit ücret, insanca ve güvenceli çalışma, sendikal haklar gibi ekonomik talepleri; aile, erkek ve devlet şiddetine karşı koruma ve güçlendirme, politik alanda temsil ve söz hakkı gibi talepleri ile ortak bir zeminde birleşiyor. Bu çok katmanlı taleplerin kesiştiği yer, emekçi kadınların ortak mücadelesidir. Kürt işçi emekçi kadınların hem ulusal hem sınıfsal hem de cinsiyet temelli taleplerini bir arada savunmak, onları birbirinin tamamlayıcısı olarak görmek; bu taleplerin ortak mücadele zemininde birleşebilmesi için kadınların kendi örgütlü yapılarını güçlendirmesi ve iktidara karşı sesini birbirine değdirerek güçlendirmesi yaşamsaldır. Bu yaşamsal gerçeklik kalıcı barışın, eşitliğin ve özgürlüğün de önemli bir ekseni olacaktır.
Bugün bölgede yaşanan gelişmeler ve yeni süreç sadece bölgede değil; Türkiye’nin her tarafındaki işçi ve emekçi kitleler arasında tartışılıyor. Yıllarca iktidar tarafından bir ayrıştırma aracı olarak kullanılan bu sorun, sadece Kürt işçi ve emekçileri ilgilendiren bir mesele olarak görülmemeli. Çünkü sermaye ve onun sömürüsü, yıllardır bölgeye dönük süren savaş ve çözümsüzlük politikaları bu coğrafyayla sınırlı değil; tüm emekçileri ilgilendiren bir mesele. Bu sebeple Kürt işçi ve emekçilerin mücadelesini savunmak ve dayanışmak, mücadelesiyle ortaklaşmak hem iktidar-sermaye güçlerinin kutuplaştırma politikalarını boşa düşürerek ideolojik ve gerici saldırılara en önemli yanıtı verecek hem de barışın da eşitliğin de özgürlüğün de gerçek temelini kuracaktır.
Şimdi asıl soru, tüm yakıcılığıyla karşımızda duruyor: Bölgede şekillenmekte olan sürecin emperyalist güçlerin bölgeyi yeniden dizayn etme planlarına, tek adam rejiminin siyasal ömrünü uzatmaya dönük manevralarına ve sermayenin savaşla iç içe yürüyen sömürü politikalarına hizmet eden, kendi çözümlerini dayattıkları çözümsüzlüğü mü tercih edeceğiz? Yoksa derin bir nefes alacağımız barış dolu günlere, eşitliğe, özgürlüğe hasret duyan birbirimize ve insanca yaşam taleplerimize sımsıkı kenetlenmeyi mi? İktidarın oyalamalarına ve ayak diretmesine, kadınların, Kürt halkının, işçi ve emekçilerin taleplerinin görünmez kılınmasına seyirci mi kalacağız yoksa özlemlerimizi örgütlemenin yollarını mı arayacağız? Süreci belirleyen asıl olarak emekçilerin cevabı olacak, tıpkı yaşamın her alanında, her dönemde ve her eşikte olduğu gibi.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Taleplerimizi birliğimizle kazanacağız: 'Barajsız...
Sendikalı, sendikasız, tam zamanlı ya da yarı zamanlı hangi biçimlerde çalışırsa çalışsın tüm kadın...
İşçi kadınlar sermaye saldırısına karşı birleşiyor
Dünya genelinde işçi haklarına yönelik saldırılar artarken Arjantin’den Hindistan’a, İskoçya’dan ABD...
Şiddetten kaçarken sisteme yakalanmak
'Devletin koruma politikaları sadece kağıt üzerinde kalmamalı.'
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.