Fabrikalar farklı, hak gasbı ortak
OSB’de 5 fabrika ve işletme hariç hiçbirinde sendika yok. Patronların tercihi de sendika olmaması zaten. O yüzden özellikle de kadın işçilere sendikadan uzak durmaları tavsiye edilir.

Dudullu Organize Sanayi Bölgesinde, DES ve KADOSAN sanayi sitelerinde ve yan sanayide çalışan 60 bine yakın işçinin, yarısından fazlası kadın işçi. Ağırlıklı olarak metal, cam, gıda ve plastik sanayi dallarında binlerce kadın işçi çok ağır koşullarda çalışmak zorunda kalıyor.

OSB’deki patronların örgütü var. TİSK, TÜSİAD, MÜSİAD, İTO, İSO gibi örgütlerin yanında işverenlerin dernekleri var. OSB Müdürlüğü, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müdürlüğü gibi kuruluşlar var. Hangi fabrikada veya hangi sektörde ücretler ne olacak, zam aylarında oran belirleme ve istihdam daralması, yani işten çıkarma hallerinde bile patronlar örgütlü hareket eder.

OSB’de 5 fabrika ve işletme hariç hiçbirinde sendika yok. Patronların tercihi de sendika olmaması zaten. O yüzden özellikle de kadın işçilere sendikadan uzak durmaları tavsiye edilir. İşi velinimet olarak tarif eden, “Kaderde ne varsa o olur” düşüncesi işçilerde işe alımda patronların referansı olmuş durumda.

‘UTANMASALAR SENDİKALAŞMAYALIM DİYE İMZA ATTIRACAKLAR’

Pandemide işten çıkarıldıktan 1 yıl sonra bir metal fabrikasında iş bulabilen Saadet, fabrikalarda genellikle mescitlerin olduğunu buna rağmen bunu kullanamadıklarına şahit olduğunu belirterek “Daha işe girer girmez nerdeyse Kuran’ı Kerim’e el bastıracaklardı verilenlere razı olalım diye. Çalıştığım fabrikada hazırlanan metal aksanlar bazen 50 kiloyu aşıyor, kaldırıp indiriyoruz. Bir kadın işçi arkadaşım 2 aylık hamileyken çocuğunu düşürdü bu ağır yükleri kaldırıp indirirken. Forklift olmadığında bu işleri bize yaptırıyorlar. Vicdan olmayınca insaf da olmuyor. Bir sendika denemesi oldu. Öz Çelik-İş girmeye çalıştı diye 5-6 kadın işçi arkadaşımızı işten atıldılar. Utanmasalar sözleşme gibi sendikaya üye olmayacağım diye belge imzalatacaklar. Kadere inanmak bu insafsızlığa, asgari ücretle çalışmaya mahkum olmak anlamına gelmiyor. Bu gaddarlık insanı inançlarından bile soğutuyor” dedi.

ÜCRETLERİ BİRAZ ARTIRIP SENDİKANIN ÖNÜNÜ KESTİLER
İki yıldan beri başka bir metal fabrikasında çalışan Nermin, işçi bulma kurumu üzerinden işe alındığını, insan kaynakları müdürünün resmen kendisini sorguladığını, tesettürüne bakarak “Bizdensin, senden zarar gelemez” dediğini söyledi: “OSB’de patronlar bir yol bulmuş. 37 yaşıma geldim 60 yaşımda görünüyorum. Yasak olması gerekirken bu ağır işlerde çalıştırılıyoruz. Yük kaldır, ambalaj yap, depoya taşı... Bel fıtığı olmuş durumdayız. Cuma hariç öyle 5 vakit namaz kılmak yok, gidip abdest almak yok. Çünkü fabrikada tuvalete gitmek bile dakikayla. Yemek ve çay molaları 10 dakika. ‘İş verdim artık benimdir’ anlayışı hiçbir yerde yok ama OSB’de var. Çünkü OSB’de kuralları patronlar koyuyor. Kanun, hak yok burada. Sendika girdi iş yerimize Türk Metal Sendikası. Direniş oldu fakat sendikayı bitirip yok ettiler. Gece gündüz evlerimizin içine girerek sendikadan ettiler bizi. Asgari ücret verirken birden 13 bin 500 lira ücret vererek ‘sendikaya gerek yok’ dediler. Başarılı da oldular. Hep dini inançlarımızı kullandılar. Sendikayı servet düşmanı, vatan haini diye damgaladılar. Halbuki Türk Metal onların sendikası. Patron ‘Öz Çelik-İş olursa sendika ancak olur’ diyor. Cemaat, tarikat örgütlenirse, işçiler bölünürse olacağı bu olur. Utanıyorum. İnançlarım da zayıfladı. Çünkü bunu bizi kandırmak için kullanıyorlar.”
‘MÜDÜR BİZİ İSPİYONCU OLARAK KULLANMAK İSTEDİ’

Yedi yıldır elektrik malzemeleri üreten bir fabrikada çalışan Menekşe, fabrikanın sürekli büyüdüğünü, patronun büyük kârla Gebze Dilovası’nda da bir benzer fabrika inşa ettiğini ifade etti: “Fabrikada bir sendikal örgütlenme sohbeti oldu diye işi açığa çıkarmak için bizi ispiyoncu olarak kullanmak istedi fabrikanın insan kaynakları müdürü. Beni iliklerime kadar sömür, beygir gibi çalıştır, yük taşıt. Sonra ücret artırma, zamdan bahsetme. Dini de bir kılıf olarak kullanıyorlar.”

‘AZICIK ÜCRETE ŞÜKRET, RAZI OL DİYORLAR’
5 yıldan beri aydınlatma ve elektronik malzemeler üreten bir fabrikada çalışan Demet ise, ücret artışlarının sınırını belirlemenin patronların işi olduğunu söyleyerek “Ben Alevi kökenliyim. Ayrımcılığa tabi tutulduğum oldu. İşyerinde Muharrem orucu yerine Ramazan orucu tutmam önerildi. Asgari ücretin üzerinde 500 lira ile 1000 lira bir artış yapıldı. Aldığım ücret ev kirasına ancak yetiyor. Artık makarna, bulgur, pirinç bile yiyemez olduk. Ayda bir kez pazara gidebiliyorum. Sefalet ücreti veriyorlar. Sonra ‘Şükret, razı ol’ diyorlar. Bu mu inanç? Ramazan, Kurban bayramlarını kullanarak sosyal hakkımız olan gıda kolilerini sadaka gibi bize vererek ‘Allah rızası için’ diyemezler. Açlık yaşayan biziz. Çocuğunun beslenme çantasına bir şey koyamayan biziz, kira geciktiğinde ev sahibinden hakaret gören biziz. İşçi arkadaşlarımızla birlik olduk. Artık örgütleniyoruz. Yoksa köle olacağız. Biz köle olmayacağız.”
‘SENDİKA İŞÇİLERİ YATIŞTIRMANIN ARACI OLMUŞ’

10 yıldan beri bir gıda fabrikasında çalışan Mahinur, işyerinde sendikanın olduğunu fakat bu sendikanın patrondan yana bir sendika olduğunu belirtti: “12 saat aralıksız çalışıyoruz. Buna can mı dayanır? Sendikanın kılı kıpırdamıyor. Ek zam olsun, enflasyon farkı ödensin diyoruz. Sendika ve yöneticileri bizi susturuyor. Sendika işçileri yatıştırmanın aracı olmuş. Hükümeti, icraatlarını eleştirmek vatan hainliğiymiş. 4 saat fazla çalıştırılınca ‘Mesailer tam ödensin’ dediğimizde ‘Sizde Allah korkusu yok’ deyip bizi damgalıyorlar.”

Görsel: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Taciz, hiçe sayılma, her koşulda işe devam etme: Ç...

Neydi bu ayrımcılık kendi çalışma ortamımız içerisinde? Takım liderlerinizden cinsel taciz görmekti...

Çareyi kızımı işe götürmekte buldum

Yaz döneminde çalışan anne olmak... Nasıl gelelim bu sorunun cevabına…