Sabahın erken saatleri İskenderun’un Karaağaç Mahallesi’nde geniş bir caddenin üzerinde yürüyoruz. Yol boyunca enkazların arasında görülen eşyalar, burada bir zamanlar süren yaşamın izlerini taşıyor.
Duvarları patlamış bir binanın balkon duvarında her şeyden habersiz rengarenk saksıların içerisinde kaktüsler bize bakıyor. Cadde üzerinde “lüks satılık daireler” yazan paslanmış bir tabelanın arkasında kocaman bir enkaz. Az ilerde bulunan başka bir enkazın önünde ise elinde yeşil çuvalıyla bir kadın bekliyor. Üzerinde iş makinesinin çalıştığı enkaza çıkmaya çalışıyor. İş makinesinin operatörü kadını fark edince makineyi durduruyor. Az ilerde bekleyen polisler kadına bağırıyor. Elinde çuvalıyla çaresizce enkazdan iniyor.
Kadının adı Sevim, depremden önce evlere temizliğe giderek geçindiğini, iki kızını tek başına büyük zorluklarla büyüttüğünü anlatıyor. “Belki birkaç parça eşya çıkarırım diye başında beklediği enkaz yeğeni ve yengesinin kurtulduğu binaya ait: “Yeğenim komşusunun oğlunu kurtarmaya çalışırken kolonun altında kaldı. Omuriliği kırıldı. Yeğenimin çeyizleri de gitti hep. Bir sürü arkadaşımı kaybettim bu binada. İlk üç gün kendi ellerimizle kazdık.”
‘YILLARDIR İSTEDİĞİM TEK ŞEY DÜZEN’
Nardüzü’nde çadır almak için sıra beklediğinde bir kadının “Bu çadırı alırsam çocuklarıma oyun parkı yapacağım” dediğini, yardımların gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmadığını anlatıyor. Ölüme terk edildiklerini söylüyor Sevim ve devam ediyor: “Deprem olmadan önce de hayatımız dört dörtlük değildi ki. Yıllardır istediğim tek şey bir düzen. Mardinlisi, Alevisi, Sünnisi ne olursa olsun kardeş gibi büyüdük. Şimdi aynısını yaşamak istiyorum. Tek bir şey istiyorum. Hatay’ı terk etmesinler. Ben kiracıyım ama İskenderun’u Hatay’ı terk etmeyeceğim.”Depremin ilk 4 günü yağmur altında kaldıklarını, bu süre boyunca hiçbir yardımın ulaşmadığını ise şu sözlerle anlatıyor: “Hiçbir yardım ulaşmadı. Bir dostumuzla aynı çadırı paylaştık. Sonra komşumuzun oğlu bir çadır ayarladı ama yağmur nedeniyle kalamadım orada da. Evine temizliğe gittiğim bayan kendi bahçesindeki çadırı söküp bana verdi ben de kendi bahçeme kurdum. Benim kirada oturduğum eve ‘hasarsız’ dediler ama ben evde yokken gelip baktılar. Ben kendim için bir şey istemiyorum ama lütfen durumu iyi olmayan insanlara yardımları ulaştırsınlar. Zenginlere değil” diyor.
‘DEVLETTEN BİR ŞİŞE SU BİLE ALMADIK’
Şehrin merkezinde başka bir enkazın üstünde ise Seher’e rastlıyoruz. Annesinin sağ çıktığı binada pek çok komşularını kaybettiklerini söylüyor. Onun da umudu sağlam kalmış birkaç parça eşyayı çıkarabilmek. Günlerce çadır aradıklarını ama hiçbir yerden alamadıklarını anlatıyor büyük bir öfkeyle: “40 gün geçmiş bir çadır bulamamışız. Evime giremiyorum korkudan tamam ama oradan ayrılmakta istemiyorum. Eşimin küçük bir kamyonu var onun arkasına branda gerdik günlerce orada kaldık. Banyo yok, tuvalet yok. Her şeyi kendi imkanlarımızla halletmeye çalıştık. Bırakın çadırı, bir şişe su almamışım devletten. Bu enkazda komşularımızın altınlarını çalmışlar, nasıl vicdandır anlamıyorum.”
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Dayanışma ile ayaktayız, örgütlenerek değiştireceğ...
Bugün kadınların tam da hakları için mücadele etme zamanı. Özellikle seçim sürecinde sistemi düzeltm...
İskenderun Karaağaç’ta kadınlar buluştu, çocuklar...
#KızKardeşlikKöprüsü ile hayatı yeniden kuruyoruz çalışmamız kapsamında İskenderun Karaağaç Mahalles...
Yaraları sarmak kardeşliği büyütmek lazım
‘Çok acı bir şey de var; çok kozmopolit bir yer Maraş. Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Suriyeli… Çok fazla...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.