Bir öğrenci evinin sıcaklığında; liseli, üniversiteli, işçi genç kadınlar bir araya geldik. Biz konuştukça sohbet derinleşti. Güzel ülkemizin yoğun gündemi bize eşlik etti; en güncel konumuz referandumdu. Sorduk, dinledik, söyledik. Bir de pek mühim; kahkaha attık... Sohbet ettiğimiz kadınlardan Sumru ve Ceylan, hemşirelik son sınıf öğrencisi. Bu yıl okudukları bölüme beş yüz öğrenci alınmış. Yüz yirmi beşer öğrencinin doldurulduğu sınıflarda eğitim almaya çalışıyorlar. “Ne kadar verimli olduğunu siz düşünün.” diyorlar, “Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi üniversitelere bağlıdır, üniversiteler bu ülkenin aydınlık yüzüdür değil mi? Ama bu sene rektörümüz değişti ve yaptığı ilk iş karma yurdu ayırmak oldu.”
Gece geç vakitlerde sokaklarda yürüyemediklerini, sözlü tacizlere maruz kaldıklarını anlatıyor kızlar. “Sokakta yürümek için bile bir sürü önlem almak zorunda kalıyoruz. Ve tüm bunlar ortada dururken bize hakaretler eden bir adam kendine başkanlık vasfı vermemizi istiyor. E biraz çok şey istiyor!” diyorlar.
OKULDA HER ŞEY 15 TEMMUZ TEMALI
Aramızda liseli bir arkadaş da var; Dilan. Üniversite sınavına hazırlanıyor. Eğitim sisteminden yana en dertli arkadaşımız o, anlattıkları bizim de sesimiz oluyor: “Sınav sistemi her sene değişiyor. Bu beni fazlasıyla tedirgin ediyor. Geleceksizlik kaygısı altında kıvranırken, değişen sistemi takip etmeye çalışıyorum. Sınava çalıştığım kadar sınav sistemine çalışıyorum. Girdiğim denemelerde görüyorum son zamanlarda 15 Temmuz temalı sorular soruyorlar ve ben bunun bir ayrıştırma amacı güttüğünü düşünüyorum. Ben üniversitede felsefe okumak istiyorum. ‘Altı yıl boyunca felsefe öğretmenine ihtiyacımız yok, gençler başka alanlara yönelsin’ diyorlar. Ben geleceğimden endişe ederek okumak istemiyorum. Okul bünyesinde yapılacak sosyal etkinliklerde yer almak istiyorum, ama bakıyorum yapılan tüm etkinlikler 15 Temmuz temalı. Böyle düşünmüyorum diye öteki olduğumu hissediyorum. Gençleri nasıl bir ümitsizlik, karamsarlık girdabına sürüklediklerine bir bakın. Tüm yaratıcılıklarını bu konuyla sınırlandırıyorlar. Bütün bunlar hayır demek için yeterli.”BİZ HÂLÂ ÜMİTLİYİZ
Ceren ise liseden beri hem okuyup hem çalışıyor. Bir özel eğitim kurumunda eğitmenlik yapan Ceren’i en çok okullarda yaşanan istismar olayları etkilemiş. “Artık ister istemez çalıştığım kurumda öğrenim gören çocukların böyle şeylere maruz kalmalarından şüpheleniyorum” diyor. Ceren’in derdi bir değil; “KPSS ile olan durumumuza hiç değinmeyelim. Sınavı bitti bir de mülakatı çıktı. Bu mülakatların amacı gerçekten bu işi en iyi yapacak kişiyi seçmek olsaydı haklı görülebilirdi, ama sistem bizde öyle işlemediğinden din, dil, ırk ayrımı ile ötekileştirerek bize kibarca ‘Biz sizi ararız’ diyorlar. Atanmak ne mümkün? İnanıyorum ki bizim yetiştireceğimiz çocuklardan korkuyorlar.” 7Tüm bunların yanında ümitsiz olamayacağımızı konuşuyoruz. Hayır ilk defa bizim için bu kadar geniş bir anlam kazandı. Her kimlikten insana değen bu iki hecelik kelime, bizi bir çatı altında birleştiriyor. Ve biz hâlâ ümitliyiz, çünkü biz hâlâ yüzde 50’yiz. Tüm televizyon kanalları, birçok gazete onlara hizmet ediyor. Kanun hükmünde kararnamelerle öğretmenlerimiz okullardan, akademisyenlerimiz üniversitelerden ihraç ediliyor. İşçilerin grevleri yasaklanıyor. Yani bizi bir araya getiren her güzellikten korku duyuluyor. Ama biz tüm bu zorbalıklara rağmen birlik olabileceğimizi biliyoruz. Attığımız her küçük adımın geleceğimiz için olduğunu biliyoruz. Çizdiğimiz bu tabloda karşımıza hayır çıkıyor. Sarayın saltanatına hayır diyoruz.- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.