Az kalsın mutluymuşsunuz gibi...
Yüzde 61 oranda mutluymuşuz kız kardeşlerim. Bu yazıda bahsi geçen yüzdeliğe dahil değil misiniz? Siz hangi cehennemde yaşıyorsunuz o zaman! Durun, söylemeyin! Çünkü biliyorum…

Sevgili okur, geçen yazımda vadettiğim üzere -ki ülkemizdeki siyasi geleneğin takipçisi bir vatandaş olarak verdiğim sözleri tutarım- bu yazımı kimler daha mutlu sorusuna bir yanıt arayıp bulamayarak ziyan etmek üzereyim. Ziyan edecek vakti olan varsa buyursun!

Yapılan akıllara zarar araştırmanın istatistiksel sonucu gösteriyor ki ülkemizdeki vatandaşlar arasında kadınlar açık ara farkla erkeklerden daha mutlu! Bu sonucu okuduktan sonra gayriihtiyari kafamı kaldırıp çevreme bakınmış olmam anlaşılır bir şey. Çevremdeki mutlu kadınlar nereye saklanmışlardı? Yani mutfakta, tuvalette, çocuk odasında mutluluktan ölen hemcinslerimi göremediğimden sokaktakilere odaklandım. İşte karşı kaldırımda bir taraftan bebek arabasını iterken diğer yandan kaldırımdan inen çocuğunun arkasından bağıran bir kadın! Gerçekten de mutluluğu neredeyse başında parlayan bir hale gibi görünür vaziyetteydi. Bakın, sokağın alt köşesinden ailesine pişireceği yemeklik malzemelerle market poşetlerini ağzına kadar doldurduğu için mutluluktan şarkı söylemek üzere olan bir kadın daha! Bir diğeri neredeyse ıslık çalarak karşı evin balkonundan halılarını silkeliyor. Tanrım, tüm sokak, tüm şehir, tüm dünya kadınların mutluluğuyla aydınlanıyor neredeyse, güneşe gerek yok o derece! Dün de çalışan ve maaş kartını mutlulukla eşine teslim eden bir kadının, almak istediği şey konusunda kart ve para sahibi eşini ikna etmek için musmutlu bir zavallılıkla yalvardığına tanık olmuştum. Mutluluk kadınların para karşılığında satın aldığı bir şey olabilir miydi?

Reklamları görür gibi oldum: Sevgili kadınlar, daha da mı mutlu olmak istiyorsunuz, mutluluğunuz size yetmiyor mu, nankör bir bencillikle erkeklerin payına bile mi göz diktiniz, o halde beni dinleyin kız kardeşlerim! O koca kafalarınız karışır, kıt beyinleriniz almaz, bir arabayı park edemeyen beceriksizliğinizle algılayamazsınız diye maddeleyerek yazıyorum:

1- Eşinizin annesini dünyadaki tüm insanların toplamından daha değerli bir varlık olarak görüp kendi annenizi unutun! Muhtemelen sizi o doğurmadı, çöpte ya da sokakta buldu. Adam tevekkeli değil sizin ailenizle vakit geçirmekten vebadan kaçan Avrupalı gibi kaçıyor. Hani belki ufak bir miras söz konusuysa ara sıra uğramakta da fayda var, ne zaman uğrayacağınızı eşiniz size söyler, kafanıza göre şey yapmayın. Gidince yanınızdaki kronometreyi çalıştırın ve vaktinizi fazla ziyan etmeyin.

2- Çocuklar -varsa eğer- siz doğurdunuz! Madem doğurdunuz, oğlan askere gidene kızı everene kadar adama hışşt bile demeyin. (Arada hoşşşt diyebilirsiniz)

3- Mutlaka bir işe girin, değerinizi ikiye katlayın. Sakın ola emeğinizi sahiplenmeye kalkmayın. Çünkü evlilik cüzdanına attığınız imzayla kendiniz üzerindeki her türlü haktan vazgeçip eşinize devretmiştiniz, lütfen hatırlayın!

4- Evinizin duvarlarının içindeki her tür olumlu ve olumsuzluktan direkt sorumlusunuz. Elektronik eşyaların bozulması, muslukların akıtmaya başlaması, banyo giderinin tıkanması ve tabak çanağın kırılması da dahil. Hayır yani adam bulaşık mı yıkıyor ki kırsın? Tabii ki siz sorumlusunuz. Bu saydıklarımın tamamını siz kullanıyorsunuz. Çamaşır makinesi? Eşiniz muhtemelen çalıştırmayı bile bilmiyor, mutlaka siz kullanırken bozuluyor. Bilgisayarı çocuklarınız (ki sizin sorumluluğunuzdalar), televizyonu muhtemelen ıslak bezle sildiğiniz için siz! Tüm bunları kabullenmek sizi mutlulukta zirveye taşıyacaktır.

5- Bir ihtiyacınız varsa göstererek kanıtlayın! Örneğin yeni bir çift pabuç gerekliyse sahip olduğunuz çiftin kullanılamaz durumda olması gerek. Kilo aldığınız için size olmayan pantolonlardan kimin sorumlu olduğunu söylememize gerek yok sanıyorum? Gazeteymiş dergiymiş gibi lüks tüketim malzemelerine hiç gerek yok! Adam mis gibi kablosuz internet faturasını ödüyor, açın okuyun! Kıytırık maaşınız size ama… deme yetkisini vermez, çünkü mutluluk? Sinemaya gitmek pahalı ve gereksiz etkinliklerden zaten. Torrent siteleri ne güne duruyor? Artı boş vaktiniz mi var, aman tanrım!

6- Sakın ola ki eşinize yazılı başvuruda bulunmadan evinize kimseyi davet etmeyin, aynı şekilde çocukları parka çıkarmak için de. Matbu hazır bir dilekçe örneği sizi mutluluktan delirme noktasına getirecektir.

7- Yorgunum, sözcüğünü sizin için literatürden çıkardık. Adam her hâlükârda yorgun, delirmeyin!

8- Mümkün mertebe konuşmayın. Size soru sorulduğunda kısa yanıtlar vermeniz yeterli.

9- Asla başka kadınlarla kendinizi kıyaslamayın! Onlar sadece bu bahsettiğim kurallara uyarak mutlular. Deyimler sözcüğünde sizi ifade edecek tek deyim “suyuna gitmek” deyimi olabilir, iş bu liste size mutluluğun kapısını aralayabilir.

Öhöm. Mutsuz olmak istiyorsanız gidip o feminik mutsuz kadınların yazılarını okuyun durun! Onlar sadece kendi mutsuzluklarına sizi de çekmek isteyen cadalozlar. Savaşarak, uğraşarak dünyanın dengesini değiştireceğini sanan uyumsuzlar! Oğlan çocuklarına ev süpürtüp, sadece tavada değil tencerede de yemek pişirebileceklerini göstererek gelecek nesli değiştirmeye çalışıyorlar. Eşlerinin yüzüne karşı durup diğer kadınlara kötü örnek oluyorlar. Böylelerini hep duyuyorsunuz. Açık kalan camlardan, balkon kapılarından sızan mutsuz çığlıkları herkesi rahatsız ediyor. Bazen utanmadan morarmış gözleriyle, eksik dişleriyle aramızda dolaşarak o koskoca mutsuzluklarını bize de bulaştırmaya çalışıyorlar. Ölene kadar elde edecekleri küçük bir zafer için kocca hayatlarını ziyan ediyorlar.

Kalanlar? Yüzde 61 oranda mutluymuşuz kız kardeşlerim. Bu yazıda bahsi geçen yüzdeliğe dahil değil misiniz? Siz hangi cehennemde yaşıyorsunuz o zaman! Durun, söylemeyin! Çünkü biliyorum…

Çamaşır suyundan açılmış ellerinizle sofraya koyduğunuz tabaklardan, uyuturken avunduğunuz, gündüzün vicdan azabını okşarken saçlarına gömdüğünüz çocuklardan, yarısı sararmış bir yaprağa umutla bakan gözlerinizden, masallara sığınan hayallerinizden akıyor. Ve yarısı dolu diye bağıran çığlığınızdan duyuyorum. Ölmedim, yaşıyorum diyen inadınızdan. Tencere karası ovar gibi ovup çıkarmaya çalıştığınız inatçı bir leke gibi mutsuzluk. Sanki, sanki yeterince uğraşırsanız yepyeni olacak, sanki çok düşünmezseniz yok olacak, sanki olan her şey olmamış gibi. Yamalaya yamalaya kullandığınız bir şey değil de parlak kumaştan yepyeni bir örtü gibi sizi sıcacık saracak. Sanki, sanki az kalsın mutluymuşsunuz gibi olacak…

* [email protected]


İlgili haberler
Asgari ücret, asgari yaşamlar

Bizi bu şartlarda çalıştıran patronlar ve hükümet asgari ücrete karar verecekler. Sendikalar yine se...

Asgari ücret: Nereden tutsan elinde kalıyor

Ayşe’nin ve arkadaşlarının şimdiki gündemi asgari ücret. Asgari ücret artsın mı artmasın mı tartışma...

Asgari ücret yoksulluk sınırının altında olmamalı

Her malın fiyatı sürekli artıyor. Her molada sürekli bu artan fiyatlar konuşuluyor. İşçiler o yüzden...