15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL bir yılını doldurdu. Olağanüstü hal uygulamaları altında geçen bu bir yılda hak kayıpları, KHK’lar, kadına yönelik şiddet, güvencesiz çalışma, yoksulluk, işsizlik ya da işsiz kalma kaygısı giderek artmış durumda.
Dernek olarak memleketin gidişatını, OHAL’in kadınlara nasıl yansıdığını, neler yapmak gerektiğini konuşmak üzere çeşitli kesimlerden kadınlarla sık sık bir araya geliyoruz. Burada asıl olarak aynı fabrikada çalışan iki kadın işçiyle ayrı ayrı yaptığımız sohbetleri aktarmaya çalışacağız. Çalışma koşulları ve ücretler dışında hiçbir konuda ortak düşünmeyen, farklı bir dil kullanan, farklı öncelikleri olan, farklı partilere oy veren kadın işçiler bunlar. Bir tek fabrikada çalıştıkları koşullarla ilgili düşüncelerde ortaklaştıklarını söylüyoruz ama bu ortaklık da sadece sorunların varlığı konusunda, bu sorunlara bakışları ve çözümleri de farklı aslında.
Biri hükümete muhalif, diğeri AKP’li olan bu iki kadın işçiyle kendi evlerinde görüştük. İlk olarak, günlük hal hatır sormanın bile geçim derdini anlatan sohbetlere dönüştüğünü belirtmeliyiz. “Nasılsın?” sorusuna verilen yanıt “Aman nasıl olayım. Bankaya gittim krediyi ödedim. Faturaya para kalmadı. Çocuğa ayakkabı alacaktım, çok pahalıydı” minvalinde oluyor.
HER ŞEY KÖTÜYE GİDİYOR AMA...
İkisi de son bir yıldır her şeyin kötüye gittiğini kabul ediyor, ama bu durumun sebeplerini sıralarken kesinlikle aynı fikirde değiller.Muhalif olan kadın arkadaş, “Her şeyin sebebinin haksızlıklara sesini çıkartmayanlar olduğunu” söylüyor, bir türlü “gerçekleri görmeyenleri” suçluyor. Diğeri ise sürekli “ülkenin menfaati” diyor, muhaliflerin “hainlik yaptığını” düşünüyor. Yaşadığı sıkıntıların hükümetin politikalarıyla ilişkili olduğunu, asla düşünmüyor. OHAL’le ilgili bir şikayeti yok. “Sokağa çıkma yasağı uygulanmıyor, çatışma da yok. Hükümet ne yapsın? Bir çok düşman gözünü dikmiş bizim yıkılmamızı bekliyor. OHAL biraz da bunun için var” diyor.
Tamam yoksulluk arttı, çalışma koşulları kötü, çocukların maddi manevi ihtiyaçlarına, eve yetişemiyor, ama “Ben elimden geleni yapıyorum, biraz da çocuğun içinde olacak” diyor.
AKP’li olan kadın işçinin evinde, 40 yaşlarında temizlik işçisi başka bir kadınla daha görüşüyoruz. Özel bir sağlık meslek lisesinden mezun olan kızının iş bulamamasından yakınıyor. “Hayatımda hiç çalışmamıştım. Kızım okusun diye merdiven temizliği yapıyorum. Haftada hiç boş günüm yok” diye anlatıyor kızını okutmak için neler yaptığını. Ama kızının iş bulamamasının nedenini sorun yaşadığı öğretmene bağlıyor. “Benim kızım akıllı olsaydı, çalışsaydı, başarırdı” diyor. Memleketin durumuyla kızının iş bulamasının hiçbir bağlantısı yok! Hatta “İyi ki OHAL var, yoksa FETÖ’yü fırsat bilenler, çok anarşik olaylar çıkarırdı” diye konuşuyor.
MEDYANIN TEK SES OLMASINI BU YÜZDEN İSTİYORLAR
Peki, ekmek neden küçüldü? Yoksulluk neden artıyor? Neden kimse iş bulamıyor? Niye güven ortamı kalmadı? Aynı fabrikada çalışan iki işçi, neden bu ortak sorunları aynı yakıcılıkta yaşadıkları halde olan biten konusunda bu kadar ayrı düşünüyor? Hatta birbirlerine düşman gibi bakıyorlar...Konuştukça medyanın durumunun bundaki etkisini görmemek imkansız. Kadınlar her akşam izledikleri televizyonların diliyle konuşuyorlar. “Evet şu anda işler iyi değil ama düzelecek, düzeltmek için çaba var” diye düşünüyorlar. Bir kadın işçi dedikodu yaptığı için işten çıkartıldığında “Canım o da yapmasaydı” diyerek arkadaşını, bir kadın tecavüze uğradığında “Onun da hiç mi suçu yok” diyerek kadını, babası tarafından istismar edilen kız çocuğu için “Hadi o çocuktu annesi hiç mi anlamadı?” diyerek anneyi suçlayabiliyor.
Kutuplaşmaya karşı birlik ve kenetlenme söylemlerinin bulduğu karşılık da farklı oluyor haliyle. Muhalif işçi Erdoğan’a ve AKP’ye karşı birlik isterken, AKP’li kadın işçi her gün duyduğu sözleri tekrarlıyor: “Ülkenin menfati için, düşmana karşı kenetlenip hainlere göz açtırmamamız gerekiyor.”
DÜŞMAN KİM?
Kutuplaşma dediğin çift taraflı bir şey. Her şeyi “bilen”lerin, ülkedeki gidişatın “farkında olan”ların da kullandıkları dille bu düşmanlık yangınına odun taşımadıklarını söyleyebilir miyiz? Bir fabrikanın düzenlediği piknikte, çalışma koşulları tartışılırken, kadınlardan biri “işçilerin birlik olmamasından” dert yanıp “ben nerde olsa hakkımı ararım, onların bileceği iş” derken, başka bir kadın işçi onu uyarıyor: “Yıllarca işçiler tek başına hak arayabileceklerine inandıkları için dayanışma büyümüyor.”İşçi ve emekçi kadınların sorunlar ve çözüm önerileri konusunda ortak bir bakış kazanabilmeleri ve birlikte hareket edebilmeleri, aralarındaki gizli düşmanlığı ortadan kaldırmalarıyla mümkün olabilir ancak. Bunun için gerçek düşmanı ortaya çıkarmak gerekiyor. Ve gerçek düşmanı göstermenin en makul yolu da gerçek sorunlar etrafında birlikte hareket edebilmeyi sağlayacak bir dil ve dayanışma kurmaktan geçiyor. Fikirleri farklı da olsa kadınların her alanda birbirleriyle dayanışma gösterebildiği gerçeği henüz değişmedi. Tıpkı piknikteki işçiler gibi, konuştukça, birbirlerini dinledikçe, sohbet ilerledikçe gerçeğin yolunu buluyorlar.
İlgili haberler
Sendikalaşmak istediler, kayyum tarafından işten a...
Darbe girişiminin ardından devletin el koyduğu Orkide Yağ’da işten atılan işçiler kayyuma çağrı yapt...
Kayyum işinden etti, kocası canından etmekle tehdi...
Batman Belediyesinde sosyologdu. Şiddet gördüğü kocasından ayrı bir yaşam kurmaya çalışıyordu. Kayyu...
Kayyumun yönettiği fabrikada iş kazası: Kadın işçi...
Adana’da kayyum tarafından yönetilen Vural Plastik’te hışır makinesinde çalışan kadın işçinin eli ma...
Bizim dengemizi bozmayınız
Bizi birbirimizden ayıranın, bizi birbirimize bağlayanın ne olduğunu tüm çarpıcılığı ile anlatan gün...
Mücadeleyi yükseltme zamanı!
Kadınlar, sırf giyim kuşamları, oturuş kalkışları nedeniyle şiddete maruz kaldıkları bir dönemde bu...
O zaman anladım OHAL’in kime yaradığını
Erdoğan’ın, geçenlerde yabancı yatırımcılarla yaptığı bir toplantıda sarf ettiği, “OHAL’i fabrikalar...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.