Uludağ Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu olarak geçtiğimiz haftalarda Mirabal kardeşlerin mücadelesini ve kendi mücadele olanaklarımızı tartıştığımız bir etkinlik düzenledik. Mirabalların mücadelesinin bugünü işaret eden oldukça tanıdık bir zemini var. Trujillo’nun antidemokratik tek adam yönetimine karşı Mirabal kardeşlerin örgütlü öfkesi bizlere biz kez daha göstermiş oldu ki Trujillo nasıl ki şiddetin ve çöküşün bir formuysa Miraballar da biriken öfkenin ve isyanın bir formuydu.
Bugün mücadelenin olanaklarını daha da genişlettiğimiz bir düzlemde olsak da erkek egemenliği ve bu egemenliğin beslediği şiddet ve baskı da farklı yöntemlerle karşımıza çıkmakta. Ama insanlık tarihi şunu da gördü ki diktatörler de beslediği şiddet de biriken öfkenin karşısında yıkılmanın ve tarihe gömülmenin dışında bir şey deneyimlemedi. Bugün bunu Trujillo’nun değil Miraballar ve onların bize miras bıraktığı mücadeleyi konuştuğumuzdan biliyoruz.
‘DEĞİŞTİRİP DÖNÜŞTÜRMEYE ÖNCE YAKINLARIMDAN BAŞLADIM’
Bir arkadaşımız yaşamını çevreleyen psikolojik şiddete karşı verdiği mücadeleden bahsediyor. Kadın Çalışmaları Topluluğuna dahil olmadan önce farklı alanlarda mücadeleye dahil olmaya çalıştığını söyleyen Hande “Şiddeti bizzat yaşamanın beni hep harekete geçiren bir yanı oldu. Değiştirme, bir şeyler yapma noktasında önce en yakınlarımdan başladım. Annemi değiştirmeye, onu ikna etmeye çalıştım” diyerek anlatıyor ilk çabalarını. Bireysel çabasının yeterli olmadığını hissettiği anlarda ise çeşitli platformlarda yer almanın ona güç verdiğini ve üniversitede bir kadın çalışmaları topluluğunun kurulacağını duyduğunda heyecanlandığını söylüyor.
Şeyma da kadın meselesine dair mücadelesine önce ailesinde başlayan bir kadın. Kız kardeşleriyle yaptığı tartışmaların bir sonucu olarak gittikleri üniversitelerde kadın kulüplerine üye olmuşlar. Şeyma en yakınlarımızı; kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı kadın meselesine dair söz söyleyen oluşumlara dâhil olmak için ikna etmenin de mücadelenin bir yöntemi olduğunu düşünenlerden: “İhtiyaç duyduğumuzda yanımızda birilerinin olduğunu bilmek en büyük güven kaynağı. Evet şiddet var, diyerek bu konuyu atlatamayız. Harekete geçmediğimiz sürece farkındalık işe yarar bir yöntem değil. Ben buna kardeşlerim ve arkadaşlarımla başladım. Çünkü harekete geçebilmek için bu birlikteliğin gücünü genişletmemiz gerekiyor.”.
Henüz toplulukla tanışmadığı zamanlarda Şeyma’nın başından bir taciz vakası geçmiş. “Şayet topluluğu tanısaydım kendimi daha güvende ve güçlü hissederdim” diyen Şeyma devam ediyor: “Tacize uğradığım ana dair somut bir kanıt çıkaramadım ama beni taciz eden kişi ‘Etek giymişti, beni tahrik etti’ gibi söylemleriyle itiraf etti. Buna rağmen dava üç celsenin sonunda takipsizlik kararı aldı ve düştü. Ben adamdan korktuğum için ilk davaya gidemedim. Sonrakilere de hep tek başıma gittim. Evet, topluluğu tanısaydım, bilseydim davanın seyri değişmezdi belki ama ne o ilk davaya gitmekten korkardım ne de sonrakilere tek başıma giderdim.” Şeyma uğradığı tacizde o anki kaygısının dahi politik olduğunu şöyle ifade ediyor: “Hükümet bize bu kaygıyı empoze etmek için yıllarını verdi ve biz de bu kaygıları, korkuları aşabilmek için yıllarımızı harcıyoruz. ‘Kadın cinayetleri politiktir’ demenin de en temeli bu zaten. Kadın cinayetlerinden en ufak kaygımıza kadar bütün mesele politik aslında.”
Görsel: Freepik
İlgili haberler
İMES’te kadın işçi olmak: Taciz, fazla mesai, düşü...
İMES’te çalışan kadın işçiler kötü çalışma koşullarının yanı sıra tacizden de bıkmış durumda. Tüm zo...
İşçi Semra’nın sorgulamaları: Yarı aç yarı tok, ne...
Metal işçisi Semra’nın evinde soba tütmüyor, evi de iş yeri de ısınmıyor… İzin yapmak, dinlenebilmek...
100 TL’lik sütyeni 10 kuruşa yapanlar
Parça başı işle her hane neredeyse dumanı tüten bir fabrikaya dönüşüyor. Kocaeli’de tekstil atölyele...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.